İktidar bloğunun Leyla Zana sınavı | Halil Gündoğan
Malum olduğu üzere bir süreden beridir iktidar bloğu, Öcalan ve Barzani üzerinden Kürtler ile yeni bir ittifak ve “kardeşlik” tazeleme derdinde. Ancak bunu yapmaya çalışırken bile iki yüzlü sahtekarlığını ve iliklerine kadar işlemiş kaba ırkçı faşizan düşmanlığını bir an olsun dahi gizleyemiyor; her vesileyle kusmaktan kendisini alamıyor. Yani geçenlerde Barzanilerin partisi KDP bürosu tarafından Bahçeli’ye atfen yapılan; “Biz değişti sanıyorduk. Meğerse kuzu postuna bürünmüş Bozkurt kimliğini terk etmemiş.” (Mealen) şeklindeki bu metaforik niteleme, aslında bir bütün olarak Türk Devleti ve mevcut iktidar bloğu için aynıyla geçerlidir.
Dolayısıyla da iktidar bloğunun “kardeşlik” güzellemelerinin hiçbir ciddiyeti ve samimiyeti yoktur. Bunu, yığınca örneğiyle somutlamak mümkün: Gasp edilen yerel yönetimlerin hâlâ da halka geri iade edilmiyor olması, keza başta Selahattin Demirtaş olmak üzere esir tutulan siyasilerin hâlâ ve ısrarla ve tamamen Erdoğan’ın kişisel intikam duygularının da belirleyiciliğiyle, esaret altında tutuluyor olmaları, 1990’lı yılların faili meçhul cinayetlerinin simgesi “Beyaz Toros” ve “Yeşil” gibi, Esat Oktay gibi işkenceci katiller üzerinden topluma ve ama elbette ki doğrudan Kürtlere verilmek istenen mesajlar karşısında açık ve net tutumlar almayıp, el altından sahiplenerek ve en son olarak da Kürtler arasında saygın bir sembol olan Leyla Zana’nın ırkçı-faşist ve cinsiyetçi hakaretlerle hedef alınmış olması karşısındaki sessizlikleriyle nasıl bir “kardeşlik” hissiyatı beslediklerini de açığa vurmuş oluyorlar.
Erdoğan, Bahçeli, Öcalan ve “devlet aklı” ile bu “devlet projesini kotaran” güvenlik bürokrasinin kelli fellileri gayet iyi bilirler ki Kürtler için adeta ikonik bir sembol olmuş Leyla Zana’nın bugünün politik atmosferinde bu şekilde hedef alınması, yeşertmeye çalıştıkları o “Kürt-Türk kardeşliği” ve “barışını” cepheden hedefleyen karşıt bir duruşun ifadesi olduğunu. Dolayısıyla da burada sorun, Leyla Zana şahsında özdeş bir boyut taşır. Buna karşı takınılacak tutum ve yaklaşım bir nevi turnusol kağıdı gibi bir işleve sahiptir.
Keza öte taraftan sorunun bir de şöylesi özgün bir yönü var: Leyla Zana, kadınlığıyla bu ırkçı-faşist eril fiilin hedefi oluyor. Tayip Erdoğan, bu ülkenin bir cumhurbaşkanı olarak, başbakanlığı döneminde Kabataş’ta düzmece bir saldırıya uğradığı varsayılan “baş örtülü bacısını” nasıl sahiplenip, günlerce ve hatta aylarca bunu her vesileyle dilinden düşürmediyse, Leyla Zana’ya yapılan bu gerçek çirkeflik karşısında da hiç olmazsa bugün ihtiyacını duyduklarını söyledikleri o “bin yıllık kardeşlikleri” hatırına sahiplenip, “Kardeşliğimizi sabote etmek isteyen bu kirli dilleri kopartacağız” tarzında sahte bir efelenmede bulunsaydı, değil mi?
Ama bu kadarını olsun dahi yapmıyorsa, Kürtler, nasıl hain ve kalleş bir “düşman kardeş” sahibi olduklarını, Türk halkı da iki kardeş halkın kimler tarafından nasıl düşmanlaştırıldıklarını ve bunun devam etmesi için nasıl arsız bir gayret sarf ettiklerini birer mıh gibi beyinlerine çakmalılar.
Leyla Zana simge bir Kürt ve asil bir kadın bilinci sembolü olarak son derece bilinçli bir seçimle hedef alınmıştır. Bu aşağılık saldırıyı nefretle kınamak her birimizin boynunun borcudur. Leyla Zana elbette ki insanım diyen herkesin onurudur. Onurumuza sahip çıkıyoruz.
























































