Makaleler

Published on Aralık 26th, 2025

0

Ne emperyalist savaş ne emperyalist barış! Yaşasın devrimci savaşlar! | Cihan Yıldız


“Ya emperyalist barbarlık, ya sosyalizm!” ikileminin dünya halklarının önünde duran tek seçenek olduğu günümüz dünyasında, emperyalist savaşı önlemek için yapılması gerekenler mutlaka yapılmalıdır.

İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana, emperyalist büyük güçler arasında sıcak savaşlar yaşanmadı. Emperyalistler buradan yola çıkarak, bu dönemi “barış” dönemi olarak adlandırmaktadır! Soğuk savaşın kutuplarından biri olan Doğu Blokunun yıkılmasından sonra, bu “barış” döneminin, “kalıcı barış çağına” dönüştüğü,  “tarihin bittiği” ilan edildi.

Fakat gerçek durum tam tersi idi. Tarih, bir yandan gelecek kuşakların nefretle anacakları soykırımları, işgalleri, etnik temizlikleri; diğer yandan gelecek kuşakların gururla anacakları, emperyalist sisteme karşı haklı başkaldırıları kaydetmeye devam etmektedir!

İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana emperyalist büyük güçlerin kendi aralarında savaş çıkmamış olsa da, savaşsız bir yıl geçmedi. Geçen 80 yıl içinde çıkan savaşlarda yaşamını yitirenlerin sayısı, İkinci Dünya Savaşı’nda yaşamını yitirenlerin sayısını kat kat aştı. Sadece Vietnam Savaşı’nda atılan bombaların tahrip gücü, İkinci Dünya Savaşı’nda kullanılan bombaların toplam tahrip gücünden daha fazladır!

İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden 80 yıl sonra, emperyalist büyük güçler Üçüncü Dünya Savaşı’na hazırlanmaktadır. 2025’e kısaca baktığımızda, birçok bölgede savaşların sürdüğünü görebiliyoruz.

24 Şubat 2022’de başlayan Rusya-Ukrayna savaşı devam ediyor. 2025 yılı, modern tarihin en çetin ve yaygın çatışmalarından birine tanıklık etti.  Savaş, Doğu Ukrayna’da doğrudan çarpışmalarla sürerken Kiev ve Moskova arasındaki cephe hattı büyük ölçüde sabitlenmiş durumda. Ukrayna-Rusya savaşı esasına NATO-Rusya savaşıdır.

Siyonist İsrail devleti, Gazze’de taş üstünde taş bırakmadı. Lübnan’a saldırılar düzenlendi. 2025’in en önemli savaşlarından biri, İsrail ile İran arasındaki doğrudan askeri çatışma oldu. Haziran 2025’te İsrail, İran’ın nükleer ve askeri tesislerini hedef alan kapsamlı bir saldırı başlattı. İran da geniş çaplı füze ve drone saldırılarıyla yanıt verdi. ABD, İsrail’i savunma gerekçesiyle İran’daki tesislere saldırarak doğrudan çatışmaya katıldı. Bu savaş on iki gün sürdü.

Hindistan‑Pakistan nükleer kapasiteye sahip iki ülke.  Hindistan, 22 Nisan 2025’te Pahalgam’da çoğu turist 26 kişinin öldürülmesine misilleme olarak, 7 Mayıs’ta Pakistan içindeki “terör altyapısı” olarak adlandırdığı yerlere saldırılara girişmesiyle başladı. Hindistan’ın “Sindoor Operasyonu” adını verdiği misillemenin ardından her iki taraf da insansız hava araçları, füzeler ve savaş uçaklarının kullanıldığı saldırılara girişti.

2025’te beklenmedik biçimde Kamboçya ile Tayland arasında silahlı çatışmalar yaşandı. Uzun süreli sınır anlaşmazlıkları, özellikle tarihi tapınak çevresi ve belirsiz sınır hatları nedeniyle, toplu çatışmalara dönüştü. Savaş, bölgede sivillerin kitlesel olarak yerinden edilmesine ve yüz binlerce insanın güvenlik arayışına yol açtı.  

Doğu Demokratik Kongo’da M23 isyancı grubu ile hükümet güçleri arasındaki savaş, 2025’te giderek tırmandı. Goma ve Bukavu gibi büyük şehirler çatışmaların odağı hâline gelirken, uluslararası arabuluculukla bir “barış” anlaşması imzalandı. Ancak çatışmalar birçok bölgede devam ediyor ve barış süreci kırılgan.   

Sudan’da 2023’ten beri süren iç savaş 2025’te de devam etti. Sudan Ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (RSF) arasındaki çatışmalar, ülkedeki insani krizi derinleştirdi. Uluslararası kuruluşların raporlarına göre bu savaş, dünyanın en büyük insani krizlerinden biri hâline geldi; milyonlarca insan yerlerinden edildi ve ciddi yiyecek güvensizliği yaşanıyor.

Myanmar’da iç savaş devam ediyor. 2021’deki darbeden sonra ülke genelinde hükümet güçleriyle etnik ve muhalif gruplar arasında çatışmalar aralıksız devam ediyor. Afrika’nın Sahel bölgesi, Etiyopya’nın Amhara bölgesi gibi alanlarda iç çatışmalar ve milis faaliyetleri insani durumları kötüleştiriyor.

Yukarda saydığımız alanlar dışında da savaşların sürdüğü birçok alan var. Suriye, Libya, Mali vb.

İnsanların, onların gerçek çıkarlarına ters düşen yanlış siyasetler peşinde ölmelerindense kâğıt üzerinde de olsa, eskiye göre bir adım da olsa ileriyi temsil eden, onların üzerindeki ulusal, sınıfsal baskıları hafifleten, onların daha kolay örgütlenmelerinin ortamını hazırlayan kısmi bir “barış” ortamında yaşamaları daha iyidir.

Fakat böyle bir barış, toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan emekçi sınıflar açısından ne gerçek bir kurtuluştur, ne de gerçek bir barıştır! Böyle bir barış, komünistlerin talebi ve de hedefi olamaz! Böyle bir durumda komünistler, pratik olarak başka bir “alternatif olmadığı” gerekçesiyle, sürekli gerçekçi olmamakla, hayal dünyasında yaşamakla, katliamlara seyirci kalmakla suçlanmışlar ve bundan sonra da suçlanacaklardır!

Komünistler, “pratik” olarak başka alternatif olmadığı gerekçesiyle iki kötü arasından biraz daha iyisini seçmek, kısa vadeli “başarılar” uğruna uzun vadeli gerçek zaferlerden vazgeçmek, bu anlamda emekçi yığınların gerçek çıkarlarına ihanet etmek zorunda değildir.

Aynı suçlamalar, Birinci Dünya Savaşı sırasında, her biri, “savaş çıktığında silahları kendi burjuvazisine karşı doğrultma” ilkesinden vazgeçerek “barış”ı sağlamak ve “anavatanı savunmak” amacıyla diğer uluslardan emekçilere karşı, kendi burjuvazisinin safında yer alan sosyal-demokrat hainler tarafından, Bolşeviklere ve gerçek enternasyonalistlere getirilmiştir. Fakat tarih, gerçek barışı sağlama konusunda, bu hainlerin değil, Bolşeviklerin doğru temellere sahip olduğunu defalarca göstermiştir!

Pratikte başka alternatif olmadığı gerekçesiyle, sınırları emperyalistler tarafından çizilen ve onların denetiminde gerçekleşen bir “barış”a gerçekçilik adına evet demek ne demektir?

Böyle bir “barış”a evet demek; bölgede yaşayan insanların ezici çoğunluğunu oluşturan emekçi katmanların sömürü düzeninin kölesi olmaya devam etmelerine evet demektir!

Böyle bir “barış”a evet demek; çalışacak bir iş bulabilenlerin ayın sonunu zor getirdikleri, sürekli işsizler ordusuna katılmakla tehdit edildikleri, en ağır çalışma koşullarında bırakıldıkları, gittikçe daha fazla yoksullaştıkları bir düzenin devam etmesine evet demektir!

Böyle bir “barış”a evet demek; büyük bir kesimin çalışacak bir iş bile bulamaması, her türlü sosyal güvenceden yoksul kalması, sosyal ve kültürel hayatın tamamen dışına itilmesinin sürüp gitmesine evet demektir!

Böyle bir “barış”a evet demek; “eşit işe eşit ücret” talebinin rafa kaldırılmasına, erkek egemenliğinin hâkimiyetini sürdürmesine, kadınlar üzerindeki cinsel, ulusal ve sınıfsal baskıların devam etmesine evet demektir!

Böyle bir “barış”a evet demek; emekçilerin milliyetçilik temelinde düşman kamplara bölünmesine, din ve mezhep maskesi altında emekçilerin birbirine kırdırılmasına evet demektir!

Böyle bir “barış”a evet demek; eğitim, sağlık, spor, kültür, ulaşım ve daha bir dizi alandaki hizmetlerin esas olarak sadece ödeyebilenler için, bu anlamda toplumun sömürücü azınlığı için var olduğu sistemin devam etmesine evet demektir!

Böyle bir “barış”a evet demek; ülkenin yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin emperyalist tekellere peşkeş çekilmesi, bu kaynakların huzur ortamı içinde kurutulmasına karşı çıkanlar üzerinde azgın bir terörün estirildiği düzenin devam etmesine evet demektir.

Böyle bir “barış”a evet demek; daha fazla kâr uğruna doğanın azgın bir biçimde talan edildiği, suların içilemez, havanın solunamaz, nehirlerin, göllerin, denizlerin yüzülemez duruma geldiği bu ortamın daha da yaşanmaz hâle gelmesine evet demektir!

Kısacası, böyle bir “barış”a evet demek; tüm bu kötülüklerin kaynağı olan sömürü sistemine evet demektir!

Komünistler, “başka alternatif yok”, “realist yaklaşım” gibi sahte gerekçelerle, sömürü düzeninin kötülük katsayısı değişik olan farklı dereceleri arasında seçim yapmak zorunda değildirler! Kitleleri bu temelde eğitmek, onların gerçek çıkarlarına ihanet etmek demektir.

Komünistlerin görevi, emperyalistlerin çizdiği sınırlar içinde ve onların denetiminde bir “barış”ı kabul etmek değil; “gerçek barış”ı sağlamak için, tüm kötülüklerin asıl kaynağı olan dünya emperyalist sistemini yerle bir etmek için mücadele etmektir. “Sınıfsız, sömürüsüz, savaşsız bir dünya”yı kazanmanın yolu, emperyalist sömürü sistemine karşı mücadeleden geçmektedir.

Bütün ülkelerde işçi sınıfı ve emekçiler, “Baş düşman kendi ülkemizdedir?” şiarına uygun olarak kendi hâkim sınıflarının devletini yıkma mücadelesine, kendi öz savaşına, sınıf savaşına sarılmalıdır…

Şimdi hazırlıkları yapılan Üçüncü Dünya Savaşı’na karşı mücadeleyi yükseltmek günün görevidir. Emperyalist savaşları önlemenin tek yolu devrimci savaşlardır. Ne yazık ki günümüzde proleter devrimler ufukta görünmediği için emperyalist dünya savaşını önlemek için savaşa karşı bir barış hareketinin yaratılması gerekir. Dünya savaşını önlemek için barış hareketinin yaratılması geçici bir çözümdür. Bu geçici çözümün bilinciyle “Ya emperyalist barbarlık, ya sosyalizm!” ikileminin dünya halklarının önünde duran tek seçenek olduğu günümüz dünyasında, emperyalist savaşı önlemek için yapılması gerekenler mutlaka yapılmalıdır.

Ya barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm! Başka seçenek yoktur!


Cihan Yıldız – 26.12.2025


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑