Makaleler

Published on Kasım 21st, 2025

0

CHP’ye destek, sömürgeciliğe destektir | Hüseyin Şenol


Barış ve çözüm için çaba göstermesi beklenen CHP, İmralı’ya heyet göndermeme kararıyla bir kez daha tarihsel rolünü oynadı. Bu yazıda, çözüm sürecine yönelik genel tutumumun bilinciyle, özel olarak CHP’nin son tercihini ele alıyorum...

Barış süreci, Meclis Komisyonları, iktidarın ve muhalefetin yaklaşımı, hatta özgürlük hareketine dönük eleştirel ama dayanışmacı pozisyonum uzun zamandır açık. Sürece dair fikrimi saklamadım: Gerçek bir barış, sömürgeci sistem yerinde durdukça mümkün değildir. Kısmi reformlarla, göstermelik komisyonlarla, muhatapsız görüşmelerle bu sorun çözülmez. Açık, doğrudan, halk iradesini esas alan ve sömürge ilişkisini reddeden bir çözüm ancak barışa giden yolu açabilir.

Bu yazıda, tüm bu çerçevenin içinde özel olarak CHP’nin İmralı kararı üzerindeki tavrına odaklanacağım. Çünkü CHP, bir kez daha, köklü devlet partisi refleksiyle hareket etmiş, barışa değil statükoya hizmet etmeyi tercih etmiştir. Bu yalnızca bir karar değil, bir pozisyondur. Kürt halkının, barıştan ve özgürlükten yana olan herkesin bu pozisyonu anlaması, sorgulaması ve karşısında durması gerekir.

CHP’nin İmralı kararına karşı çıkışı ne anlama geliyor

Geçtiğimiz günlerde Meclis’te Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun 18. toplantısı gerçekleştirildi. Komisyonun gündeminde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüşülmesi vardı. Toplantıya Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), AKP ve bazı bağımsız üyeler katıldı. Yapılan oylamada 32 “evet”, 3 “hayır” ve 2 “çekimser” oyla Öcalan’la görüşme yönünde karar alındı.

Ancak CHP, bu süreçte hem oylamaya katılmadı hem de toplantı salonunu terk etti. Üstüne üstlük, kamuoyuna açık bir şekilde “İmralı’ya temsilci göndermeyeceğiz” açıklamasında bulundu. Parti adına açıklamayı yapan CHP’li Murat Emir, bu kararı doğrudan duyurdu. Böylece CHP, tutsak bir siyasi aktörle barış için görüşmeyi bile reddederek süreci sabote etmeyi tercih etti.

Barışa değil, inkâra giden bir yol

CHP’nin bu tutumu, Kürt sorununda çözüm üretme arayışını bilinçli olarak reddetmektir. Sadece barışı değil, aynı zamanda demokratikleşmeyi de hedef alan bir inkâr pozisyonudur. Oysa İmralı’ya gitmek; barışı konuşmak, sorumluluk almak ve halkın taleplerini muhatap kabul etmektir. Tüm iktidarların ve özellikle faşist AKP ve ortağı faşist MHP’nin zaman zaman kullandığı “arka kapı” yöntemlerine karşın, bu sefer Meclis çatısı altında, açık ve doğrudan bir temas önerisi vardı. CHP, bu temasa bile tahammül edemedi.

Bu bir ilk değil. CHP, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Kürt halkının taleplerine karşı aynı sömürgeci pozisyonda duruyor. On yıllardır, bölgenin üzerindeki askeri, idari ve siyasal vesayeti savunmaktan geri durmadı. Bu yüzden bugün de şaşırtıcı olmayan bir “tutarlılık” sergiliyor. CHP, bir kez daha “devletin partisi” olduğunu kanıtlamış oldu.

CHP’nin kararı kime yarar

Bu tutumun doğrudan iki kazananı var: AKP ve CHP içindeki ulusalcı-faşist çizgi. AKP, bu tavır sayesinde kendisini “barış isteyen taraf” gibi sunabilecek. DEM Parti ve diğer muhalif Kürt çevrelerinin desteğini kaybeden CHP, AKP’nin “oyun planına” dolaylı destek vermiş olacak.

Ancak dikkat edilmesi gereken daha derin bir çelişki var: Bu süreci isteyen aslında devletin kendisidir. Devletin, İmralı ile çeşitli biçimlerde yıllardır yürüttüğü görüşmeler biliniyor. Bugün Komisyon eliyle yapılan girişim de devletin bilgisi ve yönlendirmesi olmadan gerçekleşemezdi. Fakat tam da burada CHP, klasik devlet refleksini değil; içindeki ulusal faşistlerin baskısıyla ve AKP karşıtlığına dayalı bir siyaset tarzıyla hareket etti. İktidara zarar vermek adına barışı sabote etmeyi göze aldı.

Oysa çözüm sürecini desteklemek, AKP’ye değil halka kazandırırdı. CHP, “barışa AKP yarar sağlar” bahanesiyle demokratik çözüm imkânına karşı durmayı tercih etti. Bu, stratejik değil; ilkesiz ve sorumsuz bir tercihtir.

Kürtler ve demokratlar CHP’yi terk etmelidir

CHP, yıllardır DEM Parti’nin desteğiyle yerel yönetimlerde ve hatta son seçimlerde ülkenin en büyük muhalefet gücü haline geldi. Kent uzlaşılarıyla Kürt seçmeninden ciddi destek aldı. Ama aynı CHP şimdi, Kürt halkının demokratik ve meşru temsilcileriyle yan yana gelmeyi, aynı masa etrafında konuşmayı dahi reddediyor.

Bu artık görmezden gelinemez. Kürtler ve gerçek demokratlar, CHP’ye artık destek vermemelidir. Ne sandıkta ne de sokakta. Bu parti, çözümün değil, sömürgeciliğin sürdürücüsüdür. Kendimi tekrar ediyorum: CHP’ye destek, sömürgeci sisteme destektir.

“Devlet görüşüyorsa, Komisyon neden görüşmesin?”

İlginçtir, CHP içinden bazı milletvekilleri bu kararın karşısında durdu. CHP Milletvekili İnan Akgün Alp, “Devlet Abdullah Öcalan ile görüşüyorsa, Komisyon neden görüşmesin?” diyerek partisini açıkça eleştirdi. Doğru bir soruydu bu. Çünkü herkes biliyor ki devlet, yıllardır İmralı ile temas halinde. O zaman neden demokratik bir Komisyon görüşmesin?

Bu açıklama, CHP içinde de çelişkili bir durumun yaşandığını gösteriyor. Ancak bireysel çıkışlar, partinin kolektif ve resmi kararını gölgeleyemez. CHP kurumsal olarak bu görüşmeye katılmamıştır ve bu tercihin tarihsel-siyasal sorumluluğu vardır.

Sömürgeci pozisyon ve yol ayrımı

CHP, bugün net bir eşikte duruyor. Ya ulusal faşizm çizgisinde daha da güçlenecek ya da bu çizginin kaçınılmaz sonucu olan siyasal çöküşe sürüklenecek. Arada bir yol kalmadı. Türkiye’nin demokratikleşmesi, Kürt sorununun çözümü, barış ve diyalog gibi temel meselelerde taraf olmadan, iktidar olmak da muhalefet olmak da mümkün değildir.

Bugün CHP, iktidarın karşısında konumlanırken, iktidarın bile cesaret ettiği barış girişimlerini dahi gericilikle, inkârcılıkla karşılıyor. Devletin “kontrollü” biçimde barışa kapı araladığı yerde, CHP bu kapıyı tümden kapatmaya çalışıyor. Oysa gerçek muhalefet, halkın barış hakkını savunmakla başlar. CHP ise devleti eleştirmek şöyle dursun, onun en statükocu refleksini temsil ediyor.

Sömürge statüsü devam edecekse, o topraklar özgürleşmelidir. Ya barış ve eşitlik temelinde yeni bir toplumsal sözleşme kurulacak ya da bölünmüş, çatışmalı bir coğrafyada yaşamaya devam edilecek. Gerçek budur.

CHP’ye destek, savaşa ve ırkçışığa destektir

CHP’nin İmralı’ya temsilci göndermemesi, “barışa giden yolu” reddetmesi anlamına geliyor. Bu tutum bir kırılmadır. Geri dönüşü olmayan bir tercih olabilir. Bu yüzden şimdi CHP’ye destek vermek; Kürt halkının özgürlük mücadelesine, barış çabasına ve demokratik çözüm taleplerine karşı durmak anlamına gelir.

Barış önerisini sabote etmekle kalmayan CHP, bununla da kalmayıp gitmek yerine “dijital görüşme önerisi” gibi samimiyetsiz bahaneler üreterek süreci manipüle etmeye çalışmıştır. Oysa herkes biliyor ki, gerçekten görüşme isteseydi başka bir bahane bulacaktı. Bu öneri yalnızca oyalama ve inkâr politikalarının bir uzantısıdır.

Bugünkü tavrıyla CHP, devletten biraz daha fazla “kontrol” ve “gözetim” talep eden bir siyasi modele doğru evriliyor. Bu tutum sonrası CHP, devlet tarafından ipleri daha fazla dizginlenecek bir parti olacaktır. Aynı zamanda ırkçıların, ulusal faşistlerin ve hatta klasik faşistlerin oylarına daha çok ihtiyaç duyacağı bir sürece girmiştir.

Gerçekler ortadadır: CHP barışın değil, sömürgeci statükonun yanındadır. Bu koşullarda barış isteyen hiç kimsenin CHP’nin bu tercihini sineye çekmesi mümkün değildir. Tarafsızlık artık suskunluk değil, suç ortaklığıdır. Herkes safını netleştirmek zorundadır.

Bu saatten sonra barıştan yana olduğunu söyleyen herkes, bir kez daha ve çok net bir şekilde CHP’nin sömürgeci safta durduğunu bilmek ve bu tercihe karşı açık tavır almakla yükümlüdür.


Hüseyin Şenol – 21.11.2025

Tags: , , , , , , , , , , , , , , , , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑