Yeni müzakere süreci ile 27 Şubat ve 12 Mayıs sonrası… | Gül Güzel
Aylardır bütün dünya halklarının yakından izlediği bir müzakere süreci var. Bazı kesimler, Barış Süreci olarak değerlendirse de, aynı fikirde değilim. Eğer bir Barış sürecinden bahsedileceksek, o sürece, her iki tarafın da aynı yaklaşımla değerlendirmesi gerekir. Halbuki, 12 Mayıs’ta Kürdistan İşçi Partisi (PKK)’nin ateşkes ve kendini fes etme açıklamasının paralelinde Türk ordusu Gerilla alanlarını/Kürdistan topraklarını her gün çeşitli silahlarla, zehirli gazlarla bombalamaya devam ediyor!
TBMM’de de DEM parti dışında, söylemiş olmak için söylenen sözlerin dışında hala herhangi güven verici bir yapılanma yok!!! Bu lakayıtlikle yaklaşılan sürecin gerçek bir barış, eşit kimlik, hak/hukukla taçlanabilmesi için şimdiye kadar inkar, imha edilen, sömürülen bütün kesimlerin ittifak oluşturarak, sürecin teminatını oluşturması elzemdir. Ancak ve ancak, Ademi merkeziyetçi talep oluşumu ve taraflar arasında oluşturulacak ittifak ile devletin, mevcut sistemin inkar, imhacı zihniyeti kırılabilir!
27 Şubat’tan beri geçen zaman zarfında öyle görünüyor ki, Ankara alışılagelen oyalama siyasetiyle durumu oyalayıp daha da vahimleştiriyor…Aylardır “müzakere var, al-ver var” diyerek toplumu kandırıyorlar. Ancak, Barış taraftarları ile DEM Parti tarafından çok zorlu müzakereler yürütülüyor ve yürütülmeye devam ediliyor. Bu müzakerelerden sonra süreç belli noktalara gelmiş olsa da, tek taraflı mücadeleyle Toplumsal Barış sağlanamaz!.
Sayın Öcalan talebini 27 Şubat 2025’te iletti ve PKK de yaptığı 12 Mayıs 2025 tarihli açıklamasıyla Kongresinin, fesih ve silah bırakma kararı aldığını kamuoyuna açıkladıktan sonra 11 Temmuz’da da kadın Gerillalar öncülüğünde 30 kişi sembolik olarak silahlarını yakarak, siyasi ortamda mücadeleye hazır olduklarını beyan ettiler… Meclisin de sonuç bildirgesinde “kararın” belli şartlara bağlı olduğu açıkça belirtiliyor. Murat Karayılan ve Duran Kalkan da verilen bu karar ve değerlendirmelerinde çok netler. Ayrıca kongrenin sonuç bildirgesinde “karşılıklı silah bırakma” kararından bahsediliyor. Sonuç olarak olan şey “Türkiye’nin imhacı ve inkarcı zihniyet yapısına karşı verilen silahlı mücadelenin sona erdirilmiş olması ve PKK adı altında yürütülen çalışmaların sonu” oldu kanımca.
Mevcut karar çok net ve kesin. Sayın Öcalan’ın ve PKK’nin Türk devlet sistemini tanımadığını asla düşünmüyoruz? Mir Mihemed ê Revanduz’a neler yapıldığı çok iyi biliniyor. Dersimli Hasan Hayri’yi Lozan’daki müzakerelere Kürt milli kıyafetiyle katılmaya teşvik edildikten sonrasını da… Seyit Rıza, oğlu Resik Hüseyin ve Dersim ileri gelenleriyle beraber 15 Kasım 1937 yılında Elazığ (Xarput) Buğday Meydanı’nda idam edilmek için bir toplantıya çağırılmasının ve oğlunun gözleri önünde ondan önce asılmasının unutulmadığı da aslında iyi biliniyor!
Fırsat verilse, tüm Kürtleri keskin bir bıçakla parçalayacağınızı bilemeyecek kadar saf değiliz. Onun için dalga geçmeyi ve oyunları bir kenara bırakın. Sözlerinizi tutun. Sayın Öcalan’ı özgürce çalışabileceği alanı oluşturun. Tüm siyasi tutukluları, özellikle hasta olanları serbest bırakın. Kürtlerin kolektif haklarını tanımak için hemen Yasal, Hukuksal, Anayasal düzenlemeleri yapmak için acil bir şekilde harekete geçin!.
Gelinen an itibarıyla şu da unutmamalı. HÜDA-PAR’dan askeri yöntemlere kadar bütün stratejiler çöktüğü için sayın Öcalan’ın peşine düşmek zorunda kaldınız. Askeri ve özel savaş oyunlarında başarısız oldunuz. Soylu’nun umut bağladığı ve devlet stratejisi dediği HÜDA-PAR’da da çok şey yaşadınız. Ama bu da işe yaramadı. Bunu yapmak zorundaydınız ve mecbursunuz. Kürtler, alternatiflerden mahrum bırakılamaz. Alternatifi olmayan mevcut sistemdir. Onun için, bu imhacı çirkin oyunları artık bir kenara bırakın ve düşünün.
Bilindiği gibi yapılan, oynanan bir spor maçı değil, silahlı bir savaş var. Halkların neye ihtiyacı varsa, ona çözümlerin oluşturulması, eşit hakların sağlanıp, yasal güvenceye alınması gerekir ki, bu da ancak diyalog ve siyasi yolla, Ademi merkeziyetçilik yapılanma ile çözüme ulaşır. İyi bilinmeli ki, inkar ve imhaya maruz bırakılan halklar artık onurlu yaşamı, baş eğmemeyi, doğrularından pay vermemeyi hiçbir şeye değiştirmezler. İkilem ve güvensizlik duyulmadan yaşama olanakları oluşturulmadan-olmadan artık asla olmaz!
Sözün kısası, “öküzün önüne arabayı koymayı artık bırakın” diyoruz!
Kadının Kaleminden: Gül Güzel – 29.07.2025