Kürt Sorunu: Yeni süreç, eski refleksler | Turgay Çelik
Elbette tersinden gelişmeler de yaşanabilir. Ancak konuşmak, tartışmak ve katkı sunmak, bugünün sorumluluğudur. Yüz yılı aşan bu meseleyi çözmek, ancak herkesin elini taşın altına koymasıyla mümkün olabilir.
24 Ekim 2024’te MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yaptığı dikkat çekici bir çağrı, Türkiye’nin en derin ve tarihsel meselelerinden biri olan Kürt sorununu yeniden ülke gündemine taşıdı. Bahçeli, “Öcalan gelsin, DEM Parti grubuna seslensin, umut hakkından yararlansın” diyerek, çözüm süreci benzeri bir kapıyı aralayabilecek bir sürecin sinyallerini verdi. Bu açıklamanın ardından başlayan tartışmalar; devletin tutumu, Kürt siyasal hareketinin pozisyonu, muhalefetin çelişkileri ve toplumsal hafızanın yükleri etrafında şekillendi.
Ancak bu tartışmaların merkezine oturan yapı, çoğu zaman olduğu gibi yine DEM Parti oldu. Eleştiriler yalnızca bugüne değil; Kürt siyasal mücadelesinin tarihsel mirasına da yöneltiliyor. Oysa bugün DEM Parti’yi konuşurken geçmişte yaşananları yok saymak, yalnızca bir siyasi haksızlık değil; aynı zamanda tarihsel bir körlüktür.
Görmezden gelinen dayanışma hafızası
DEM Parti ve öncülü HDP, özellikle son on yılda yoğun baskılara maruz kaldı: Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, belediyelere kayyum atanması, seçilmiş başkanların tutuklanması, parti binalarına saldırılar… Bu tablo, DEM Parti’nin siyaset sahnesindeki varlığını her dönem riskli bir zemin haline getirdi.
Üstelik bu baskı dönemlerinde yalnız değildi. CHP, kritik dönemeçlerde —örneğin dokunulmazlıkların kaldırılması oylamasında— iktidar bloğuyla birlikte hareket etti. Buna rağmen DEM Parti, demokratik siyasette ısrar etti. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Altılı Masanın dışında bırakılmasına rağmen Kemal Kılıçdaroğlu’na açık destek verdi. Yerel seçimlerde ise Kent İttifakını koşulsuz destekleyerek, CHP’nin Türkiye genelinde belediyelerin yüzde 60’ını kazanmasında büyük rol oynadı.
Ancak seçim sonrası bu dayanışma, hak ettiği karşılığı bulamadı. Kent İttifakı İle seçilen birçok Kürt siyasetçi ya görevden alındı ya da hukuki temelden yoksun biçimde tutuklandı. Muhalefet başta olmak üzere birçok kesim bu adaletsizlik karşısında sessiz kaldı. Kürt olmak, sanki başlı başına bir soruşturma konusuymuş gibi davranıldı.
Yeni Süreç: Müzakere mi, ittifak mı?
Bugün yaşanan yeni sürecin başlangıcında DEM Parti’nin tutumu net: Görüşmeler kişisel değil; Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile yapılmaktadır. Bu bir partisel ittifak değil; tarihsel bir çözüm arayışıdır. Ancak bazı çevreler hâlâ bu süreci “AKP-MHP-DEM ittifakı” şeklinde dillendirmeye çalışıyorlar. Bu tutum, sadece siyasal bir sığlık değil; aynı zamanda halkın çözüm arzusuna kulak tıkamak tır.
Dahası, CHP’nin baskı altına alındığı şu günlerde DEM Parti yöneticileri dayanışma ziyaretlerinde bulundu, açıklamalar yaptı. Buna rağmen “iktidara yanaşıyor” ithamları ya bilinçli bir manipülasyonun ürünü ya da siyaseti anlamaktan uzak reflekslerin yansımasıdır.
Bu sadece Kürtlerin değil, Türkiye’nin meselesidir
Türkiye, Kürt sorununu yüz yılı aşkın süredir ya inkârla, ya baskıyla ya da geçici çözümlerle yönetmeye çalıştı. Bugün hâlâ cezaevlerinde binlerce hasta ve siyasi tutsak var; yurtdışında sürgün hayatı yaşayan binlerce devrimci demokrat yurtseverler ülkeye dönemiyor; temel haklar sistematik biçimde gasp ediliyor.
Bu yalnızca Kürtlerin değil; Türkiye’nin demokratik geleceğinin önündeki en büyük engellerden biridir. Bu nedenle “çözüm” dendiğinde, refleksif biçimde karşı çıkmak değil; içeriğine dair görüş belirtmek gerekir. Bugüne kadar hangi sol yapı ya da muhalefet partisi, Kürt sorununa dair kapsamlı bir çözüm önerisi ortaya koymuştur? Hangi öneri toplumsal tartışmaya açılmıştır?
Eleştirmek kolaydır; ama çözüm üretmeden yapılan her eleştiri, bu sorunun parçası olmaktan öteye geçemez.
Geçmişten ders, geleceğe cesaret
Evet, bu süreç her ihtimali barındırıyor. Kuşkular haklıdır, güvenin yeniden inşası kolay değildir. Ancak tarih bize gösteriyor ki; cesur adımlar, kararlı siyaset ve halk iradesiyle barışın yolu açılır. Sürece katkı sunmak; koşulsuz destek vermek değil, ilkeli yaklaşmak ve yapıcı eleştirilerle katılmaktır.
Bu sadece Kürtlerin sorunu değil; Türkiye’de rejim, demokrasi ve eşit yurttaşlık sorunudur. Bugün, geçmişin hatalarını tekrar etmek yerine, toplumsal barışı güçlendirmek için tarihi bir fırsatla karşı karşıyayız. Geriye değil, ileriye bakmak; karanlıkta oyalanmak yerine ışığın olduğu yolda yürümek gerekir.
Son söz
Zaman her şeyin ilacıdır. Bu sürecin doğruluğu ya da yanlışlığı zamanla anlaşılacaktır. Elbette tersinden gelişmeler de yaşanabilir. Ancak konuşmak, tartışmak ve katkı sunmak, bugünün sorumluluğudur. Yüz yılı aşan bu meseleyi çözmek, ancak herkesin elini taşın altına koymasıyla mümkün olabilir.
Tugay Çelik – 17 Temmuz 2025