Grev ve gösterilere seferberlik | Ziya Ulusoy
Mücadele eğilimi artarken sendika yönetimleri geride kalıyor – Bart De Wever hükümetinin neoliberal saldırılarına karşı Belçika’da grevler sürerken, sendika tabanında yükselen tepki yönetimlerin uzlaşmacı çizgisiyle çatışıyor. Göçmen işçiler ise mücadeleye katılmakta hala çekingen.
Belçika’da “Arizona”koalisyonu adıyla da anılan Bart De Wever hükümeti, neoliberal kapitalist saldırıları hızlandırdı. De Wever liderliğindeki Flaman NVA(Yeni Flaman İtifakı) partisi ve Fransızca konuşanların liberal MR(Reform Hareketi) partisi ile birlikte koalisyonun başlıca büyük güçlerini oluşturuyorlar.
İki parti de Belçika sermaye oligarşisinin sağcı temsilcileri ve neoliberal kapitalist saldırganlığın keskin savunucuları. İlk iş olarak işsizlik sigortası kesintisini ve ücretlerin enflasyona endeksli artışının tasfiyesini, emeklilik ve sosyal yardım kesintilerini içeren yasa hazırlığını parlamentoya getirmek oldu. Yakında yasalaştırmaya çalışıyorlar.
Bu saldırıya karşı Belçika’daki ABVV‑FGTB(sosyalist), ACV‑CSC(Hristiyan) ve CGSLB‑ACLV(liberal) sendikalar bu yılın başından başlayarak neredeyse her iki ayda bir genel grev düzenliyorlar. Şubat, Mart, Nisan ve Haziran ayalrındaki genel grev ve gösterilerden sonra,24 Eylül’de Wallonie’de grev ve gösteri gerçekleştirildi.
14 Ekim’de yine ülke çapında ve yine sendikalar birlikte genel grev ve gösteri gerçekleştirecekler.
Belçika’da yerli ve yabancı sermayeli büyük sanayi işletmelerinin önemli ölçüde kapanmaları ve ucuz işgücü ülkelerine taşınmaları, işçi sınıfının eylemgücünü zayıflatmış olsa da, 2025 yılının eylemleri mücadele duyarlılığının işareti. Ayrıca sendikaların da içinde yeraldıkları Filistin’de savaşa kırmızı kart eylemlerinin bu yıl iki kez 100 bini aşkın katılımla gerçekleşmesi mücadele duyarlılığının gelişme eğiliminde olduğunun diğer bir ifadesi.
Sendika yönetimlerinin, sermaye oligarşisi ve hükümetleriyle uzlaşma çizgisi işçi sınıfınun mücadelesini geri bırakan başlıca bir rol oynadı. İşsizlik sigortası ödeneklerinin sendikalar eliyle işsiz işçilere dağıtımı sendika yönetimleirinin uzlaşıcılığını çok daha artırdı. Bu uzlaşıcılığı işyeri bazında kimi yerlerde pek çok zaman sendika yöneticileri işverenle işbirliğine vardırabiliyorlar. Bazen de sendika yönetimleri mafyavari yönetemleri kullanabiliyor.
Fakat kapitalistlerin neoliberal saldırılrına , haklardan kekince kesintiler yapmalarına karşı işçiler arasında tepkilerin yoğunluğu, üç sendika merkezinin eylemleri artırmalarını kaçınılmaz kılıyor.
2025’teki eylemlilik bu nedenle artıyor.
Sendika yönetimleri eylemleri yasak savma çerçevesinde tutmaya çalışsalar da tabanda işçiler arasında daha mücadeleci tavırlar gelişiyor. Açık işyerlerini boşalma, gösteri ve yürüyüşe katılımı artırma çabasındaki artış bunun göstergesi.
Ancak tabanda gelişen mücadeleci eğilim yerli işçiler arasında gerçekleşirken, göçmen işçilerin özellikle gösteri ve yürüyüşlere katılımı çok az. Mücadeleden kaçınma eğilimi devam ediyor. Belçika’da Türkiye ve Kürdistan’lı işçiler arasında milliyetçi ve politik islamcı siyasi etkinin baskınlığı da bunda rol oynuyor. Fakat ilerici göçmen işçiler de özellikle gösteri ve yürüyüşlerde yok denecek ölçekteler. Bu zaaf esasen diğer Avrupa ülkelerindeki göçmen işçiler için de geçerli.
“İşini kaybetme” kaygısı, kadrolu işleri tasfiyede göçmen işçiyi öncelikle hedef almanın yarattığı çekingenlik gibi bilinçsizlik de, mücadeleden uzak durmanın diğer bir başlıca etkeni.
Oysa çekingenlik ve siyasal tutuculuk işçinin sınıf niteliğine de, haklarına da aykırıdır, zarar verir dahası işçi sınıfını burjuvaziye köleliğe mahkum eder.
İşçilerin haklarını korumak ve genişletmek için mücadele etmeleri sınıfsal niteliğinin varlık nedenidir. Ayrıca Türkiye ve Kürdistan’lı devrimci ve demokratik siyasi yapı ve kitle örgütlerinin, göçmen işçileri bu mücadelelere seferberetmeleri de varlık nedenlerindendir. Tersi apolitiklik olarak işçilerin gerici partilere mahkum edilmeleri demektir.
Göçmen işçileri grev ve gösterilere seferberlikteki olası gelişme, yerli ve göçmen gerici faşizan yükseliş kıskacını kırmanın da önde gelen aracı olacak. Çünkü yerli işçide, kendisiyle kolkola mücadele eden göçmen işçi yoldaşlığını geliştirici ve dolayısıyla göçmen düşmanlığını yıkıcı; göçmen işçide ise geleneksel milliyetçi ve dinsel dargörüşlülüğü yıkıcı, enternasyonalist işçi kaynaşmasını geliştirici rol oynayacak.
Komünist, demokratik siyasi parti ve kitle örgütleri için, göçmen işçi kitlesiyle daha geniş bağlar kurmalarının aracı olacak. Mücadelenin eğiticiliğini değerlendirerek özellikle genç göçmen kuşağından kopukluğu giderebilmeleri rolü oynayacaktır.
Bu hedeflerle 14 Ekim’deki genel greve ve Brüksel^de yapılacak büyük çaplı gösteriye Belçika’daki göçmen işçileri seferber etmek çalışmasını yoğunlaştırmak ve başarmayı hedeflemek gerekir.
Seçtiklerimiz: Ziya Ulusoy – Yeni Özgür Politika – 27.09.2025