Orta Doğu’da barış bir coğrafya değil, siyasi irade meselesi | Ali Arayıcı
Bugün, Avrupa kamuoyunda tartışılmaz bir gerçek olarak sürekli tekrarlanıyor. İsrail, Orta Doğu’da “demokrasi” ile yönetilen tek bir ülke diye. Bu “demokrasi”, sandık hileleri ile Filistin kontrol noktalarını, seçim çoğulculuğu ile sömürgeciliği, basın özgürlüğünü ve Gazze’ye yönelik “soykırım” bombalamalarını uzlaştırabiliyor.
Bu görünürdeki çelişkilerin pek bir önemi yok. Batı dünyası için, bu örnek paha biçilmez. Ancak, en acı ironi başka yerde yatıyor. Bu tekilliğin garantörleri yalnızca Washington ve Brüksel değil, aynı zamanda ve en önemlisi, hâlâ monarşilerle yönetilen gerici Arap rejimlerinin ta kendisidir. Öyle değil mi?
Şüphesiz, bu kurgunun Filistin’de çok ağır bir bedeli var. Her şeyden önce, hayatları işgal altındaki Batı Şeria’nın boğucu ablukasına, askeri barikatlara, bombalamalara ve Gazze “soykırımına” indirgenmiş Filistin halkı için. Ancak bu, Arap halkı için daha da sinsi bir şekilde maliyetlidir.
Bu bağlamda, demokratik eylem özlemleri bastırılıyor, her türlü demokrasi ve açıklık girişimi titizlikle etkisizleştiriliyor. 2011’den sonra Tunus’un tecrit edilmesi ve zayıflamış hali acı bir hatırlatma olarak unutulmamalı. Arap rejimleri hem yerel diktatörler hem de bölgesel statüko için ciddi bir tehdit olarak görülüyor.
İSRAİL YANLISI POLİTİKALAR
Paradoks apaçık ortada. Filistin davasının ateşli savunucuları gibi görünen, monarşi tarafından yönetilen gerici Arap rejimleri aslında İsrail’in en iyi müttefikleri. Bu inkâr edilemez bir gerçek. Zamanı geldiğinde sınırlarını kapatıyor, her türlü siyasi alternatifi yasaklıyor, muhalefeti bastırıyor ve sözde İsrail devletini kınıyorlar.
Bu tavır, demagoji yapmaktan ve yalan söylemekten başka bir şey değil. Gerçekler, asla yalan söylemez ve her şeyi gün ışığı gibi aydınlatır. Mısır, Gazze ablukasını on beş yıldan fazla süredir sürdürüyor. Bir bakıma, Siyonist İsrail rejiminin Gazze’de uyguladığı “soykırım” politikalarına katkı sunuyor ve kolaylaştırıyor.
Orta Doğu’da bir diğer etkili ülke olan Suudi Arabistan, ilişkilerini normalleştirmek için Tel Aviv ile müzakere ediyor. Burada, Birleşik Arap Emirlikleri, Fas, Umman ve Bahreyn’in 2020’de İbrahim Anlaşmaları’nı imzaladığını belirtmekte yarar var.
Siyonist İsrail rejimi, Orta Doğu’daki varlığını sürdürmek için komplo kurmaya gerek görmüyor. Bugünlerde görüldüğü gibi, en iyi müttefikleri genellikle onun bilgisi olmadan onun için çalışıyor. Bu gerçeğin tamamen farkında olan İsrail rejimi, istediğini yapmaya devam ediyor. Emperyal/kapitalist Batı dünyası için, Siyonist İsrail rejimi “örnek öğrenci” konumunu sürdürüyor. Onun rolü, emperyalist ABD’nin yıllık 3,8 milyar dolarlık devasa askeri desteğini haklı çıkarmak ve Ortadoğu’nun özgürleşemeyeceği mitini beslemektir.
Gazze’de “soykırım” işleyip Batı Şeria’da katliamları tırmandırırken ve bedel ağırlaşırken, “dünya çapında demokrasi ve insan haklarından bahseden ülkeler” sessizliğe büründüler ve dilsizleştiler. Filistin karşıtı kampanyalarla kendilerini avutmaya ve Siyonist İsrail rejimini savunmaya çalışıyorlar.
ARAP ÜLKELERİ ÖZGÜRLEŞMELİ
Bugün, monarşiler tarafından yönetilen Orta Doğu’nun Arap halkları “çift kilitli bir hapishanede” tutuluyor. Dahası, kör ve dilsiz bırakıldılar. Kendi gerici rejimleri özgürlük hayallerini engellerken, Batı dünyası İsrail’in istisnailiğini kutsallaştırıyor. Buradaki ilan edilen “düşman” aslında bu sistemin en güvenilir garantörüdür.
Dolayısıyla buradaki asıl soru “İsrail Ortadoğu’da neden gerçek demokrasiyi uygulamıyor?” değil. Neden şeriatla yönetilen Arap rejimleri “hiçbir zaman demokrasiye geçemiyor?” veya “Demokrasi mücadelesi neden bu kadar kanlı bir şekilde bastırılıyor?” Bu sorulara doğru cevap verebilmek için, herkesin biraz düşünmesi gerekiyor.
Sebeplere gelince, bazılarının demokrasisi diğerlerinin gücünü tehdit ediyor. Bu zımni anlayış ve anlaşma devam ettiği sürece, Siyonist İsrail rejimi Arap dünyasındaki tek “demokrasi” olarak kalacak. Bu, demokrasi olduğu için değil, başka herhangi bir devletin demokrasiye geçişini engellemek veya kösteklemek amacıyla her şeyin yapıldığı içindir.
Demokrasi bir ülkede bir gecede ortaya çıkmadığı gibi, Orta Doğu’da da barış bir gecede mümkün görünmüyor. Yıllar içinde biriken ve üstesinden gelinmesi zor temel sorunlar var. Orta Doğu’da barış asla bir coğrafya meselesi değil, siyasi irade meselesidir. Bugün olduğu gibi, siyasi aktörlerin çoğunluğu statükoyu tercih ettiği sürece durum umutsuz olmayı sürdürecektir.
* Ali Arayıcı/Paris