Naom Chomsky: Ulus-Devletler dönemi aşılmadı, Kürtler bağımsızlaşmalı
24 Haziran 2014’te Avram Noam Chomsky ile görüşmek için Kürt biliminsanı Prof. Dr. Osman Yaşar ile birlikte Cambridge MIT kampüsündeydik. Zamanının kısıtlılığından dolayı ancak dört ay öncesinden randevu alabildiğimiz bu görüşmeyi iki konu üzerinden şekillendirdik: Kürtçe’nin mevcut durumu ve Kürdistan’ın bağımsızlığı meselesi. Uzun ve yoğun bir tartışma olan bu görüşmenin ancak bir bölümünü buraya aktarabiliyorum. İyi okumalar.
Söyleşi: İbrahim Halil Baran – Osman Yaşar
İbrahim Halil Baran: Öncelikle görüşme talebimi kabul ettiğiniz ve kıymetli zamanınızdan ayırdığınız için teşekkürlerimi kabul buyurun lütfen. Ev sahipliğiniz ve nezaketiniz bize onur verdi. Chomsky denilince benim aklıma iki şey geliyor; bilgi ve cesaret. Bu kendi başına bile çok ilham verici. Cesur bir halk olan Kürdistanlıların mitolojisinde de ateş ve güneş bilgiyi ve bilgi sahiplerini temsil eder.
Noam Chomsky: Çok güzel.
İbrahim Halil Baran: Bugün Kürdistan bayrağında yer alan güneş, Keyakser ve bilgelerinin bilgisi etrafında toplanan 21 cesur Kürd klanını temsil ediyor. Size iki hediyem var. İlki bilgelik güneşinin bütün insanlığı aydınlatmasını beklediğimiz Kürdistan bayrağı, diğeri de cesaretleriyle, körleşmiş bir çağı yeniden dirilmek için savaşan Kürd gençlerinin nişanesi olan bir puşi.

Noam Chomsky: Kürdleri uzun zamandır büyük bir dikkatle izlemeye devam ediyorum, mücadeleniz gerçekten çok büyük. Ziyaretiniz ve hediyeleriniz için teşekkür ediyorum. Onur duydum, özenle koruyacağımdan emin olabilirsiniz.
İbrahim Halil Baran: Bir dilbilimci olarak dilin kazanılması ile ilgili teoriler ürettiniz. Kompetenz ve Performanz tanımlamalarınız çok önemli. Çocukların dil öğrenme, kazanma, edinme konularında söyledikleriniz 50 yıldan fazladır bilim çevrelerinde yasa değeri taşıyor. Dilin öğrenilmesindeki fizloyolojik ve biyolojik süreçlerle ilgili de çalıştınız. Ben dil edinimi kadar dilin unutulması ile ilgileniyorum ve bunun sosyal bir sorun olarak incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bugün Kürtler arasında çevresel koşullardan dolayı anadilini öğrenemeyen, hatta dar bir çevrede yaşamasına rağmen annesinin konuşmakta olduğu dili hiç bilmeyen, fiziki ve sosyal bağlarına rağmen dil bağı kuramayan bir kuşak var. Örneğin kentlileşmekte olan Kürtler içinde artık Kürdçe dışında dil bilmeyen annelerin Kürdçe öğrenemeyen çocukları var. Dilin öğrenilmesinde anne yerine televizyon ve diğer dış etkenlerin oluşması, sistematik bir asimilasyonun uygulanması bunda rol oynuyor. Yine aynı şekilde konuşmaya başlama yaşını geçmesine rağmen konuşamayan ama 5-6 yaşına vardıklarında konuşmaya başlayan bir gruptan da bahsetmek mümkün. Bunu nasıl değerlendirmek gerekiyor. Buna karşı ne yapmalı ve bu konuda Kürtlerin durumunu yaşayan başka örnekler var mı?
Noam Chomsky: Kürtçe henüz okullarda konuşulup öğretilmiyor, doğru mu?
Osman Yaşar: Doğru. Bu bir çıkmaz bizim için. Bunun ne kadar zararlı olduğunu ve bizleri ne kadar geriye çektiğini öğrenmek istiyoruz. Bu birinci çıkmaz. İkinci çıkmaz ise beş altı yaşlarındaki bazı çocuklar konuşmayı reddediyor. Ne Türkçe konuşuyorlar ne de Kürtçe. Beş altı yaşına kadar neredeyse hiç bir şey söylemiyorlar. Bu vakalar giderek artıyor.
Noam Chomsky: Az ama rastlanan bir durum. Çok zor sosyal şartlar bunu yaratmış olmalı. Okullarda ve televizyonlarda Türkçe duyuyorlar ama aileler, Kürtçe konuşuyor…
İbrahim Halil Baran: Çoğu evde artık sadece anne ve babalar Kürtçe konuşuyor, kardeşler arası iletişim de eğer konu pek duygusal değilse Türkçe yürütülüyor…
Noam Chomsky: Normalde bu durumlarda çocuklar her iki dili de öğrenirler. Ama bu, bazen değişiklik gösterebiliyor. Dil ailelerinin farklılığı, bölgesel şartlar ve toplumun durumu sonucu değiştirebiliyor. Örneğin İtalya’da buna benzer bir durum var ve iki dili de konuşabiliyorlar. Yine Wales [Galler] denen ülkede Walş [Galce] dilini öğretmek gibi bir çaba yok ama okuldan dönen çocukların Welşçe konuştuklarını duyarsınız. İrlanda’da ise İrlandaca öğretmek için çok büyük çaba olmasına rağmen hemen hemen köyler dışında kimse bu dili artık konuşamıyor. Orada da Kürtlerinkine benzer bir durumdan söz etmek mümkün. Örneğin 1930’larda Latviya’da büyüyen bir arkadaşım beş-altı dil konuşarak büyüdü. Bu, alışılmamış bir durum değil. Ama bazen bu durum gerçekleşmeyebilir ve o zaman da o dil kaybolup gidebilir. Sosyal koşullara ve yere bağlı. Bana göre sizin oradaki durum artık 10-15 yıl öncesine göre daha iyi. Bir aralar baskı çok fazlaydı ve kimse konuşamıyordu.

İbrahim Halil Baran: Evet daha önce Türk devletinin elinde bulunduğu için kamusal alanda konuşmak yasaktı ve bu yüzden baskı altındaydılar, şimdi şartlar daha iyi olmasına rağmen içten bir çöküş var, kendi evlerinde kendi dillerini kaybediyorlar.
Noam Chomsky: Üzücü bir durum. Hatırlıyorum ilk Diyarbekir’e gittiğimde İnsan Hakları temsilcileri ve TV çalışanları ile gittim. Sokakta yürüdüğümüzde eğer çocuklar Kürd bayrağının renklerinden oluşmuş elbiseler giymiş iseler televizyoncular yolumuzu değiştiriyorlardı ki Türk polisi onları görüp gelip o çocukları tutuklamasın.
İbrahim Halil Baran: Evet, gelişinizi hatırlıyorum. Siz muhtemelen hatırlamazsınız ama bu da bizim sizinle ikinci görüşmemiz. Diyarbekir’de de sizinle görüşme fırsatı bulmuştum. Kürtler için kötü bir dönemdi belki ama Türk devletine henüz bu kadar teslim olmamıştık.
Noam Chomsky: Oh, öyle mi? Hatırladığım şey, çok baskının olduğuydu. Bir kaç yıl sonra durum biraz gevşedi. Herhalde, şimdi artık daha da çok gevşemiştir. Ama çocuklar halen travma yaşıyorlardır. Orada iken bir konuşma yapmıştım. Türk polisi ve TV kameraları vardı. Bana Kürtçe sözlük hediye etmiştiniz. Cesurcaydı ama sonradan gençlerden birinin tutuklandığını öğrendim.
İbrahim Halil Baran: Evet evet, yanılmıyorsam Chyet ve İzoli’nin sözlükleriydi. Tam da bu noktada bir şey merak ediyorum. Dil ve ulus kimliğinin bağı konusunda ne düşünüyorsunuz? Dilsiz bir ulus kimliği mümkün müdür? Dil ve etnik kimlik arasında bir bağın olması kaçınılmaz mıdır? Bir kimse anadiliyle eğitim yapmadığında ne kaybediyor mesela?
Osman Yaşar: Devlet olmakla ana dil sahibi arasındaki ilişkiyi düşünürsek, bir dil sahibi olmanın önemi nedir? Gelişmiş bir dil.
Noam Chomsky: Bir toplum dilini kaybederse, bu kayıp kelimeleri kaybetmenin ötesinde bir şey. Kültürünü, tarihini, bir bütün olarak literatürünü, edebiyatını, gelenek göreneklerini, bir sürü kültürel zenginliklerini de kaybetmiş olur. Dilini kaybeden, ruhunu kaybeder. O zaman kendilerini işgal eden yabancı bir toplumun parçası sanırlar. Öte yandan, daha önce söylediğim gibi durum yerden yere ve toplumdan topluma değişir. Bir örnek daha vereyim. 1979’da Barcelona’yı ziyaret ettim, Franko öldükten birkaç yıl sonra. Francisco Franco döneminde Katalan dili baskı altına alınmıştı. Şehirde dolaştığınızda bir kelime Katalanca bile duyamazdınız. Birkaç yıl sonra geri gittiğimde hemen hemen duyduğum tek şey Katalanca’ydı. Onun da ötesinde şeyler gördüm. Bizim kaldığımız otelin karşısında kocaman bir kilise vardı. Pazar günü insanlar oraya akın ediyorlardı. Orada müzisyenler merdivenlerin üstünde oturmuş Katalan müziği çalıyorlardı. Her yönden insanlar dans ederek ve şarkı söyleyerek geliyorlardı. Muazzam bir şekilde Katalan kültürünün yeniden doğuşu vuku bulmuştu. Sanki bunu hayallerinde yaşatmışlardı ve fırsat olunca da hayata geçirmişlerdi. Aslında, baskıya rağmen o kültür hep oradaydı ve canlılığını korumuştu.
İbrahim Halil Baran: Örneğiniz muazzam bir güzellik barındırıyor, fakat Kuzey Kürdistan için yani Türkiye’nin işgal ettiği Kürt bölgesi için zaman daralıyor. Bugün Kürdistan’ın kuzeyinde resmi bir Kürt dili eğitimi olmadığı için çoğunlukla idealist gençler Kürtçe dili ile okuma-yazma serüveni geliştiriyorlar. Fakat çoğu üniversite yıllarına kadar Türkçe okuyup yazmak zorunda olduğu için Kürtçe üretimini de Türkçe dilinin onlardaki etkisiyle yaratıyor. Bu da Türkçe dil mantığı örgüsüyle ortaya çıkan bir Kürtçe oluyor ve dilin fonetik ve gramatik yapısı bozuluyor, dahası semantik açıdan bozulmalar meydana geliyor. Böylesi durumlarda ne öneriyorsunuz?
Noam Chomsky: Bu dediğinizin ne yazık ki kolay ve basit bir cevabı yok. Dil canlı bir şey, bazen bir bozulma bile onun sürmesinde etkili olabiliyor ve olup bitenler duruma göre değişir. Mesela, Katalan durumunda ana dillerini öğretmek için bir çaba yoktu ve o dili konuşmak yasak idi. Ama kendini muhafaza etti ve Franko öldükten sonra çabucak geri geldi.
Osman Yaşar: O zaman, biz de ümitli olmalıyız, ne dersiniz?
Noam Chomsky: Eğer toplumun kendisi dilini muhafaza ederse, Evet. Kürtçe radyo ve TV çok önemli. Bazen kültürün geri gelmesi ve yayılması mucizevi bir şekil alır. Mesela bu ülkede bir zamanlar konuşulan Kızılderililerin dilini düşünelim. Tamamen yok oldu, arkada bir şey kalmadı. En son o dili konuşan kişi 100 yıl önce öldü. Fakat, son zamanlarda Kızılderili dili yeniden hayat buldu ve eskisi gibi oluşturuldu. Şimdi 6 yaşlarında bir kız o dili konuşuyor ve aynı zamanda o aşiretin kendisi de temsil edilmeye başlandı. Bu olay büyük bir coşku ve heyecanın kaynağı oldu. Dolayısıyla, bu sorduğunuz sorunun basit bir cevabı yok. Bazı yerlerde kayboluyor, bazı yerlerde de hayatta kalıyor. Eğer bir yerde sadece anneler çocukları ile o dili konuşuyorsa ve dili yaşatmak için bir destek yoksa, o zaman o toplum kaybolur, ölür. Temeldeki asıl soru toplumun nasıl bir ruha sahip olduğudur. O toplum kendi kültürünü ve ulusal kimliğini muhafaza etmek istiyor mu istemiyor mu, işte her şey buna bağlı.
Osman Yaşar: Ümitli olmamıza rağmen biz halen endişeliyiz bazı konularda. Acaba ne gibi bir potansiyel kaybolmuş diye endişeleniyoruz. Çünkü aydınlarımız ve halk kendisini artık bir Türk gibi ifade ediyor. Onların kültürü ile eğitildiğimiz ve büyüdüğümüz için onlar gibi düşünmeye başlıyoruz.
Noam Chomsky: İşte mesele bu. Kürtler varlıklarını muhafaza etmek istiyor mu? Umarım ki bu çocuklar Kürtçe konuşabiliyorlar çünkü anneniz sizinle Kürtçe konuşmuş ise siz de Kürtçe biliyorsunuzdur ama bu çağımızda yetmeyebiliyor.
İbrahim Halil Baran: Zaten hiç değilse bu yüzden Kürtlerin devletlerinin varlığına ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Doğal kaynaklarımızı tüketmeye devam eden işgâlcilerimiz, bununla yetinmiyorlar. Dilimizi, kültürümüzü, ruhumuzu istiyorlar. Onlar için ucuz işgücü olmamız, bedenen onlar için çalışıyor olmamız yetmiyor; şiirlerimizi yok etmek istiyorlar; onların diliyle konuşmamız bile yetmiyor, annelerimizin dillerini kesmek istiyorlar ve bunu yapıyorlar da. İnanamayacağınız kadar hızlı bir asimilasyon var ve Kürtler hiç değilse bunun için devletleşmeli.
Noam Chomsky: Bence sadece Kürtler değil baskı altında olan her grup ortaya çıkan fırsatları değerlendirmeli. Tabii Amerika’nın, ya da başka birilerinin hayırsever olacakları konusunda hayallere kapılmadan bunu yapmalısınız.
İbrahim Halil Baran: İki yanlış bir doğru yapar mı sizce? Emperyalist yayılmacılığa karşı duruşunuz çok önemli ve takdire şayan. Emperyalist ülkelerin diğer ülkeler üzerinde kendilerini müdahale hakkı sahibi görmeleri de çok kötü bir durum. Fakat bazen kötü şeyler, iyi sonuçlar da yaratabiliyor. Örneğin Amerika’nın özellikle medya üzerinden yarattığı bir algıyla Irak’a yönelik müdahalesini siz de sıkça eleştirdiniz ve hatta bu konuda söylenecek ne varsa söylediniz. Irak’ta bütün trajedisiyle bir savaş sürdü; Amerika bu müdahalede 5 bin askerini ve resmi rakamlara göre 800 milyar dolarını kaybetti. Saddam Hüseyin’in ve sonrasında Irak’ın kaybettikleri ise elbette daha da korkunç boyutlarda. Ne var ki, bu müdahale diğer taraftan Saddam’ın zulmü altındaki Kürtlerin de özgürleşmesini beraberinde getirdi. Siz de hatırlarsınız ki Enfal Katliamı’nda 200 bin Kürt öldürülmüş ve Kürtlere karşı kimyasal silahlar kullanılmıştı. Bugün Halepçe’de kimyasal etki sebebiyle hala sakat doğumlar gerçekleşmekte. Saddam’ın devrilmesi ile birlikte Kürdlerin, mevcut Irak topraklarında 1806’dan bu yana vermiş oldukları özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi de yeni bir devreye girdi. Önümüzdeki günlerde Güney Kürdistan Hükümeti ve Sayın Mesud Barzani’nin bağımsızlık ilan etmesi bekleniyor. Bu durumu kendi duruşunuz açısından bir çelişki olarak görüyor musunuz? Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Noam Chomsky: Amerika’nın, Irak Kürdistanı’ndaki rolüne bakalım. 1980’lerde Saddam’ın İran’la savaşında Irak’ın arkasında Amerika vardı. Saddam, Enfal’de kitlesel olarak saldırdığında da Amerika destek verdi. Aslında Saddam değil de sanki İran saldırmış gibi bir hava verdiler. Başkan Reagan kongreden çıkan ve Enfal saldırısını kınayan bir kanun teklifini bile veto etti. Bunların desteği o kadar aşırıydı ki mesela 1989’da İran-Irak savaşı bittikten sonra, Başkan Bush, Irak’taki nükleer mühendisleri Amerika’ya silah üretimi konusunda eğitmek amacıyla davet etti. Saddam’ı çok seviyorlardı. 1991’de Şii ve Sünni ayaklanması sırasında Amerika, Saddam’a onları tamamen katledin diyordu. Aynısını Kürtler için de yaptılar ama çok enteresan bir şey oldu. Irkçılık kokan bir durum. Şiiler öldürüldüğünde Amerikan medyası hiç oralı olmadı. Kürtler öldürülmeye başlandığında aynı TV programları bu sefer “Bakınız ne yapıyorlar, şu bizlere benzeyen mavi gözlü çocukları katlediyorlar. Buna izin veremeyiz!” demeye başladılar. Amerika’daki toplumsal baskı sonucu “No Fly Zone” diye Irak’ın kuzeyindeki hava sahasını Irak güçlerine yasak ettiler. Tabi ki bu, ancak Amerikan toplumunun baskısı sayesinde oldu. Kürtlerin o zamanki kurtuluşunun sebebi buydu. Demek istediğim şey uluslararası siyasette dost yoktur ve herkes kendi işine bakar. Ve siz de fırsat çıkınca bunları değerlendirmelisiniz. Biliyorsunuz ki dışarısı gangster-işgalci dolu, bir fırsat çıkarsa kendi lehinize kullanmanız lazım. Ama hiç bir hayale kapılmadan. Gerçekçi bir şekilde düşünürsek, bence Kürtlerin asırlardan beri olan problemi dış güçlere inanmaları ve onlara ümit bağlamaları. Maalesef, bu strateji çalışmıyor.
İbrahim Halil Baran: Evet, İran’ın zülmüne karşı Osmanlı’yla anlaşmışlardı. Fransız ve İngiliz işgaline karşı federasyon ümidiyle Türklerle ortak hareket etmişlerdi. Bir zamanlar SSCB’ye bel bağladık. Şimdi Amerika’dan bir şey bekleniyor.
Osman Yaşar: Daha açık söyleyin lütfen; sizce bu süreçte dış güçlere güvenemeyiz, değil mi?
Noam Chomsky: Sizin tek ümidiniz dağlarınız olmalı. Onun dışında bir güce güvenmeyin.
İbrahim Halil Baran: Yıllardır dağlardayız ve sadece onlara güveniyoruz. Peşmergeler ve gerillalar dağlarda, yıllardır. Gelinlik yaşlarında kızlarımız ve genç erkeklerimiz dağlarla evlendiler. Bizim dört devlete karşı verdiğimiz savaşı uzun uzun anlatmama gerek yok sanırım çünkü dünyada böylesi bir kahramanlık da yok fakat dünyada yeni teknolojiler gelişti artık askeri üstünlük el değiştiriyor. Yüz yıl önce de savaşıyorduk ama haritaların çizildiği masalarda olmayışımızın cezasını hala çekiyoruz. Ne yapmalı?
Noam Chomsky: Çıkan fırsatları değerlendirin ama dikkatli olun, hayale kapılmayın. Dış güçlere inanmayın ve güvenmeyin. Hiç biri zararsız değil. Masum değil. Irak, İran, Suriye, Türkiye, bunlardan kurtulmalısınız. Amerika da zararsız değil. Bence çok dikkatli olmaya ihtiyacınız var. Mesela, şu anda Akdeniz’de petrol taşıyan tankerleriniz var ve Amerika onların herhangi bir limana yanaşmalarına izin vermiyor. Eğer fırsat çıkarsa, yapışın ve bağımsızlığınızı alın. Mesela Kerkük’teki bir fırsattı. Çok iyi ettiniz. Muhteşem bir değerlendirmeydi bence. Ama, dikkatli olun, Amerika’yı karşınıza almayın. Türkiye de büyük bir aktör. Mesela IŞID’ın Türk diplomatları rehin alması zekice bir olay değildi.
Osman Yaşar: Güney Kürdistan’ın durumunu karmaşık yapan şeylerden bir tanesi diğer parçalardaki Kürtlerin durumu, ve hatta sıkça değişken durumları. Mesela Rojava’daki durum ya da Kuzey Kürdlerinin durumu. Biliyorsunuz, Kuzeydekiler bir zamanlar bağımsızlık savaşı verdiler ama son zamanlarda bazıları bundan vazgeçtiler.
Noam Chomsky: Evet, Abdullah Öcalan’ı çok iyi biliyorum. Bağımsızlık mücadelesini çoktan bıraktı. Tarih oldu. Yakın geçmişteki bazı demeçlerinde Irak’taki Kürdlerin devlet kurmalarına izin vermeyiz dediği söyleniyor. Hatta, bütün Kürdleri, Türkiyeye bağlayalım dediği biliniyor.
İbrahim Halil Baran: Ne yazık ki evet.
Noam Chomsky: …
İbrahim Halil Baran: Türkiye’de sol çevreler ve Sayın Öcalan, Türkiye’nin bölünmesinin ve Kürtlerin bağımsızlığının önüne geçebilmek için bir süredir Leslie Lipson’un Demokratik Uygarlık tezini ve Murray Bookchin ekolojik demokratik modernite tezlerini öne sürerek ulus-devletin aşıldığını söylüyorlar. Bu teze dayananlar, hala dil ve kültür gibi hayati hakları yasaklı bulunan Kürtlerin de devlet kurmaması gerektiğini, aksine işgali altında bulundukları ülkeleri demokratikleştirilerek bundan faydalanması gerektiğini söylüyorlar. Böyle bir düşünceyi nasıl değerlendiriyorsunuz, sizce de ulus-devlet aşılmış mıdır?
Noam Chomsky: Hayır, kesinlikle bitmedi ulus-devlet. Kesinlikle doğru değil bu. Bu zayıf tezlerin bir geçerliliği de yok. Ortadoğu’ya bir bakalım. Ortadoğu’daki devletlerin hepsi emperyalist güçler tarafından yaratıldı.
İbrahim Halil Baran: Bu gerçekte ulus-devlet olmadıklarını gösteriyor sanırım.
Noam Chomsky: Mesela Irak gibi. Irak, İngilizler tarafında sırf oradaki petrol Türklerin eline geçmesin diye yaratıldı. Hatta Irak’ın denize açık bir limanı olmadığı için de Kuveyt’i yarattılar. Aynı şey Suriye, Filistin, Ürdün ve orada emperyalistler tarafında empoze edilen bütün yapay sınırlar için de öyle. Ve, şimdi hepsi teker teker dağılıyor. [Ulus-devlet meselesi] Bu bir aşılma değil, yenilenme. İdeolojik tezler geleceğin simülasyonlarıdırlar, gerçeği yansıtmazlar.
Osman Yaşar: Neden? Yönetilmeleri zor olduğu için mi? Ulusal duygular ve kavramlar kaybolmadığı için mi, ya da bir ana dilin yeniden doğması misalinizdeki gibi doğanın normal yapısına geri dönüşü gibi mi?
Noam Chomsky: Bu tür yapay sınırların hiç bir anlamı yok. Mesela Osmanlı İmparatorluğu’na bakalım. Kahire’den Bağdat’a ya da İstanbul’a hiçbir sınırı geçmeden gidebiliyordunuz. Osmanlı çarpık ve zalim bir sistemdi ama yine de ulus-devlet sistemi değildi. Bugünkü sınırlar emperyalistler tarafından empoze edildi ve yapaydırlar. Mesela İsrail ve Lübnan’ı ele alalım. Oradaki Celile sınırı bölgesinde ben ve eşim kazara sınırı geçmiştik çünkü sınırı göremezsiniz. Burada Cambridge ile Boston arasındaki sınır gibi. Kolayca karşıya yürüyebilirsin. Neyse, Ortadoğu’daki yapay sınırlar şimdi çöküyorlar ve bu durum Kürtler için bir fırsat oluşturuyor. Değerlendirmelisiniz. Böyle bir durumda, tabi, Suriye Kürtlerinin Güney Kürdistan’a geçişi de engellenmemeliydi.
İbrahim Halil Baran: Hendekler meselesi mi? IŞİD, Musul’a saldırınca bir savaşa hazırlık çalışması olduğu ortaya çıktı.
Noam Chomsky: Neyse, daha önce konuştuğumuz konuya dönersek, şunu söyleyeyim. Birleşik ve bağımsız bir Kürdistan fikrini asla elden bırakmayın çünkü emperyalistlerin çizdiği sınırlar çöküyor ve sonucun ne olacağı belli değil. Türkiye’deki, İran’daki, Irak’taki ve Suriye’deki Kürdlerin birlik olmaları gerek. Birbirlerine karşı cephe almamalılar ve bağımsızlıktan vazgeçmemeliler.
İbrahim Halil Baran: Dünyada Kürdistan meselesine benzer birkaç sorundan bahsetmek mümkün. Örneğin aklıma ilk gelenlerden Keşmir ve Filistin Sorunu. Filistin meselesinde bir aktivist olarak sizin de büyük bir özveri ve ilginizden söz edebiliriz. Birçok kez Gazze’ye gitmek istediniz ve o topraklara girişiniz engellendi. Yanlış hatırlamıyorsam 2012 yılında Gazze’deki abluka için orada bir konferans verebildiniz. Yine benzer şekilde geçmişte ve bugün birçok aktivist, entelektüel, siyasal kurum ve hatta birçok devlet Filistin konusunda bir aksiyon sahibi. Kürdistan’ın diğer 3 parçasındaki durum gibi Türkiye’nin Kürdistan’daki işgali ise nedense hep sahipsiz bırakıldı. Bu hem entelektüel çevreler hem de uluslararası güçler açısından böyledir. Ve bu, aynı zamanda Kürtlerin de dünya kamuoyu önündeki cesaretinin kırılmasına sebep oldu. Uluslararası güçlerin Türkiye’ye sattığı silahların Kürtlere kullanımı konusunda yazdıklarınızdan dolayı siz de Türkiye’ye gelmiş ve kitabınızın yayıncısına açılan davaya müdahil olmuş, DGM’de ifade vermiştiniz. Türkiye, PKK ile yaptığı savaşta 57 bin Kürdü öldürdü. 6400 köyü yaktı ve 10 milyon Kürdü kendi topraklarından Türk illerine sürgün etti. Bir kısmı Avrupa’ya kaçtı. Bugün bile Türkiye’nin ucuz iş gücünü Türk illerine sürülen Kürtler karşılıyor. Kürt dili üzerindeki baskılar başka bir biçimde devam ediyor ve Kürtlerin kimliği tanınmış, bir güvenceye alınmış değil. Şimdiki sakin duruma rağmen ilerleyen dönemlerde tekrar bir savaşın patlak vermesi dahi bekleniyor. Aktivist duruşunuzu göz önünde bulundurarak soruyorum: Kürdistan işgali ile ilgili planladığınız şeylerin hepsiniz yapabildiniz mi ve şimdi ne yapmayı planlıyorsunuz?
Noam Chomsky: Filistin konusunda haklısınız. Kürtler konusuna gelince, Kürtlere yardım etmem neredeyse imkansızdı. Çok basit bir nedenden dolayı. Amerika’nın desteği olmadan bir şey yapılamaz. Bir düşünün. Türkiye’ye bakalım. Biliyorsunuz, Clinton, Türkiye’nin Kürtlere uyguladığı baskıyı çok şiddetli bir şekilde destekliyordu. Türkiye’nin hemen hemen bütün silahları Amerika’dan gidiyordu. 1997’de sadece bir yıl Clinton’ın Türkiye’ye verdiği silahlar bütün soğuk savaş zamanının toplamından çoktu. Bunların hepsi de Kürtlerin isyanını bastırmak içindi. Yapılabilecek hiçbir şey yoktu. Hiç bir haber bile yapılamıyordu. Tamamen gizli tutuluyordu. Mesela New York Times’ın bir temsilcisi vardı Ankara’da. Bu konuda bir tek kelime bile yazmayı reddediyordu. Tek bir şey bile yazmıyordu olup biten hakkında. Dolayısıyla, oldukça zordu bir şey yapmak.
Osman Yaşar: O zaman desenize yenilmesi zor rakiplerle karşı karşıyayız.
Noam Chomsky: Evet, zor, çünkü Türkiye, Amerika’nın yandaşı. Aslında, bazen enteresan şeyler oluyor. Mesela 2003 öncesi Türkiye’nin Kürtlere yaptığı korkunç baskı ve şiddet hakkında gazetelerde hiçbir haber ya da eleştiri yoktu. Ne zaman ki Türkler, Amerika’nın 2003’te Irak’a birlikte girme teklifini reddettiler, her şey değişti. Ondan sonra medya, Türklerin Kürdlere yaptığı katliamlardan bahsetmeye başladılar. Neredeyse mekanik olarak çalışıyor. Ne zaman Amerikan dış politikası değişirse o zaman basın da yaklaşımını değiştiriyor. Baskı, zulüm ve katliamlar olduğu zaman sustular, ama ne zaman Türkiye, ABD’yle ortaklaşarak Irak’a girmeyi reddetti, o zaman aniden eski kirli çamaşırları ortaya döktüler. O yüzden çok zor bu olayları ortaya çıkarmak ve konuşmak. Bu yüzden fırsatları değerlendirmelisiniz.
İbrahim Halil Baran: Mevcut durumu iyi değerlendirirsek sanırım çok yakında bir parçamız bağımsızlaşacak, sonra da sıra diğerlerine de gelecek. Kuzey Kürdistan’a gelmiştiniz, Güney Kürdistan’a gitmediğinizi sanıyorum. Bakarsınız birlikte gideriz, düşünmez misiniz?
Noam Chomsky: Evet, özgür Kürdistan’a gitmeyi çok istiyorum. Denedim. Geçen yıl gidecektim, son anda bir terslik çıktı ve iptal ettim.
İbrahim Halil Baran: Vaktini aldık xalê Chomsky ama çok faydalandık, bilesiniz.
Noam Chomsky: Bir daha bekliyorum, keyif aldım. CUNY’deki seminerlerinizi takip etmek isterim.
İbrahim Halil Baran: Onur duyarım.
Seçtiklerimiz: İbrahim Halil Baran – Osman Yaşar – vivalavida100.wordpress.com – 31.05.2025