Makaleler

Published on Eylül 4th, 2025

0

Kobané: Kürtler direnişleriyle tarih yazıyordu! | Gül Güzel


Suruç ve Kobané 2014 anılarımdan…

Kobané ve Suruç 2014 anılarıma ilkönce Kobane ismiyle başlamak istiyorum.         Kobané ismi aslında Compané sözcüğünden geliyor ve kuruluşu 1912’lere dayanıyor. O tarihte Almanya’nın, Bağdat Demir Yolunu yaparken işçilerin kalabileceği bir yerin inşa edilmesiyle başlayan isim, daha sonra yerleşim alanı olmaya başladı. Burası aynı zamanda da tren istasyonuydu ve peyde pey küçük bir yerleşim alanı oldu. İlerleyen süreçle birlikte bu Compané alanının etrafında 400’e yakın köyden oluşan bugünkü ismiyle KOBANE, nüfusu yüzbinleri aşan bir şehir haline geldi. Burada 2012’den beri de Rojava toplum sözleşmesi ile yönetilmeye başlandı. Onun için DAİŞ çetelerinin bombalarına 15 Eylül 2014’te maruz kaldı. Rojava toplum sözleşmesi nedeniyle, DAİŞ çetelerini besleyen Kapitalist emperyalist sistemlerin de hedefi haline geldi ve bu yüzden onların verdiği en modern ve ağır silahlarla bombalanıp, yok edilmeye çalışıldı. Bu silahların çoğunun Kobané isminin oluşmasında etken olan Almanya’nın üretimi olması da bir o kadar vahim ve ilginçti. Her gün iki veya üç defa DAİŞ çetelerinin Kürtleri yok etmek için 40 ülkeden oluşan NATO ülkeleri bileşenlerinin yapıtı olan bombaların dumanına mahkûm olan Kobané, her şeye rağmen direniyordu. YPG/YPJ güçlerinin olağanüstü gösterdikleri mücadeleyle çetelerin eline düşmeyen Kobané, kan revan içindeydi. Her gün şehit kanlarıyla sulanıyordu. Kobané’nin her an düşeceğinin umudu içinde olanlar ise, hayatları boyunca hayal kırıklığı yaşayacaklarını artık anlamaya başlayacaklardı. Neden Kobané bu kadar saldırı altındaydı diye düşündüğümüzde, Rojava toplum sözleşmesine kısaca bir göz atmamız yeterli olur kanımca.  

Rojava toplum sözleşmesi:

        Demokratik özerk bölgelerin halkları olan; Kürtler, Araplar, Süryaniler (Asuri ve Arami), Türkmenler ve Çeçenler bu sözleşmeyi kabul edenlerdir.

        Demokratik Özerk Bölge Yönetimleri; ulus devleti, askeri ve dini devlet anlayışını, aynı zamanda merkezi yönetimi ve iktidarı kabul etmez.

        Demokratik Özerk Bölge Yönetimleri; bütün etnik, toplumsal, kültürel ve ulusal oluşumların kendilerini kurumları aracılığı ile ifade etmeleri için toplumsal mutabakat, demokrasiye ve çoğulculuğa açıktır.

        Demokratik Özerk Bölge Yönetimleri; ulusal ve uluslararası barışa, Suriye’nin sınırlarına ve insan haklarına saygılıdır.

        Toplumsal sözleşmenin oluşması, demokratik toplumun inşasının aracı ve toplumsal adaletin güvencesi olan Demokratik Özerkliğin tesisi ve bilimsel bir toplumun inşası için 7 bölüm, 94 maddeden oluşan Toplumsal sözleşmesinin hayata geçmesi için Dış işleri ve Meşru savunma bakanlığı başta olmak üzere, 27 bakanlıktan oluşan sistemden oluşuyor. İşte bu nedenledir ki DAİŞ terör örgütü ve yandaşları bu Toplumsal sözleşmesinin hayat bulduğu Rojava’ ın üç kantonundan biri olan Kobané’yi aylarca bombalarla yok etmeye çalışıyorlardı.

Suruç-Konané 2014 anılarım çerçevesinde ilk önce yaklaştığımız sınır köyü Maheser toz dumanının bulutumsu görüntüsüne esir olmuştu. Ancak gözlerdeki umutlu bekleyiş ışık saçıyordu. Her kes yüzünü Kobané’ye çevirmiş, pür dikkat bir beklenti içinde umutlarını besliyordu. Demokratik Özerk Bölge Yönetimi projesinde temsiliyet bulan tüm bileşenlerinden oluşan her yaşta, kadınlı erkekli özgürlüğe kenetlenmiş her ırktan ve inançtan insanlar oradaydı.

        Burası aynı zamanda kurulan komünlerde pişirilen çorba ve çayların özgürlük nöbetindekilerine sunulduğu yerdi. Burada kaldığın süreç içinde dünyanın her tarafından gelen insanlarla karşılaşabiliyordun. Sanatçı, politikacı, öğrenci, işçi, memur, inanç temsilcisi vb. Herkes birini gördüğünde sanki çok eskiden tanıyormuş gibi candan bir yaklaşımla selamlayıp, ilgileniyordu. Her kesin amacının belli olduğu tavır ve duruşlarından belli oluyordu. Kobané toprakları üzerinde birkaç yüz metre uzakta durarak, Kobané’nin DAİŞ çetelerinden temizlenip, özgürleşmesini bekliyorlardı. Tepelerden Kobané ’ye günün 24 saati yoğunlaşarak bakan ailelerin genç evlatları tel örgü sınırının öteki tarafındaki Kobané ’de DAİŞ’e karşı mücadele veriyorlardı… Geceleri birkaç yerde yakılan ateşlerin etrafında biriket taşlarının veya tarlalarda getirilen taşların üzerine oturanlar, sabaha kadar ya Kobané üzerine söylenen sıtranları dinliyor veya günün aktüel durumunu politik tartışmalarla geleceği dair tartışıyorlardı. Analar ise yöresel giysileri içinde ortama güven ve canlılık veriyorlardı. Başlarındaki beyaz tülbentleriyle Demokratik özerkliği, ekolojik yaşam ve Kürdistan’ın birliği-özgürlüğü hakkında derin değerlendirmelere dalıyorlardı.

Bizi Ailelerimiz ve yerlerimizle ortadan böldüler!

Bu çevrede ikamet edenlerin dile getirdikleri ortak söylemler ise, Kobané merkeze 3 km uzaktaki Misaynter köyünden insanlar zaman zaman sinirden isyana, zaman zaman çektiklerinin üzüntüsünden gözyaşına boğuluyorlardı. Bunlardan Xhezal ana acılarını şöyle dile getiriyordu, ‘’Tarlalarımız tel duvarın öteki tarafında kaldı. Biz çok acı çektik. Çekmediğimiz acıyı bırakmadılar. Biz aslında Suruç’a değil, Kobané’ye bağlı köyleriz. 70 sene önce çekilen demir tellerle hem ailelerimiz telin iki tarafında kalmış hem de malımız-mülkümüz. Bizim tarlalarımız telin Suriye tarafında kalmış. Tarlalarımızı sürmek, biçmek için kaçak yollarla telin o tarafına geçmek zorunda kalıyoruz. Ama bu kaçak geçişlerde yakalananlarımız elektrik direklerine bağlanıp, işkencilerle öldürülüyorlardı. Tarla ve akrabalarımızın telin öteki tarafından kalması yetmiyormuş gibi bir de tarlalarımıza binlerce mayın döşediler. Çevre köylerde bu yüzden binlerce insanın baçakları kopuk. Yapılan barajlarla bütün akan sularımız kesildi. Bu yüzden ilk önce kuyulardan çıkardığımız sularla bağ-bahçelerimizi sulayıp, hayvanlarımıza su verebiliyorduk. Ama zamanla yer yüzü gibi yer altı da kurumaya başladı. Onun için şimdi 100-200 metre derinlikten bile artık su çıkaramıyoruz. O yüzden gittikçe kuruyan topraklarda artık pamuk ve benzeri ürünleri yetiştiremediğimiz gibi hayvan da besleyemiyoruz. Erkekler kaçak yollarla tellerin öteki tarafındaki Kobané merkezine geçerek, getirdikleri kaçak çay ve elbiseleri satarak geçimimizi sağlamaya çalışıyorlardı. Döşenen mayınlardan dolayı binlerce insanımız bu yüzden bacaklarını kaybetti. Devlet sisteminin yıllardır bu bölgeye uyguladığı politikadan dolayı buralar çölleşmeye ve bizler de fakirleşmeye mecbur bırakıldık. Adımız da kaçakçıya çıkarıldı. Bizi yıllar önce birbirimizden ayırdılar. Bazılarımızın anne-babası, bazılarımızın kardeşleri, dayı-amcaları ve tarlalarımızın bir kısmı öteki tarafta kaldı. Yıllarca birbirimize hasret bırakıldık. Şimdi Kobané’ye DAİŞ çetelerinin saldırıları yüzünden telin öteki tarafındaki akrabalarımız, binbir zahmet ve zorluklarla sınırı geçip, bu tarafa geldiler. Bizim köyümüzde 12 aile yaşıyordu. Gelen akraba ailelerin sayısı ise 28. Onun için ilk günlerde evlerimizde kaldılar. Daha sonra samanlıklarımızı ve kullanmadığımız bazı boş yerleri boşaltıp, temizleyip tamir ettik ve gelen aileleri oralara yerleştirdik. Şimdi partimiz de onlara her türlü ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yardım ediyor. O yüzden akrabalarımız bize hiçbir şekilde yük olmuyorlar” şeklinde bize bilgiler veriyordu.   

Konané’yi Özgürleşene kadar kadar bekliyeceğim!

        Müsaynter köyündeki mültecileri ziyaret ettiğimizde gençlik çadırından 65 yaşlarında, mavi gözlü bir yaşlı, elindeki bayrakla çıkıyor. Bizi görmekten memnun ve elinde taşıdığı bayrağın verdiği gururla bize selam veriyor. İlk önce kendisine Kürtçe selam vermeme o da kürtçe karşılık veriyor. Biraz sohbet etmek istediğimde, tebessüm ederek, ”ben Kürt değilim. Onun için kusura bakma kürtçe bilmiyorum” diyor. Elinde sımsıkı tuttuğu bayrağa bakarak, kendinden bahsetmesini rica ediyorum. ”Kürt olmasam da bir enternasyonal teroristim ben. 25 gündür (25.10.2014) burada Kobané direnişi için nöbetteyim. Kobané özgürleşene kadar da burada nöbet tutmaya devam edeceğim ve ayrılmayacağım. Kobané özgürleşince de gidip, Kobané’ye yerleşip, orada ömrümün sonuna kadar yaşayacağım. Ben aslen Yugoslavya- Priştina’lıyım. Şimdiye kadar Sinop, Gaziler köyünde yaşadım. Ama artık burada-Kobané’de yaşayacağım. Demokratik özerklik, komünal ekolojik, cinsiyet özgürlükçü toplumu inşaa etmek için Kobané’de bulunup, Öcalan Yoldaşın Demokratik toplum projesi kapsamında yaşama kendimi katacağım.  Öcalan Yoldaş, sistemlerin menfaatleri uğruna birbirine düşman edilen ırkları, dinleri, dilleri ve cinsleri geliştirdiği projelerle birbiriyle barıştırarak, birlikte özgürce yaşayabileceklerini gösterdi. Onun için, böyle bir yaşamın mümkün olduğunu ve gerçekleşebileceğinin kanıtı olarak Kobané ‘de yaşayacağım” diyordu Priştine’li Rıfat Horoz ’Karker’ amca.

Ya Özgürleşeceğiz ya uğrunda Öleceğiz!

Maheser köy meydanındaki Kobané direnişi nöbetindeki Van’dan gelen Zeri Ana burnundaki hızması, yaşlılıktan dolayı küçülen bedeniyle ve giydiği yöresel kıyafetiyle dikkatimi çekiyor. Ayakta dimdik durarak, gözlerini Kobané yönünden ayırmayan ananın omuzuna hafifçe değindiğimde, yüzünü bana çeviriyor. Hiç tereddüt etmeden boynuma sarılarak, yanaklarımdan öpüyor. ”kurban olduğum sen de mi buradasın? diyor ve yüzü gülücüklere boğuluyor. Ana yüzün çok umutlu, sen Kobané için ne düşünüyorsun? dediğimde ise, sağ elini zafer işaretiyle havaya kaldırarak, ”artık Kürt halkı özgürleşecek. Kürdistan’ımız birleşip, tek parça olacak. Bu uğurda ya hepimiz öleceğiz ya da hepimiz ve Kürdistan’ımız özgürleşecek. Artık başka türlü olmaz. Birlik olup, özgürleşmeliyiz. Özgürleşene kadar burada kalıp, hiçbir yere gitmeyeceğim” diyordu Kürdistan’ın 75 yaşındaki Zeri anası.     


Kadının Kaleminden: Gül Güzel – 04.09.2025

Tags: ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑