Makaleler

Published on Ocak 28th, 2025

0

Yeni bir yılın başlangıcı ve dahası… | Gül Güzel


Bugünlerde haberleri dinleyen herkes bir kabustan uyandığını düşünebilir. Trump’la birlikte ABD yine faşist bir başkana sahip olurken, bu duruma en çok Almanya AfD partisi alkış tutuyor. Çünkü, AfD kendisi de faşist bir ideolojinin sahibi ve uygulayıcısı. Bunlara göre, kendileri gibi düşünmeyen ötekilerin, işçilerin daha çok susturulup, sömürülmesi. Herkese, kendi ürettikleri malları satın almakla mecbur etmek. Diğer yönde, NATO’nun askeri güç olarak, Amerika’nın endüstri ve çıkarlarını asker olarak savunmak. Eski sömürü ve esir politikalarını yeniden uygulayarak, bu emellerini gerçekleştirmek için yeniden savaşlar uygulamak…

Avrupa geneline baktığımızda, Donald Trump gibi  İtalya’da faşist bir parti iktidarda. Avusturya, Macaristan, Polonya ve Fransa’da da faşist partiler yükselişte. Bu ülkeler, birçok mültecinin kaçış sırasında geçmek zorunda kaldığı ve bildiği ülkeler. Bunları özetledikten sonra belirtmek istediğim, Almanya’da hükümet feshedildi ve Şubat ayında yeni seçimler yapılırken AfD partisi de çeşitli oyunlarla ırkçı yapısıyla, yabancı/mülteci düşmanı politikalarıyla şimdiden işbaşında.

Almanya’da artık seçim zamanı ve göçmenleri korkutan, sindiren seçim posterleri giderek, her gün daha fazla her yerde önümüze çıkıyor. AfD, mülteci/yabancıların sınır dışı edilmek üzere “uçak bileti” görünümünde belgeler dağıtarak, bu biletlerle uçuş tarihini 23 Şubat 2025 olarak belirtmesi de tesadüf değil(!). CDU’nun şansölye adayı, çifte vatandaş olanların cezalandırılarak, Alman pasaportlarının ellerinden alınmasını ve Suriyeli ile Ukraynalı mültecilerin de ülkelerine geri gönderilmesini talep ediyor. Bu ırkçı görüşleri açıkça temsil edenler sadece AfD faşistleri değil. Medya da onlara nefret söylemleri için bolca alan, olanak tanıyor.

Öncelikle şunu söylemek isterim ki, Almanya’da halkın %80’i onlara (AfD) oy vermiyor. Binlerce kişi AfD’ye karşı gösteri düzenliyor, tıpkı yakın zamanda Riesa, Hamburg ve benzeri yerlerde olduğu gibi ve bu ülkede birçok insan hala mültecilere destek olmak için aktif olarak çalışıyor. Ama yine de kaygılanmak için sebepler var ve akut faşist bir tehlikeden söz edebiliriz.

Bu durumu daha iyi anlamak için ekonomik kalkınmaya bakmamamız gerekir. Dünya büyük şirketlerin elinde, siyaseti onlar belirliyor. Hatta hükümetler sanki tekelci şirketlerin çıkarları için birer benzin istasyonu gibi davranıyorlar. Kârlarını güvence altına almak ve ülkenin zenginliğini, halkının alın terinin ürünlerini sürekli olarak şirketlerin cebine doldurmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu durum insanları öfkelendirdiği gibi oldukça büyük bir tedirginliğe de yol açıyor. İnsanlar çalışıyor, vergi ödüyor ve çok az karşılığını alıyorlar. Şöyle ki, yetersiz okul, çok az sağlık hizmeti, enerji ve gıda giderek daha pahalı hale geliyor. Çalışanlar ise bu durumu kabul etmedikleri için sürekli grevlerdeler.

Bu durum, tekelci şirketler ve onların hükümetleri için büyük bir ikilem durum teşkil ediyor ve protestoları bastırmaya çalışıyorlar. Yapılan protesto gösterilerine ve grevlere karşı da polis gücünü kullanıyorlar; suçu başkalarına atıyorlar. Büyüyen bu öfke şirketlere değil, mültecilere ve göçmen işçilere yöneltiliyor. Bunu başarmak için belli bir düzeyde kamuoyu gücünü oluşturmak için AfD gibi partilere ihtiyaçları var. Ve daha da ileri giderek, sınırsız kâr hırsları yüzünden doğayı ve insanları yok ediyorlar, savaşlar başlatıyorlar ve insanlığa bitmek bilmeyen acılar getiriyorlar.

Bütün bu gelişmelere karşı, her şeyden önce bölünmeye izin vermeyip, birlik olunması gerekiyor. Bu Faşist tehditlerden dolayı hiç kimse güvende değil. İster işi olsun ister olmasın, yarın işini kaybedebilir. Alman pasaportu veya oturma izni olsun, bunlar elinden alınabilir ve bu onu polis şiddetinden, işsizlikten, çevre felaketlerinden veya savaş tehdidinden koruyamaz.

Artık bunu düşünmemiz ve bu gelişmeyi nasıl deneyimlediğimizi, gelecekte kendimizi birlikte nasıl daha iyi savunabileceğimizi birbirimizle konuşmamız gerekiyor. Dayanışma bağını nasıl güçlendireceğimize bakmalıyız. Çünkü şirketlerin ve hükümetlerin korktuğu tek şey budur: İşçilerin birliği – milliyetine, cinsine, inancına ve ten rengine bakılmaksızın Toplumsal Güç Birliği!!!


Kadının Kaleminden: Gül Güzel – 28.01.2025

Tags: ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑