Feminist politikaya sığınmak | Hatice Ergün
Feminist Asylum: A Journal of Critical Interventions, tamamen gönüllü, tam anlamıyla kolektif kadın emeğiyle bir yılı daha geride bırakırken okurlarını arıyor.
Feminist Asylum: A Journal of Critical Interventions’ın Feminist Politika temalı beşinci sayısı geçtiğimiz ay yayınlandı. Başlangıcından bu yana kolektif emekle devam eden, eleştirel bilgi üretimi için alan oluşturmaya çalışan derginin bu sayısında da farklı coğrafyalardan kadın bilgisi aktarılıyor; akademik metinler, mektuplar; çizim, şiirler, alternatif kurulumlara, üretimlere dair anlatılar, yolculuk -göç, terketme- dönüş, kendini arama, yürürken düşünme, düşünceyi yürüyüşe aktarma öyküleri, notları… Ve mektuplar; içeriden dışarıya, dışarıdan içeriye çağrılar, seslenişler.
Feminist bilginin özneleri tek bir cinsiyeti sahiplenmeden, nesne arayışına girmeden bizlere anaakım bilgi süreçlerinde ötekileştirilenlerin, kenara itilenlerin, bilgi kaynağı addedilmeyenlerin sesini aktarıyor, bu sayıda da.
Tesadüflerin kazara ortaya çıkmadığı, rastgelelikten başka bir şey olduğu yeni bilgi değil. Bu sayının katkıları yazarlar, çizerler birbiriyle henüz karşılaşmamışken birbirine tesadüf ederek uyum içerisinde dergi sayfalarında yer alıyorlar. Nalan Soyarık Şentürk’ün örgüye bakarak aktardığı kadınlık anlatısı Işıl Eğrikavuk’un Öteki Bahçesi’nde umutla yeşerttiği bilgiye sesleniyor; Şafak Altan’ın içeriye mektubu Zeki Bayhan’ın dışarıya (Fransızca, İngilizce, Kürtçe, Türkçe) seslenişinde yankılanıyor ve burasıyla orasının ilişkisinin gösterildiğinden yakın olduğunu anlatıyor: ‘Sabahın 6`sı da gecesi de ayrı tekinsiz. … Sara Ahmed salık veriyor biz göçmenlere, gülmeyin ve gülümsemeyin diye.’ Sahi, kaç yıl önceydi; AKP’nin ağır toplarından Bülent Arınç kadınlara seslenmişti, değil mi? Kahkahanın bizleri hafiflettiğinden şikâyet etmişti. Işıl Bayraktar, göçle ilgili analizinde -coğrafyadan göç, bedenden göç- bize hüzünlü ve zor bir yaşam deneyimini hüznüne karışan gülüşüyeyle aktarıyor. Rania Mamoun sürgünden çıkan şiiri Bayraktar’ın bedenden göçüne, satır aralarında gizli sürgün bedene eşlik ediyor. Sürgünü yaşam yolunun bir parçası kılan metinler birbirine sahip çıkıyor. Feminist yazının gücü burada olsa gerek-inatla gülüşe sahip çıkmak, dirençle birbirine bakmak.
Yeni bir şair geliyor, derginin sayfalarına: Hilal Barbay, sevgiyle aktardığı bir an’dan her metnin hitap ettiği kim olursa olsun er geç kendi okurunu bulacağını kanıtlıyor. Nafia Akdeniz, İngilizce, Türkçe, Yunanca paylaştığı şiirinde bahçeden şiir gönderiyor; barış umudunun şiirini. İçerisinden geçtiğimiz dönemde barış talep edenlerin umuduna sesleniyor. Aslı Alpar, yine bir çizimiyle barış için dayanışmayı umudumuza dahil ediyor.
Sayının anaakıma en uygun katkıları Simten Coşar ve Leyla Bektaş Ata’nın metinleri. Coşar, analizinde neoliberal üniversite dünyalarındaki feminist akademiklere bakıyor. Bunu yaparken, siyaset teorisinin sınırlarını otoetnografiyle esnetmeye çalışıyor. Ona göre, akademik bilgi gündeliğe dair anlatıları -hikâyelemeleri- dışarıda bıraktıkça yaşama yabancı kalıyor. Leyla Bektaş Ata’yla birlikte kaleme aldıkları makalede akademik bilgi üretmenin alternatif formu olarak birlikte otoetnografiyi tartışıyorlar.
Feminist Asylum: A Journal of Critical Interventions, tamamen gönüllü, tam anlamıyla kolektif kadın emeğiyle bir yılı daha geride bırakırken okurlarını arıyor.
Her şeye rağmen üretmekten, yazmaktan, yaratmaktan vazgeçmeyenlere sesleniyor:
Dünyanın acısı olmasaydı taze yeşil yapraklar üzerindeki güneş ışınlarının anlamı olmazdı, diyen Tezer Özlü’ye bakarken yazının, çizimin, yaratmanın sağaltıcılığına sığınıyor.
Seçtiklerimiz: Hatice Ergün – Yeni Özgür Politika – 12.08.2025