Makaleler

Published on Şubat 15th, 2025

0

Kürt kadını ve önderliğini sahiplenmesi… | Gül Güzel


Kürt özgürlük hareketini, onun Önderliği’ni iyi tanımlayamadığımız zaman, Kürt kadınının Önderliğini sahiplenmesini de pek doğru anlayamayız. Çünkü, Kürt kadınının bu denli,  Önderliği ile bağı- bütünleşmesi örneği, hiç bir zaman, dünyanın hiç bir yerinde ve örgütlenmesinde görülmemiştir.

Kürt kadını, her konuda büyük bir örgütlülük ve mücadele etme feyzini Önderliğinden esinlenerek aldı. ‘Sümer Rahip Devletinden- Demokratik Uygarlığa’’ başlığı ve ‘‘İçimdeki erkeği öldürme’’ tezleriyle başlayan, Kürt kadın devriminin temel taşını atan, sayın Abdullah Öcalan, diğer devrimcilerden farklılığını böylelikle, Mezopotamya’nın en kadim Kürt halkıyla yaratmış oldu.

Beş bin yıl boyunca köleleştirilen kadının, Kürt özgürlük mücadelesinde, yeniden kendini-varlığını, eşit haklarını ve değerini anlayabilmesi için başlatılan süreçte ordulaşarak, komutan Zilan’ları, Sema’ları, Beritan’ları, Meryem’leri,Sara’ları, Delila’ları, Asya Ali’leri…yarattı. Kendi kadın bilincine ve Kürt halkı gerçekliğine, özgürlüğüne açtığı yeni bir çerçeve ile, yeni bir kadın bilim(Jinoloji) çağı, mücadelesi oluşturdu.

Tarih boyunca, başka toplumlarda da kadının yeri hep arka sıralarda olmuştur. Bu durum Avrupa, Amerika, Asya ve Afrika’da da hep birbirine benzeşmiştir. Ancak, yaşamlarını sürdürebilmek için kırsal-dağlık alanlarda yaşamak zorunda kalan Kürt ve diğer etnik halklarda, kadına yaklaşım, acımasız ve köleleştirmeyi yüz yıllarca esas almıştır. Şimdi, 2025 de bu konuda çok şey değerlendirilip, yazılıp, söylenebilinir. Ama, daha 20-30 yıl öncesi bile çok farklıydı. Ortadoğu ülkelerine gidip-gelenler, bunu daha iyi ve belirgin bir şekilde değerlendirmelerde bulunabilirler. Ancak, sayın Abdullah Öcalan kendisinde, bu kadar gerilik ve karanlıkta yaşamak zorunda bırakılan bu halkı, kadın-erkek eşitliğine inandırma-ikna etme gücünü buldu. Ve kürt kadını, bunu çok iyi anlayan, fark eden ve pratiğe uygulayan bir yapıya sahip oldu. Kendini, Önderliğinin tezleriyle geliştirerek, dünya kadın mücadelelerine de örnek olabilecek bir seviyeye getirdi.

Her çağ ve ülkede devrimci örgütler ve mücadeleler olmuştur. Ama, bu devrimci mücadeleleri sınıf kavgası dışına çıkamamıştır. Halbuki Kürt kadını, Önderliği sayesinde, kendini tanımaya başlayarak, kendi kimliği ve cinsinin özgürlük ilkesini, halkının özgürlüğü paralelinde geliştirmiştir. Çünkü, olmayan bir kimlik ve eşit olmayan cins, hangi sınıfsal- emek ve özgürlük hakkını arayabilirdi ki?

Kürt kadınını, diğer dünya kadınları mücadelesinden farklı kılan en belirgin etken- olgu bu tutumudur. Yaşadığı ülkeler de, kimliğinin kabulü ve cinsinin özgürlük, eşitlik  mücadelesini, halkının özgürlüğü ile özdeşleştiren, kendisine bu değeri veren Önderliği ile de kendini özdeşleştirmiştir. Ve,’‘Önderliğimin özgürlüğü benim özgürlüğümdür’’ diyor. Önderliğine uygulanan insanlık dışı tecrit ve haklarının ihlalini, kendi tecriti ve haklarının ihlali olarak görüyor. Kendisine özgürleştirme yolunu açan Önderliği, 26 senedir tek kişilik hücrede tecrit altında. Onun için, Kürt kadını Önderliğinden aldığı güç ve feyzi, hem kendisi, hem de Önderliği için kullanması prensibine sahiptir.

Sayın Abdullah Öcalan’ı ve ideolojisini iyi tahlil ettiğimizde, kadına yaklaşımı ve kadına özgürlük konusundaki ilklik teşkil eden tutum-davranışının, bu bağ ve bütünleşmeyi ihtiva ettiğini görürüz. Bunun yanında, Kürdistan’ın her yerinde yüreği avuçlarında, duygu ve sevgileri gözlerinde, düşünce ve fikirleri ise sözcüklerinde-dillerinde köleleşeip, mahsur kalmış, hikayeleri birbirinden hem farklı, hem de aynı olan kadınlarımız hala varken. İşte tüm bu şartlar altında, özgürlüğe hasret, bağımsızlığa sevdalı, Önderliği ile bütünleşerek, kendisinin ve toplumunun özgürlük mücadelesini veren Kürt kadını…

Toplumsal geriliğin ve erkek egemen ilkelliğin taht ve iktidar kurduğu Kürt coğrafyasında, her evin dahi kadına tutsakevi haline gelmesinden kaynaklı, zincirlerini kırmaya, geleceğe özgürlük getirmeye, coğrafyasını kanı- göz yaşıyla sulayan kürt kadını…

Bu coğrafyada kadın, kendisini dört duvar arasına hapseden, köleleştiren, kendisine dair hiç bir yetki ve özgürlüğü tanımayan, ezen, sömüren erkek zihniyetini ancak bu şekilde kırabileceğini düşünüyor. Onun için, özgürlük mücadelesi içinde yer alamayan kadın, erkeğe olan tepkisini, ancak bedenini ateşe vererek dile getirebiliyor. Halbuki kürt halk Önderi, yaptığı tespitsel değerlendirmelerinde, insana dair şu gerçeklere yer vererek.’’ Ben benim, ben Evrenim, öncesi-sonrası, yakını- uzağı olmayan, zaman ve mekanım’’ diyor.

Bu yüzden, insan olmak ve cins üstünlüğü olmayan bir yaşamı benimsemek ve kabullenmek gerekiyor. Cinsler arası bu sorun çözülmedikçe, Ortadoğu’da kadına yaklaşım değişmeyecek, demokratik uygarlık denen yaşam şekli de mümkün olmayacak. Yani kadın- erkek ilişkisi, canlı-cansız ilişkiye benzetilemez, canlı-canlı terim eşitliğine dayandırılmalı. Bu gerçeklikten yola çıkarak, medeniyetlerin doğum yeri Mezopotamya ve tarihe de, kısa da olsa değinmek gerek. 

İnsanlık tarihinde, Uruk halkının kutsal, bilge ve tanrıça kadın sürecinin bitmesi, Gılgamış’ın gücünü artırmak için, dağlarda yaşayan güçlü Engidu’yu yanına almasıyla başlamıştı. Ama, sevecen ve bilge Ana Ninsun da, kadın ve anne olma duygusuyla oğlu Gılgamış’a, sevgisinden dolayı, bilgeliği ile destek sunmuşdu.(Gılgamış tarihi destanı-marix yayınları)  Bu şekilde başlayan, kadının köleleşmeye ve gittikçe erkil egemenliği ve sömürüsü altında yaşaması başlamıştı. Ve böylelikle beş bin yıl gibi uzun bir süre, erkil egemenlikli, kadını ezen-sömüren- hiçleştiren bir şekilde gelişti. Erkil egemenlikli yaşam şekli sürecine geçişten sonra, bütün din, kültür ve diğer anlayışlar da kadına ‘eksiketek-altcins’ gözüyle baktı. Gelişen ekonomi-ticari gelişmeler de, kadını insafsızca sömürü aracı haline getirdi ve yaşadığımız süreçte bunun adına, modernitenin kapitalizmi denildi. Kadına karşı gelişen bu tutum, halkların kültürlerine, gelenek-göreneklerine yerleşmesi de engellenemedi. Yani, bazı kültürler ve istinasız bütün dinler de, kadını 3.sınıf insan niteliğine büründürdü. En acısı da, küçük yaşta başlayan deyimsel ve görselliklerle, kadın da bu durum ve anlayışa inandırıldı. Öyleki, kadın kendisi dahi, kadın olduğu için erkekten daha az değer ve haklara sahip olduğunu benimseyip kabullendi.

Kadının heralandaki eşitlik durum, şimdiye kadar, diğer büyük devrimciler tarafından da doğru tespit edilmedi. Ve bu yüzden Klara Zetkin ve benzeri devrimci kadınların çabaları dışında, Marx, Lenin gibileri, hatta buna Che Guevara gibi idol bir devrimcinin de, düşüncelerinde kadın sorunları, işçi-köylü sınıf anlayışı ile sınırlı kaldı. Yani kadın hakları, sınıf kavgasıyla sınırlı kalarak; işçi- köylü haklarını alarak, refaha ulaştıkça, kadın hakları da paralelinde gelişecektir teorisine bağlı kalındı. Böylelikle kadın hak ve özgürlük sorununa gereken ihtimam gösterilip-geliştirilemedi.

İşte, kürt halk Önderi sayın Abdullah Öcalan’ı, diğer devrimcilerden ayıran en belirgin nitelik ve özellik, kadın değerlerine-özgürlüğüne yaklaşım açısıdır. Çünkü, kurduğu Kürdistan İşçi Partisi çerçevesinde, halkının özgürleşme çalışmalarını yürüttürken, ‘‘kadın özgürleşmeden, toplum özgürleşemez’’ tespitini yaptı. Kürdistan işçi partisi içinde özgürlük mücadelesini yürüten kadınlar, 1987’de kurdukları YJWK örgütüyle, Kürt kadının, örgütlenme temel taşını attılar. İşte kürt özgürlük hareketini diğer devrimci hareketlerden ayıran en önemli farklılıklardan biri de buydu. Yani özgürlük hareketinde, mücadelesinde kadının ordulaşarak yer alması ve kadına bu konuda da büyük değer biçilmesi… Kürt kadınların inancı da, özgürlüğüne bu örgüt içindeki mücadelesi ile ulaşacağı inancıydı. Erkil düşünceye göre kadından beklenmeyen bir güçlülük ve iradeyle, özgürlüğüne ulaşmaya kenetlenen kadın, kendi ordusunu da, kısa süre sonra kurdu. Gelişen süreç içinde komutanlık seviyesine gelen kadın gerilla komutanlar, halkı da büyük bir şekilde etkilemeye başladılar. Önderliğinin önerisi üzerine, yaptığı bir çok eğitimden sonra, kendi konferansını düzenledi. Kürt kadın özgürlük mücadelesi güçlenerek, 1993 de kendilerini daha bağımsız- özgür savunabilecek şekilde TAJK’ı kurdu. 1994’de Avrupa’da düzenlediği konferansla, bir çok Alman kadınını da örgütlülüğüne çekerek, büyümeye devam etti. Askeri ve politik çalışmalarına daha güçlü bir yapı sağlamak için, Mart 1995’de YAJK’ı kuran kürt kadın örgütü, yalnız Kürdüstan kadını değil, evrensel kadın özgürlüğü mücadelesini dostlarıyla yürütmeye başladı. YAJK başlangıçta politik bir arena oluşturarak, kendi başına özgür olan bir kadın ordusuyla, kadının zihinsel ve politik bağımsızlığını sağlamak hedefiyle, ordulaşarak geliştirdiği özgürlük mücadelesiyle, diğer ülkelerdeki kadınların da, mücadele ve özgürlük düşüncesine örnek oldu. Metropollerde de örgütlenen kürt kadını, Mayıs 1995 de başlattığı Cumartesi Anneleri hareketiyle, yıllarca kaybolan çocuklarının akibetini sormak için, faşizane rejime kafa tuttu.

 Sivil toplum örgüt ve partilerde uyguladığı kota sistemi ve örgütlülüğü ile yanlız Türkiye’de değil, Avrupa’da da Kadının eşit hakları şu anda yürütülen Eşbaşkanlık sistemi, Kürt siyasetinde sadece sözde kalmayıp, kadın eş temsiliyetinin olmazsa, olmazı haline gelmiştir. Bu mücadelenin ilk simgesi haline gelen Aysel Tuğluk’un ilk eş genel başkan olmasının önemine de değinmeden olmaz!

İşte bütün bu gelişmeler, Kürt kadınının Önderliği ile bütünleşen ideolojisinin en belirgin-gelişken örnekleridir. Onun için ‘’Önderliğimin özgürlüğü, benim özgürlüğümdür’’ diyen Kürt kadınını anlamak güç olmasa gerek.


Kadının Kaleminden: Gül Güzel – 15.02.2025

Tags: ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑