Makaleler

Published on Kasım 7th, 2025

0

Sürgün sanatçı dostumuz İsmail Çoban’ı bir yıl önce kaybetmiştik | Doğan Özgüden


Siyasal sürgünümüzün en üretken ve mücadeleci simalarından ressam– heykeltraş İsmail Çoban geçen yıl 7 Kasım’da, Almanya’nın Wuppertal kentindeki bir huzurevinde hayata veda etmişti.

1945 yılında Çorum’da doğan Çoban ilk sergisini 1962 yılında 17 yaşındayken açmış, 12 Mart 1971 askeri darbesinden sonra siyasal sürgün olarak Almanya’ya gelmiş ve o ülkedeki ilk sergisini de 1973 yılında açmıştı.

60 yılı aşan sanat yaşamında onbinlerce eser veren Çoban, 33 ülkede 170 kişisel sergi açtığı gibi eserleri 500 dolayında karma sergide yer almıştı.

İsmail Çoban ölümcül bir hastalığın pençesinde kıvranırken geçen yıl tüm dostlarına olduğu gibi bize de gönderdiği bir mesajda, CHP temsilcisi bir işadamının açtığı dava sonucu bir mahkemenin verdiği haciz kararı gereği hem evinin ve atölyesinin, hem de kendi kurduğu İsmail Çoban Vakfı’nın merkezinin içindeki eserlerle birlikte Wuppertal adliye sarayında açık artırmaya sunulacağını duyurmuştu.

Bunun üzerine Artı Gerçek’te İsmail’in yaratıcılığını, Türkiye’de ve sürgündeki devrimci mücadelesini anlatan uzun bir yazı yazarak “Yakında 80 yaşına girecek olan ve geçirdiği ağır bir hastalığı tamamen yenemediği için ekonomik sorunlar içinde bulunan İsmail Çoban’ın evinden, atölyesinden ve eserlerinden mahrum edilmesini önlemek için Almanya’daki insan hakları kuruluşları, sanat örgütleri ve Türkiyeli demokratik kuruluşların girişimiyle acil bir çözüm bulunmalıdır” çağrısında bulunmuştum.

Yurt dışındaki dostlarının mütevazi katkıları bu gasp ve talan olayını engellemeye yetmediği için daha sonra 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde tüm muhaliflerin desteğiyle seçilen İstanbul, Ankara ve İzmir belediye başkanlarının Çoban’ın değerli eserlerini satın alıp o kentlerde sergilemelerini önermiştim.

Türkiye’de kültürel ve sanatsal etkinliklere büyük yatırım yaptıkları bilinen belediyelerden maalesef bu konuda hiçbir dayanışma gelmedi.

İsmail kendi Facebook sayfasında en son bakımevi yatağında bir fotoğrafıyla birlikte şu mesajı vermişti: “Hastaneden 5 Ekim 2024 de, 5,5 ay sonra çıktım. Huzur evinde son yolculuğa hazırlık yapıyorum. Bütün umutsuzluğun sonundayım. Bu yolculuk ne kadar sürecek bilmiyorum. Hakkınızı helal edin… Sevgilerimle”

Ağırlaşan sağlık sorunları dolayısıyla klavye kullanamayan İsmail bana da en son 15 Ekim’de Whatsapp üzerinden şu sözlü mesajı göndermişti:

“Yapılacak hiçbir şey kalmamış. Böbreklerde ve karaciğerde iltihaplanma var. Akciğerler de fonksiyonunu büyük ölçüde kaybetmiş. Dolayısıyla kemoterapi yapmaları mümkün değil. Bana bir bakımevi buldular, şimdi oradayım. Doktor kontrolu altındayım. CHP’den en ufak bir şey yok. Yok olduğu gibi, ayrıca burada atölyelerimi darmadağan ettiler. Eserlerimin nereye gideceğini ben de bilmiyorum. Ne kadar yaşayacağız? ”

Maalesef sevgili İsmail daha fazla yaşayamadı, bu dünyaya buruk ve kırgın veda etti.

İSMAİL ÇOBAN ÜZERİNE YAZDIKLARIM

Sürgünde yıllarca birlikte mücadele verdiğimiz sevgili İsmail hakkında 15 Nisan 2024’te Artı Gerçek’te yayımlanan yazımı tekrar paylaşıyorum:

Hollanda’dan geç vakit Belçika’ya dönmüştüm ki, bilgisayarı açar açmaz Avrupa Sürgünler Meclisi’nin ekrandaki Whatsapp sayfasına uluslararası ün sahibi değerli ressam ve heykeltraşımız İsmail Çoban’ın endişe verici bir mesajı düştü. Hem evi ile atölyesinin, hem de kendi kurduğu İsmail Çoban Vakfı’nın merkezinin, bir mahkemenin verdiği haciz kararı gereği içindeki eserlerle birlikte 22 Nisan 2024 tarihinde saat 10’da Wuppertal adliye sarayında açık artırmaya sunulacağını duyuruyordu.

Ben İsmail Çoban’ı, hem 1971, hem de 1980 darbeleri sonrası yurt dışında cuntalara karşı yürüttüğümüz ortak direnişte tanıdım, yarattıklarının ve mücadelelerinin tanığı oldum.

Üstelik, 1980 darbesinden sonra faşist Evren cuntası tarafından toplu olarak Türk vatandaşlığından atılan bizlere göre bu konuda bir özelliği de var… Nasıl Nazım Hikmet’e özel bir bakanlar kurulu kararıyla 1951 yılında Türk vatandaşlığı tek başına kaybettirilmişse, İsmail Çoban da aynı şekilde 1971 yılında Türk vatandaşlığından tek başına atılmış…

Nasıl olduğunu, dostum Koray Düzgören’in, Güneş Gazetesi’nin 10 Mayıs 1990 tarihli sayısında yayımlana ‘Uyruğu bir zamanlar T.C. idi’ başlıklı bir röportajından okuyoruz:

“İsmail Çoban 1945 yılında, Orta Anadolu’nun bir köyünde, fakir bir ailenin 12’nci çocuğu olarak doğdu. İlkokulu köyünde bitirdi. 1956 da İstanbul’a geldi. Dokuz yaşından itibaren geçimini bakkal, terzi çıraklığı, gazete dağıtıcılığı, boyacılık ve simit satıcılığı yaparak kazandı. 1959-60 ders yılında orta öğretime başladı. Atatürk Öğretmen Okulu’na girdi, 1965 yılında kendi isteğiyle Siirt’e öğretmen olarak gönderildi. Aynı yıl Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’na girdi. Öğretmen okulundaki yatılı öğrencilik yılları hariç yüksek öğrenimi sırasında da grafik işleri, fotoğrafçılık yaptı. Türk Solu dergisinde ve Yeni İstanbul gazetesine yazılar yazdı, karikatür çizdi. 1968 yılının son günleri yurt dışına çıkmak zorunda kaldı.

“İsmail Çoban’ın vatandaşlıktan çıkartılmasının öyküsü hayli ilginç. Yıl 1968. Okullar yaz tatiline yeni girmiş. Güzel Sanatlar Yüksek Okulu öğrencisi İsmail Çoban yaz tatilinde üç-beş kuruş kazanabilmek için Yeni İstanbul gazetesi adına Varto depreminden zarar gören köylerde kurulan konutların yapımındaki yolsuzlukları yerinde inceleyip yazılar yazacaktır.

Bu amaçla Tunceli’nin Çemişkezek kazasından başlayarak Elazığ’a kadar bütün köyleri gezerek Van ve Bingöl üzerinden Siirt’e ulaşır. Bu arada İstanbul’a telefon ettiğinde, kendisine geri dönmesi gerektiği, çünkü gazetenin satıldığı ve 52 arkadaşıyla birlikte kendisinin de işine son verildiğini öğrenir. Üstelik de dönüş masraflarını da cebinden ödemesi gerektiği kendisine bildirilir.

“İsmail Çoban İstanbul’a döndüğünden kendisini bir başka sürpriz beklemektedir. Yanlış haber vermek, memleketin iç ve dış güvenliğini tehlikeye sokmak amacıyla zararlı yayın yapmak gibi korkunç gerekçelerle polis tarafından arandığını öğrenir. Tutuklanıp işkence

görmek yerine, kaçmasının yararlı olacağını söyleyen arkadaşlarının yardımıyla pasaport çıkaran Çoban çaresiz okulu bırakıp Federal Almanya’nın yolunu tutar.

“1969 yılında Almanya’da yeniden okula başlayan İsmail Çoban’a bir süre sonra askerlik görevini yapmadığı için hakkında soruşturma açıldığı bildirilir. Köln Başkonsolosu bu konunun üzerinde ısrarla durarak Çoban’ın Türkiye’ye ye gittiğinde bu sorunu halletmesi gerektiğini söyler. Fakat İsmail Çoban bu arada Türkiye’de, hakkında açılan davadan 8 yıl hapse mahkum olduğu haberini alır. Bu koşullarda gitmesinin bir anlamı olmadığını düşünür. Ama yine de 1973 yılının Mart ayında babasının ölümü nedeniyle Türkiye’ye geldiğinde, 1971 yılında Türk vatandaşlığından çıkartıldığını hayretle öğrenir.”

SÜRGÜN SANATÇININ 12 EYLÜL CUNTASINA DİRENİŞİ

1971 darbesinden sonra olduğu gibi, 1980 darbesinden sonra Türkiye’deki faşizan rejimin Avrupa Konseyi’nden dışlanması için bizim de katıldığımız kampanyaları engellemek ya da etkisini azaltabilmek için çeşitli tertiplere baş vurulmaktaydı.

Türkiye’nin Köln Başkonsolosu İlhan Kıcıman 4 Nisan 1981 tarihinde İsmail Çoban’a gönderdiği ve tam metni Koray Düzgören’in röportajında yer alan mektubunda şöyle diyordu:

“Avrupa Konseyi İstişari Asamblesi’nin 11 Mayıs 1981 günü toplanacağını ve burada Türkiye’mizin üyeliği, parlamenterlerimizin görevlerine devam edip etmemesi dahil olmak üzere ülkemizin her yönü ile gündeme getirileceğini duymuş olacaksınız.

“Bize özel şekilde ulaşan haberlerden aşırı solun Türkiye’mizi kötülemek, Avrupa Konseyi’nden arttırabilmek ve Avrupa gözünde ülkemizi küçük düşürmek üzere faaliyetlerini Avrupa Konseyi üzerine teksif ettirdiği ve taraftarlarının çok sayıda mektubu Genel Sekreter’e, Meclis Başkanı’na, Alman Delegasyonu’na ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’ndeki diğer ülkelerin sol ve radikal milletvekillerine ulaştırdığı ve buna devam edildiği anlaşılmaktadır.

“Türkiye Cumhuriyeti’ne, Türk milleti ve devletine bağlılığınıza inandığım için siz mümtaz ve seçkin arkadaşlarımın yardımlarınıza başvuruyorum. İstirhamım kendi imzanız ile ve güvendiğiniz arkadaşlarınıza da rica etmek suretiyle Almanca, Ingilizce veya Fransızca mektuplar kaleme alarak ilişikte sunduğum kimse ve adreslere aşırı solun gayretlerini boşa çıkaracak kısa, özlü ve muhtevalı mektuplar gönderilmesinin teminidir.

“Bunun aynı zamanda bir vatan borcu ve görevi olduğunu takdir edeceğinizden emin bulunarak size ve ailenize sevgilerimi sunarım.”

İsmail Çoban yazdığı cevabi mektupta bu isteği kabul etmez. Ancak bir süre sonra ziyaretine gelen Başkonsolos Kıcıman, aynı isteği tekrarlayarak sığınmacı olan bazı sanatçı dostlarını da vatan haini ilan etmesini, üstelik kendisinin de Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı suçlu olduğunu itiraf ederek pişmanlık dilekçesi yazmasını önerir. Üstelik bu dilekçeyle Çoban’ın vatandaşlık haklarını geri verdirteceğini garanti eder.

İsmail Çoban, “bu kadar sanatçının vatandaşlıktan atıldığı bir sırada kendisinin bu itiraflarda bulunmasının namussuzluk” olacağını söyler ve gece tatsız bir biçimde sona erer.

Gece sona erer ama Türkiye Cumhuriyeti’nin, İsmail Çoban’a kızgınlığı bitmez. Başkonsolos’un raporuyla aleyhine dava açılan Çoban gıyabında 5,5 yıl hapse mahkum olur. Kararda suç olarak “Atatürk düşmanlığı, dış ülkelerde yaşayan vatan hainlerini korumak, dolayısıyla memleketin iç ve dış güvenliğini tehlikeye sokmak” gibi gerekçeler belirtilir.

Çoban’ın Türkiye çıkışlı bir sanat insanı olarak uluslararası plandaki başarıları ve yapıtlarından örnekler “Kapıkule’nin Ardındaki Sanatçılarımız” sitesinde ayrıntılı olarak veriliyor.

O belgede Dr. Pieter Spielmann sanatçımızın evrensel değerini şöyle vurguluyor:

“Dağarcığında getirdiği yerel temalara, törelere kattığı evrensel boyutla, Almanya’ da da İsmail Çoban yaygın ve haklı bir üne kavuştu. Çoban; Almanya, Avusturya, A.B.D., Arjantin Brezilya, İsviçre, Fransa, İtalya, Hollanda, Kanada, Japonya, Norveç, Küba, Güney Afrika, Güney Kore, Polonya, Bulgaristan, Romanya, Azerbaycan Suriye, Çek Cumhuriyeti, Nikaragua gibi pek çok devlet müzesinde ve sayısız özel koleksiyonda yerini aldı. Eserleri bugüne değin tam 33 ülkede gösterildi. 170’i aşan kişisel, 500’ün üzerinde karma sergisi ile, Federal Kültür Araştırma Enstitüsünün açıklamalarına dayanarak, Almanya düzeyinde 40 en çok sevilen ve sergilenen sanatçı arasında 9. sırayı aldı.”


Doğan Özgüden – 07.11.2025

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑