Söyleşiler

Published on Kasım 8th, 2025

0

“Yine dünyaya gelsem Alevi olarak gelmek isterdim”


Almanya’da Alevi bir ailenin çocuğu olarak büyüyen Dilan Düzgün, Aleviliğin insancıl ve özgürlükçü yönlerini, kimliğini nasıl şekillendirdiğini ve Avrupa’daki genç Alevilerin toplumsal sorumluluğunu anlatıyor: “Yine dünyaya gelsem Alevi olarak gelmek isterdim.”

Cumali Yağmur: Almanya’da Alevi bir ailenin kızı olarak dünyaya geldiniz. Alevi ailelerin diğer ailelere göre ne gibi özellikleri vardır?

Dilan Düzgün: Alevi inancına sahip insanlar kadına çok önem verir. Kadına karşı oldukça hoşgörülüdürler ve toplumda kadının yeri büyüktür, hatta kutsaldır diyebilirim. Aleviler, “72 millete aynı gözle bakarız” derler. Ailem beni çok serbest yetiştirdiği için küçük yaşta bunu anlamaya başladım. Çocuk yuvasına giderken bile diğer kız çocuklarından farklı olduğumu hissediyordum.

Cumali Yağmur: Çocuk yuvasında Alevi olduğunuzu nasıl hissettiniz?

Dilan Düzgün: Diğer kız çocukları daha çekingendi, anne-baba korkusu vardı üzerlerinde. Benim gibi başka Alevi kızları da vardı; biz daha açık, serbest, tutucu olmayan çocuklardık. Her şeye daha açıktık. İlkokul yıllarımda da bu farkı hissetmeye devam ettim. Zaman zaman aileme sorardım: “Biz neden diğer Sünni inançlı Türklere göre daha açık ve serbest davranıyoruz?” diye. Ailem, Alevi toplumunun daha hoşgörülü ve diğer inançlara karşı daha toleranslı olduğunu söylerdi. Ben de bunu yaşadıkça fark ettim, gerçekten daha farklı olduğumu hissediyordum.

Cumali Yağmur: Lise dönemlerinde kendinizi nasıl hissettiniz?

Dilan Düzgün: Lise yıllarında daha bilinçliydim. Alevilik üzerine kitaplar okumaya başladım. Alevi inancının çağımıza uygun, modern ve insani yönleri olduğunu fark ettim. Hacı Bektaş Veli’nin “Ne ararsan kendinde ara” sözünü çok sevdim. Kendimi Alevi inançlı biri olarak daha değerli hissettim. Hz. Ali’nin “İlim Çin’de de olsa gidin, alın” sözü de insanlık adına çok değerli bence.

Cumali Yağmur: Üniversite yıllarında da Alevilik üzerine okumaya devam ettiniz mi?

Dilan Düzgün: Evet, üniversite yıllarımda Alevilik hakkında çok sayıda kitap okudum. Anadolu Aleviliği’nin felsefesi gerçekten çok farklı; insana ve toplumsal değerlere önem veriyor. “Eline, beline, diline sahip ol” ilkesi kadar anlamlı bir ilke olabilir mi? Aleviliğin Sünnilikten çok farklı bir anlayışı ve felsefi duruşu var. Cemevlerinde ibadet ederken insanlar kendi özlerini dara çekiyorlar. Yani topluma ve bireylere karşı işledikleri suçların muhasebesini yapıyorlar. Bu bir cezalandırma değil; kişi kendi gönlüyle neyi yanlış yaptığını kabul ediyor ve bunun bedelini üstlenmeye razı olduğunu dile getiriyor. Dedelerin ve toplumun vereceği kararları da kabul edip yerine getiriyorlar.

Cumali Yağmur: Siz Alevi inancının gereklerini yerine getiriyor musunuz?

Dilan Düzgün: Küçük yaştan itibaren ailem ve toplumum sayesinde Alevi kültürüyle büyüdüm. Her dönemde Alevi inancına sadık kalarak, diğer inançlara daha açık, hoşgörülü ve insancıl bir şekilde yaklaştım. Hiçbir inancı küçümsemedim. Kendi inancımdan da taviz vermeden yaşıyorum. Zaman zaman kendi özümü dara çekerek, “Neyi nerede yanlış yaptım, birini incittim mi?” diye kendimi sorguluyorum.

Dersimli ve Seyit Rıza’nın torunları olarak, Aleviliğin ötesinde kültürel bir hafızamız da var. Büyüklerimizden kıyımlara uğramış insanların hikâyelerini dinleyerek büyüdük. Alevi halkının yaşadığı toplu katliamları okudukça, bu zulmü yapanlara karşı içimde lanet doğuyor.

Cumali Yağmur: Tekrar dünyaya gelme imkânınız olsa, yine aynı inançla mı dünyaya gelmek isterdiniz?

Dilan Düzgün: Evet, yine Alevi olarak dünyaya gelmek isterdim. Çünkü Anadolu Aleviliği sevgi dolu, saygılı ve insancıl bir inançtır. Sünni ve diğer inançlara sahip arkadaşlarım da beni hep daha farklı, modern ve insan odaklı bulduklarını söylerler. Alevi kültürünü benimseyen insanların gerçekten çok farklı bir yapıya sahip olduğunu belirtmek isterim.

Aleviler tarih boyunca yaşadıkları ülkelerde hep horlanmış ve aşağılanmışlardır. Genellikle toplu katliamlara maruz kalmışlardır. 1923’te Cumhuriyet kurulduktan sonra devletin resmi dini Sünnilik olarak tanımlandı, Diyanet İşleri devlete entegre edildi. Alevilere ise “Siz bizim kardeşimizsiniz” denilerek aslında hakları yendi.

Cumali Yağmur: Başka eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Dilan Düzgün: Avrupa toplumlarında hangi inanca sahip olursak olalım, barış içinde, hoşgörüyle yaşamak zorundayız. Farklı ülkelerden ve kültürlerden geldik. Bunlar bizim zenginliğimiz. Kimseyi üstün görmeden, birlikte yaşadığımız bu topraklarda yeni bir tarih yazabiliriz. Ailelerimiz yıllardır Avrupa’da barış içinde yaşamayı başardılar. Biz gençler de bu bilinçle daha toleranslı ve duyarlı bir yaşam sürmeliyiz.

Cumali Yağmur: Yabancı düşmanı, milliyetçi, ırkçı AfD’nin yükselişi sizi rahatsız etmiyor mu?

Dilan Düzgün: AfD’nin yükselişi, bu partiye karşı olan herkesi –istemese de– rahatsız ediyor. Milliyetçilik ve ırkçılık en başta göçmenleri etkiliyor. Bu aslında toplumun kültürel yapısıyla ilgili bir durum. Göçmenler mağdur olurken, bu sürece karşı çıkanlar da zarar görebiliyor. Bu yüzden birlikte mücadele etmeliyiz. Dayanışma içinde olup, yöntemler ve stratejiler geliştirerek yükselen ırkçılığın topluma vereceği zararı önleyebiliriz.

Cumali Yağmur: Bu içten sözleriniz ve derinlikli düşünceleriniz için çok teşekkür ederim.


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑