Söyleşiler

Published on Ağustos 27th, 2025

0

Remzi Kartal: Hakan Fidan’ın dili ve tutumu sürece uygun değil 🎥►

Remzi Kartal, Hakan Fidan’ın Rojava politikasını tehlikeli bulduğunu belirterek, “Bu, Kürt halkına düşmanlıktır. Bu, Kürtlerin kazanımlarını yok etme talebidir. Bu politikayla ne Türkiye’de barış olur ne de Suriye’deki sorunlar çözülür” diye uyardı.


Arif Aslan – ANF

ANF’ye konuşan Kongra-Gel Eşbaşkanı Remzi Kartal, Kürt sorununun çözümü için TBMM’de kurulan komisyonun önemine değinirken, mevcut çalışmaların ise yetersiz olduğunu belirtti. Önder Apo’nun sürece liderlik ettiğini vurgulayan Kartal, devletin yaklaşımını eleştirirerek demokratik bir toplumun inşası ve güçlü bir kamuoyu oluşturulmasının gerekliliğine dikkat çekti. Ayrıca, Hakan Fidan’ın Rojava’ya yönelik söylemlerini sürece zarar verici bulduğunu ifade etden Kartal, Önder Apo’nun özgürlüğünün temel bir kırmızı çizgi olduğunu da dile getirdi.

Kongra-Gel Eşbaşkanı Remzi Kartal’ın sürece ilişkin değerlendirmeleri şöyle:

Kürt sorununun çözümü için TBMM’de bir komisyon kuruldu ve Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş bu komisyona başkanlık ediyor. Ancak bazı siyasetçiler, bu komisyonun yasa çıkarma veya değiştirme yetkisi olmadığını, işlevsiz olduğunu söylüyor. Bu çerçevede, böylesi köklü bir sorunu komisyonun çözeceğine güveniyor musunuz? Ayrıca komisyonu sürece uygun görüyor musunuz?

Mesele, devlete güvenip güvenmeme meselesi değil. Eğer bu çerçevede bakarsak, yanlış bir yaklaşım ortaya çıkabilir. Çünkü bu süreci başlatan Önder Apo’dur. Önder Apo tarihi bir adım attı; bir zemin ve fırsat yarattı. Yani hem hareketimiz hem halkımız hem de barış ve demokrasi isteyen kamuoyu elbette güvenini Önder Apo’ya dayandırıyor. Önder Apo’nun bu adımı attığına dair bir inanç var.

Ancak Önder Apo yine de mesajını hem kamuoyuna hem de devlete veriyor. Devlete diyor ki: “Biz adım atmaya hazırız; biz adım attığımızda siz de adım atmalısınız.” Halka ve demokrasi isteyen güçlere de şunu söylüyor: “Demokratik bir toplumu inşa etmeliyiz, devleti beklememeliyiz, mücadelemizi ilerletmeliyiz; ülkede, ülke dışında, Ortadoğu’da ve tüm dünyada barış ve demokrasi isteyen güçler olarak çalışmalarımızı büyütmeliyiz. Barış ve demokrasi çalışmalarını kendimize görev bilmeliyiz ki süreç ilerlesin.”

Şu anda Önder Apo, partimiz ve hareketimiz büyük adımlar attı. Buna karşılık, Türkiye parlamentosunda bir komisyon kuruldu; bu önemli. Ancak, bu komisyon Önder Apo’nun ve hareketimizin attığı adımlara bir yanıt değil. Yine de Önder Apo bizden hem parlamentoda hem de parlamento dışında çalışmalarımızı büyütmemizi istiyor. En büyük eksiklik, kamuoyu oluşturmaktır. Kamuoyunu oluşturmalı ve komisyon üzerinde etki yaratmalıyız.

Yani komisyonun kurulması iyi, ama kamuoyunun çabaları ve halkın talepleriyle bu komisyon yol alır mı diyorsunuz?

Şu anda komisyon kuruldu. İktidarın ve muhalefetin katılımıyla, yani genel olarak sadece küçük bir ırkçı parti dışında bütün partiler yer aldı, bu çok önemli. Bu komisyonun, parlamento adına tartışmalar yürütmesi gerekiyor. Ayrıca bütün bileşenleri; hem Kürtleri hem Türkleri, demokrasi isteyen tüm güçleri, tüm tarafları ve aydınları dinlemesi önemli.

Ancak, mesele gündeme gelsin diye, sadece komisyonun çalışmalarını beklersek bu doğru olmaz. Dışarıda toplumsal çalışmalarla, demokratik siyasetle büyümeliyiz ki hem komisyon üzerinde hem de parlamento üzerinde etki yaratalım. Çünkü komisyon çalışmaları bittiğinde raporlarını Meclis’e sunacak ve bu raporlar parlamentoda tartışılacak.

Komisyonda bir anne, acılarını ve duygularını kendi diliyle, Kürtçe ifade etmek istedi. Ama engellendi ve Türkçe konuşması istendi. O da mecburen Türkçe konuşmak zorunda kaldı. Böylesine önemli bir süreçte bu tür şeyler oluyor, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Elbette bu, Türkiye parlamentosunun ve sisteminin gerçeğini gösteriyor. Bugüne kadar sistem neydi? Kürtlerin varlığını kabul etmiyordu. Bir halk olarak Kürtlerin varlığını kabul etmezsen, dilini de kabul etmezsin; toplumsal ve siyasi haklarını da kabul etmezsin.

Şimdi bu tabloda, komisyonun çalışmalarına bakarken, bir anne Kürtçe konuşmuş ve olumsuz bir tavırla karşılaşmış, bu sistemin ve devletin siyasetinin gerçeğini gösteriyor. Başta söylediğim gibi, kamuoyu çalışması yapmalıyız. Komisyon içinde de bu tartışma devam etmeli, çünkü bu temel bir mesele. Eğer Kürtçenin varlığı kabul edilmezse, o zaman neyi çözeceksiniz? Bu olumsuz bir adım; ama aynı zamanda hem parlamentoda ve komisyonda hem de komisyon dışında bu konuda çalışma yapmak için bir vesile.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Fethi Yıldız, anayasanın ilk 4 maddesi ile 66. maddenin kırmızı çizgileri olduğunu ve bunların değiştirilemeyeceğini söyledi. Bu sözleri nasıl değerlendiriyorsunuz, sizin de kırmızı çizgileriniz var mı?

Bu tür yaklaşımlar Türkiye siyasetinde, bazı partilerde ve komisyonda olacaktır. Ama asıl mesele, Kürt halkının varlığının kabul edilmesi, demokratik siyasetin zemininin açılmasıdır ve bu zeminin oluşması için en başta bizim kırmızı çizgimiz Önder Apo’nun özgürlüğüdür. Devletin bunu ispat etmesi gerekir.

Neyi ispat etmesi gerekir? Devlet yüz yıldır Kürtlerin varlığını kabul etmedi; inkar ve imha politikasını esas aldı. Bu inkar ve imha politikasına karşı Kürt halkı isyan etti. Çatışmalar, savaşlar bugüne kadar geldi. Devlet, Önder Apo’nun dediği gibi, inkar ve imha politikasından vazgeçmeli. Kürt halkının lideri ve şu anda temel sorumlu olan Önder Apo’nun özgürlüğü için yol açılmalı.

Önder Apo’nun özgürlüğü, Kürt sorununun kabul edilmesi ve siyasi-demokratik bir toplumun inşa edilmesidir. Askeri güçlerin demokratik topluma katılabileceği, siyasi ve demokratik çalışma yapabileceği bir zemin oluşturulmalı. Bu şartlar mücadeleyle olur. Anayasa değişikliği ve yasaların değişimi bir mücadele sürecidir. Bu da müzakerelere bağlıdır ve ilerleyen zamanlarda netleşebilir.

Siz, 1991’de Wan milletvekili olarak seçildiniz, 1994’te de Avrupa’ya göç etmek zorunda kaldınız. O zamandan beri Avrupa’dasınız. Eğer yol açılırsa, memleketinize, Wan’a dönmek ister misiniz?

Elbette tüm özgürlük mücadelesi, memlekete dönmek içindir; özgür ve demokratik bir yaşam içindir. Bugün halkımızın ve toplumumuzun özgürlüğü için mecburen ülke dışındayız. Dönüş şartları oluştuğunda, elbette herkes gibi biz de memleketimize dönecek ve halkımızın özgürlüğü, demokrasisi ve barışı için çalışmalarımızı memleketimizde sürdüreceğiz. Bu konuda hiç kaygı yok; hedef budur.

Ama hareket ve halk olarak, devletin Kürt halkına yaklaşımını, Kürtlerin varlığını nasıl değerlendirdiğini, neyi esas aldığını sorguluyoruz. Biz, Önder Apo’nun özgürlüğünü esas alıyoruz. Eğer Önder Apo’nun özgürlük şartları oluşursa, bu hepimizin dönüş şartlarını da oluşturur. Elbette memleketimize döneceğiz.

Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Şam’dan çıkmıyor, Kürt halkına ve Rojava’ya karşı tehditkar konuşuyor ve her defasında “tahammülümüz bitti” ya da “kabul etmiyoruz” diyor. Gerekçe olarak da PKK ile birlikte YPG’nin de silahlarını Suriye hükümetine teslim etmesi gerektiği söyleniyor. Fidan’ın bu yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz, bu sözler süreçle bağlantılı mı?

Gerçekten de Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yaklaşımı ve konuşmaları, devletin Kürtlerin varlığını kendisine bir düşman, bir tehdit ve bir kırmızı çizgi olarak gören politikasının bir yansımasıdır. Hakan Fidan’ın siyaseti hâlâ bu çerçevenin dışına çıkmadı. Üslubu, yaklaşımı ve tehditleriyle Rojava’ya karşı çok üst düzeyde, saygısız ve açık bir şekilde bu politikayı yürütüyor.

Bu siyaset ne Kuzey Kürdistan’daki sürece uygundur ne de İmralı’daki sürece. Önder Apo ve devlet bu sürecin iki tarafıdır. Önder Apo’nun başlattığı süreç, devletin Kürt halkına karşı düşmanlıktan vazgeçmesi, inkar ve imhayı bırakması, Kürt halkının varlığını kabul etmesidir. Kürt halkı da devleti kendi devleti olarak kabul etsin, Türk ve Kürt halklarının devleti olsun.

Önder Apo’nun dediği gibi, Osmanlı döneminde Kürt ve Türk milletlerinin ittifakı, büyük bir imparatorluk ve medeniyet yaratmıştı. Ama bu ittifak, kapitalist modernitenin siyaset konseptiyle bozuldu. Irkçılık ve ulus-devletleşme; bu devlet, bu temelde kuruldu. Kürtlere karşı da ırkçılık başladı. Cumhuriyetin başlangıcında Kürt-Türk ittifakı vardı. Cumhuriyet kurulduktan sonra Kürtlerin inkarı devlet politikası oldu; çünkü Türk devleti, bölünme korkusu paranoyasına kapılmıştı. O zaman Kürt sorununu kendileri için bölünme olarak gördüler.

Ama artık Önder Apo diyor ki: “Hayır, bölünme değil. Kürtler ve Türkler, bu devletin -bizim devletimizin- temelinde demokratik bir toplum, demokratik ve barışçıl bir ülke inşa etmek istiyoruz.” Bu konsept hem Türk halkını hem Kürt halkını büyütecek; Kürt halkı ve Türk halkı bu devletin içinde, hepimizin devleti olarak varlığını sürdürecek.

Şimdi Suriye’de devlet yok, siyaset yok, kanun yok. Şam’ın durumu ortada. Alevilere yapılanlar belli, Dürzilere yapılanlar ortada. Bunun sebebi ise Şam yönetimidir; çünkü ne kanun var ne başka bir şey. Suriye’nin bileşenleri ortada yok.

Hakan Fidan hangi temelde QSD’nin, Özerk Yönetimin, YPG’nin ve YPJ’nin kendisini feshetmesini ve HTŞ’ye teslim olmasını söylüyor? Bu, Kürt halkına düşmanlıktır. Bu, Kürtlerin kazanımlarını yok etme talebidir. Bu yüzden Hakan Fidan’ın bu politikası bizzat tehlikelidir. Bu politikayla ne Türkiye’de barış olur ne de Suriye’deki sorunlar çözülür.

Bazı Kürt partileri ve taraflarının eleştirileri oluyor “Neden devlet istemiyoruz, neden Rojava Kürdistan’ı devlet olmuyor?” diye. Bu talepler mümkün mü, bu eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu eleştirileri çok dar bakışlı buluyoruz ve Kürdistan halkının şartlarına, Kürdistan’ın genel coğrafi bölgesine uygun görmüyoruz. Bugün dünyada esas alınan, özellikle son yüz yılda halkların özgürlüklerini ulus-devlet üzerine kuran siyaseti görüyoruz. Önder Apo, ki PKK de bu temelde kurulmuştu, tek parça ve bağımsız bir Kürdistan istiyordu. Ama Önder Apo’nun siyaseti ve mücadelesi bu gerçeğe ulaştı ve netleşti: Ulus-devlet siyaseti kapitalist modernitenin konseptidir. Halkları kendine göre dizayn eder ve halklar arasında savaş yürütür. Kendi siyasetini ve egemenliğini bu savaş üzerine sürdürür.

En açık ve bariz örnek Ortadoğu’dur. Yüz yıldır bu siyaset orada yürütülüyor. Kürt halkı, Türk halkı, Arap halkı ve Fars halkı bir arada yaşıyor. Bu tür bir konsept, tam da onların istediği gibi: Halklar arasında savaş devam etsin. Onlar da finans kapitali ve savaş endüstrisi olarak bu siyaseti halkların sırtında yürütsün.

Bu yüzden Önder Apo diyor ki özgürlük, güvenlikle birlikte önemlidir. Yani Kürdistan halkının özgürlüğü, Kürdistan halkının güvenliğiyle olur. Eğer halk her zaman savaş ve çatışma içindeyse ve bu halkın kaderi haline gelirse, o özgürlük kalıcı olmaz; bu bir beladır. Bu yüzden halkın güvenliğe ihtiyacı var. Biz, Kürdistan halkı ve demokratik güçler olarak güvenimizi Önder Apo’ya dayandırıyoruz.

Bugün özellikle Kuzey ve Doğu Suriye’de halklar bir arada yaşıyor. Evet, Fırat’ın doğusunda Arap nüfusu Kürtlerden fazladır. Şam ne istiyor? Şam, Kürtleri ve Arapları birbirinden ayırmak istiyor. Türkiye ne istiyor? Kürtleri ve Arapları birbirinden ayırmak istiyor. Önder Apo ise ne diyor? ‘Ne yaparsanız yapın, Kürtleri yalnız bırakmayın; Kürtler özgürlük ve demokrasi temelinde diğer halklar ve bileşenlerle ittifak yapsın.’

Bugün Kuzey ve Doğu Suriye’deki demokratik özerklik budur ve biz, halkların ittifakını büyütmeliyiz. Faşist ve ırkçı siyaset konseptini, uluslararası alanda halklar üzerinde savaş yürütmek isteyen konseptleri boşa çıkarmalıyız. Kürdistan’da ve genel olarak Ortadoğu’da, bir arada yaşayan halklar olarak özgürlük ve barış temelinde bir sistem kurmalıyız.

Süreç kapsamında PKK kendini feshetti ve bir grup gerilla da silahlarını yaktı. Eğer süreç bozulursa, bu durumda sizin kazanımlarınız neler olur, devletin kazanımları neler olur, nasıl bir tablo ortaya çıkar?

Halkımız yüzde yüz kendine güvenmeli. Bugüne kadar halkımız, Önder Apo’nun liderliği ve mücadelenin öncüleriyle bu aşamaya geldi. Mücadele devam ediyor. Kürtler, siyasi olarak, umut ve inanç olarak yok edildiği bir dönemde, bu mücadele geri gitmedi; aksine büyüdü.

Gerilla yerinde duruyor. Sembolik olarak 30 yoldaş silahlarını yaktı. Tutumlarını ortaya koydu. İnançlarını ve tutumlarını, siyasi ve demokratik çalışma için Önder Apo’ya yanıt olarak sundu. Eğer demokratik siyaset ilerler ve şartlar oluşursa, onlar da katılır. Eğer olmazsa, yerlerinde dururlar ve kendilerini korurlar.

Siyasi ve toplumsal çalışmalar hem ülkede hem ülke dışında devam ediyor. Geçmiş dönemlerden daha fazla gücümüz var. Önder Apo’nun attığı adım, PKK’yi terörize eden, kriminalize eden ve sorunun çözümünün önüne geçen konseptin siyasetini ortadan kaldırdı. Bu yüzden son on ayda kazanımlarımız çok arttı. Herkes kendine güvenmeli.

Önder Apo’nun mesajı çerçevesinde; özgürlük manifestosu, barış çağrısı ve demokratik toplum temelinde kendimizi örgütlemeli ve düzenlemeliyiz. Ülkede, Ortadoğu’da, Kürdistan’ın dört parçasında ve ülke dışında halkımız ve halkımızın dostları bu dönemde çalışmalarını ilerletmeli ve örgütlemeli. Gelecek bizimdir; barış ve demokrasi isteyenlerindir. Devlet adım attı ya da atmadı, biz mücadelemizi sürdüreceğiz. Süreç bize başarılı olma fırsatı sunuyor. Kendimize ve liderliğimize güvenelim ve kendimi buna göre hazırlayalım.

Yıllardır Avrupada’sınız ve Avrupa kamuoyunu da takip ediyorsunuz. Bir grup PKK gerillasının silah yakma merasimi Avrupa kamuoyunda nasıl bir etki yarattı?

Çok güçlüydü. 11 Temmuz’daki merasim çok anlamlıydı; kararlı, disiplinli ve inançlı bir şekilde tutumunu tüm dünyaya ispat etti: Silahları yakıyoruz. Çünkü ateş, Kürt halkı için kutsaldır. Silahları yakıyoruz; yani barış ve demokraside kararlıyız.

Bu, Önder Apo’nun PKK’nin feshi mesajı ve PKK’nin buna verdiği cevap kadar yankı uyandıran bir olaydı. Bu eylem, dünyada yankı buldu ve hem hareketimiz hem de Önder Apo için büyük bir prestij yarattı. 

Önder Apo’nun liderliğine, Önder Apo’nun yoldaşlarına ve şehitlerimizin mücadelesine güvenelim. Mücadele devam ediyor. Mücadelede araçlar ve yöntemler zamana göre değişir; çalışmalar, zamanın koşullarına ve fırsatlarına göre yürür. Bugün her zamankinden daha fazla başarma fırsatımız var.

Bu yüzden kimse farklı sorularla kafasını karıştırmasın; “Devlet adım attı mı, atmadı mı?” diye düşünmesin. Herkesin gözü ve kulağı Önder Apo’da olsun. Önder Apo ne dedi, hareketimiz ne dedi ve bizim ne yapmamız gerekiyor?

Şimdi “Devlet ne dedi?” diye fazla meşgul olmayalım; biz ne yapalım? Önder Apo bizden ne istiyor, hareketimiz bizden ne istiyor ve biz ne yapmalıyız? Hangi görevlerimizi yerine getirmeliyiz ki Önder Apo’nun elini güçlendirelim? Bu temelde çalışmalarımızı büyütelim. 


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑