Uçar: Savaş politikalarına karşı ortak mücadele etmeliyiz
Çöktürme planında başarılı olamayan ve biat eden Kürdü yaratamayan iktidarın yanına yeni bir ortak alarak (KDP) Güney Kürdistan’a işgal saldırılarını sürdürdüğünü söyleyen DBP Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, AKP-MHP iktidarına, savaş ve işgal politikalarından vazgeçme çağrısı yaptı.
Türkiye’nin KDP işbirliğiyle Güney Kürdistan’a işgal saldırıları sürüyor. Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar ile işgal saldırılarını ve KDP’nin ihanetini konuştuk.
Uçar’ın ETHA’nın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN DEMOKRATİK KALICI BİR ÇÖZÜM İSTENMEDİ
Güney Kürdistan’a yönelik işgal saldırıları sürüyor.
Öncelikle okurlarımız için saldırıların hedefi ve amacını değerlendirir
misiniz?
Yeni dönemi küresel siyasette belirleyici şeyler var elbette ki, birisi
güvenlikçi ve enerji politikaları. Bu politikalar özellikle G20
zirvesinde belirlenirken, Türkiye birçok açıdan denklem dışı kaldı. Ve
Türkiye de bununla birlikte yüz yıldır devlet aklının çözmek istemediği,
hatta varlığı üzerinden iktidarını kurmaya çalıştığı Kürt sorunu
gerçekliği var. Bugün de karşı karşıya olduğumuz şeylerden biri bu.
ÇÖKTÜRME PLANINDA BAŞARILI OLAMADI
AKP-MHP iktidarı özellikle çöktürme planından sonra -öncesinde de var
elbette- varlığını daha çok Kürt halkının kazanımlarının gasp edilmesi
ve Kürt halkının yokluğu üzerinden inşa etmeye çalışıyor. AKP iktidarı
kayyum, tecrit, hem de özel savaş politikalarıyla yeniden bir dizayna
girişti ve çöktürme planında umduğunu bulamadı; yürüttüğü toplumu direkt
karşısına alan Kürt düşmanı politikalarla da yol alamadı. Kendisine
biat eden Kürdü yaratamayan iktidar Kürt kazanımlarını gasp etmek için
yeni bir yola başvurdu. Yeni bir yoldan kastım, yeni bir saldırı süreci
değil. Ama yeni bir ortakla yola devam ediyor. Bu da Güney Kürdistan’da
KDP olarak açığa çıktı.
TÜRKİYE 3. DÜNYA SAVAŞI OLASILIĞINA KOŞAR ADIM GİDİYOR
Özellikle Güney Kürdistan’da KDP ile birlikte yürütmüş olduğu işgal ve
savaş politikalarıyla, DAİŞ’in de ortak olduğu tüm dünyada bir operasyon
süreci başlattı. Hem Kürt mücadelesi hem de Ortadoğu’da demokratik ve
istikrarlı bir zemin açısından çok tehlikeli bir süreç karşımızda.
Herkes, Türkiye’de de Hakan Fidan sıklıkla 3. dünya savaşını dile
getiriyor. 3. dünya savaşının ilk ayak sesleri Ortadoğu’da cereyan
ediyor ve Türkiye de buraya koşar adım gidiyor. Türkiye, Kürt halkıyla
ve kazanımlarıyla mücadele edecek ve orayla yürüttüğü savaşı
derinleştirecek. Bir tarihi kırılma. Bunun önüne geçmek gerek. Kürt
halkının kazanımlarının açığa çıkardığı zeminlerin hepsi Ortadoğu için
yeni bir dönemin, yönetimsel mekanizmanın gerçekleşmesine olanak
sağlayan bir düzeyde. Demokrasi, eşitlik, özgürlük mücadelesi açısından
rüştünü ispatlamış, istikrarlı ve inançlı bir direniş sergilemiş Kürt
halkının karşı karşıya olduğu mesele de, savaş ve işgalin kendisi de
yıllardır Türkiye’nin sonuç alamadığı yöntemlerden birisi. Sonuç
alamadığı yöntemlerde de ısrarla Güney’deki ısrar ve savaş konseptini
devam ettiriyor.
KÜRT HALKININ MÜCADELESİ İLE İLİŞKİLENME TURNUSOL GÖREVİ GÖRÜYOR
Peki saldırılara karşı ne yapılması gerekiyor? Bu kapsamda Türkiye emekçi sol güçlere nasıl bir sorumluluk düşüyor?
Kürt halkının mücadelesi, direnişi ve elde ettiği kazanımlarla
ilişkilenme biçimi demokrasi mücadelesi ve özgürlük mücadelesi açısından
da bir turnusol görevi görüyor. Uzun bir süredir özellikle de HDK/HDP
fikriyatıyla beraber çok güçlü bir ortak mücadele zemininin
yakalandığını söylemek gerek. Özellikle Kürdistan’da yürütülen bütün
politikaların ve özelde de aslında savaş politikalarının sadece Kürt
halkını değil bu ülkede yaşayan herkesi etkilediği çok açık. Bugün
hepimizin muzdarip olduğu, insanların intihara başvurmak, göç etmek
zorunda kaldığı sonucun sebebinin bu savaş politikaları olduğu bilgisi
herkes tarafından aynı oranda bilince çıkarılırsa durum çok daha açığa
çıkıyor.
SALDIRILAR KÜRDİSTAN MERKEZLİ OLSA DA TÜRKİYELİLEŞTİ
Mesela tecrit politikası Türkiye’de olası barışın, ya da demokratik bir
çözümün yerine inşa edilmiş bir rejim. Belki İmralı’da başladı, 25
yıldır da devam ettiriliyor. Ama bu tecridin yansıması da hemen hemen
bütün mücadele alanları açısından sesinin, sözünün, eyleminin
kısıtlanması; saldırıyla karşılaşması olarak açığa çıktı. Savaşın
getirdiği ekonomik kriz, tecridin getirdiği sözünü, eylemini kuramama
hali, geleceksiz bırakma hali, özel savaş politikalarının, kayyum
rejiminin, saldırıların her biri Kürdistan merkezli olsa da bugün hepsi
Türkiyelileşti. Dolayısıyla buradan baktığımızda savaş karşıtlığı
mücadele, Kürt halkının kazanımlarının savunusu mücadelesinin de daha
büyük oranda Türkiyelileşmesi gerekiyor.
HDK/HDP FİKRİYATININ AÇIĞA ÇIKARDIĞI MÜCADELE ÇOK KIYMETLİ
Hiç sağlanmadığını söylemeyeceğim, HDK/HDP fikriyatının açığa çıkarmış
olduğu mücadele zemini Türkiye toplumu ve Türkiye halkları açısından çok
kıymetli bir yerde. Bunun rehber olarak alınması gerek. Çünkü hem savaş
politikaları hem de bahsettiğim şiddet ve saldırıların her biri, Kürt
halkından öte Türkiye toplumunun da yaşamını geleceğini tehdit ediyor.
Hem kadın mücadelesinin hem Kürt halkının kazanımlarının hedefte olması,
hem gençlerin geleceksiz bırakılıyor olması bir bütün. Ayrı ayrı ele
almak mümkün değil. Bu saldırılar karşısında esas kazanımı sağlayacak
olan da elbette ki ortak mücadele.
HALKLARIN ‘BU FAKİRLİĞİ NEDEN YAŞIYORUZ’ DİYE SORMASI GEREK
2024 bütçesi yüzde 10’dan fazlası güvenlikçi politikalara ayrıldı. Bir
F16 uçağının 1 saatlik uçuş maliyeti 22 bin dolar. Bu ülkenin emekçileri
ise 17 bin lira asgari ücret ile geçiniyor. Açlık sınırının altına tabi
tutulmuş emekçilerin, işçilerin, bir bütün toplumun esas sorması
gereken şey bu fakirliği neden yaşıyoruz, ekonomik krizin esas gerekçesi
nedir, baş etmek için esas yapılması gereken nedir? Ülke ülke dolaşıp
para toplamak mıdır, yoksa iktidarın kendi bekasını korumak için
yürüttüğü savaş politikalarına dur demek midir?
DEĞERLERİMİZİ SAVUNMAK ÖNÜMÜZDE DURUYOR
Şiddet ve saldırı politikaları inanılmaz derecede deşifre oldu. Bu
deşifrenin kendisinin bütün mücadele alanlarını bir arada tutması çok
kıymetli. Toplumsal değerlerin yeniden dizaynı üzerinden kurulan bir
sistem var. Bu sistem ne toplumsal, ne de ahlaki. Buna karşı ortak bir
mücadele yürütmek zorundayız. Toplumun bir bütün olarak çıkarları
birbiriyle o kadar örtüşüyor ki bu coğrafyada bir halk, inanç, mücadele
alanı kaybediyorsa her birimiz kaybediyoruz. Eğer bir mücadele alanı
kazanmaya başlamışsa, her birimizin kazanımıdır, bütün mücadele
alanlarına yansır. Dolayısıyla bugünkü koşullarda ortak mücadele
zeminleri bu kadar güçlüyken, başta savaş olmak üzere bütün şiddet
politikaları karşısında en demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi değerleri
savunmak önümüzde duruyor.
AKP-MHP İKTİDARI DENENMEMİŞ OLAN BARIŞ KONUSUNDA ISRARCI OLMALI
Son olarak bir çağrınız var mıdır?
Birkaç çağrım var. Birincisi Türkiye ilk yüzyılını kurduğu değerler
bugün bir kriz yaşıyor, belki ulus devlet olarak tanımlamak gerek bunu.
Büyük bir kriz yaşıyor. Bu krizi aşmak için de yöntem olarak savaşa
başvuruyor. Belki en başta devlet aklının da taşıyıcısı olan AKP-MHP
iktidarına söz söylemek gerekiyor. Savaş politikalarıyla gidilecek yolun
sonuna gelinmiş durumda. Dolayısıyla savaş ve işgal politikası yerine
denenmemiş olan barış konusunda ısrarcı olmak gerekiyor.
YAPILMASI GEREKEN SAVAŞI DERİNLEŞTİRMEK DEĞİL
Diğer bir çağrımız bu işgal politikalarında işbirliği içerisinde olan
KDP’ye. Kürt ulusal bilincinin, Kürt ulusal birliğinin bu kadar elzem
olduğu, dört parça Kürdistan’da bütün Kürt halkının benzer sorunlarla
karşı karşıya kaldığı yerde herhangi bir Kürt mücadelesinin ya da
herhangi bir bölgedeki Kürt halkının kaybetmesi üzerine kurulabilecek
bir Kürt halk kazanımı ya da bir Kürt halk özgürlüğü tesis edilemez.
Dolayısıyla bütün bunlar Ortadoğu’nun geleceğini de bağlayacak şekilde
ciddi tehlikeler barındırıyor. Ve yapılması gereken de savaşı
derinleştirmek değil, Türkiye’de çözümü bekleyen ve çözüm için de sayın
Öcalan’ın (PKK lideri Abdullah Öcalan) 25 yıllık tecride rağmen yürütmüş
olduğu barış perspektifi çalışması ya da barış iradesinin hayata
geçirilmesi için tecrit karşısında da kayyum karşısında da özel savaş
politikaları karşısında da Ortadoğu’da savaşın yürütücüsü olacak ülke
konumundan çıkmak konusunda ısrarcı olmak ve barış yolunda demokratik
çözüm yönünde ısrar etmek.
DEMOKRATİK ÇÖZÜM KONUSUNDA ISRARCI OLMALIYIZ
Diğer bir şey bizi mahkum ettikleri hayat gerçekliğimiz değil. Kadınlar, gençler, işçi-emekçiler hem de bir bütün olarak Türkiye toplumu açısından. Toplumun hakikatine, ahlaki değerlerine uygun sistem inşa etmek karşımızda duruyorken ve bunun olanakları bugün bu kadar ayyuka çıkmışken dört elle sarılmamız gereken şey, kimin hangi etnik kimlikten, hangi inançtan olduğuna bakmaksınız toplam bir özgürlük eşitlik mücadele ki bu da aslında ortak mücadeleden, bizi toplumu, zehirlemeye çalıştıkları milliyetçilik ve cinsiyetçilikten arınmakla başlar. Bütün bunlar konusunda Ortadoğu coğrafyası açısından da Türkiye açısından da Kürdistan açısından da çok ciddi birikmiş toplumsal değerler var. Biraz onlara dönüp baktığımızda bile bu yaşadığımızın bizim gerçekliğimiz olmadığını hem mücadelemiz hem de varlığımız açısından, bunlarla ortak mücadele etmenin de kazanacağı yönünde çok ciddi olanaklar ve emareler var. Dolayısıyla savaş karşıtlığı bugün her birimizin hem ekonomik anlamda, hem sosyal anlamda hem de siyasal anlamda hak ettiğimiz ve topluma yaraşır bir sistemi kuracak bir güçtedir. Savaş karşıtlığı ve demokratik çözüm konusunda da ısrarcı olmak öncelikli görevimiz olmalı.
(ETHA)