Makaleler

Published on Mart 25th, 2025

0

Burjuva demokrasisinin maskesi düşerken… Sosyalistlerin görevi | Erkan Karakaplan


Türkiye, kurulduğu tarih boyunca farklı biçimlerde açık veya gizli faşizmin hüküm sürdüğü bir ülke olagelmiştir. Burjuva demokrasisi, halkın iradesini yansıttığı iddiasıyla, aslında burjuvazinin kendi iç çekişmelerini ve çatışmalarını perdeleyen bir mekanizmadır. Ancak son dönemde yaşananlar, bu mekanizmanın ne kadar kırılgan ve manipüle edilebilir olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.

“Burjuva demokrasisi, ezilen sınıfların hangi temsilcilerinin ezilenleri ezmesine izin verileceğine karar vermekten ibarettir.” – Karl Marx

Burjuva demokrasisi, halkı kandırmanın bir aracıdır. Ancak burjuvazinin kendi kurallarına bile uymadığı, seçimlerin dahi tanınmadığı bir ortamda, halkın en geniş kesimlerinin tepkisi, işçi sınıfı ve devrimciler için önemli bir mücadele alanıdır. Bugün mesele ne Ekrem İmamoğlu’dur ne de CHP’dir; mesele, faşizmin geniş halk yığınlarına, özellikle de üretenlere yani işçi sınıfına karşı doğrudan bir saldırıya girişmiş olmasıdır.

Faşizm, kriz dönemlerinde kendi burjuva hukukunu dahi hiçe sayarak, doğrudan saldırganlaşır. Halkın bir bölümü seçimlere inanmasa da, seçim hakkına yapılan bir saldırının aynı zamanda işçi sınıfının, ezilen halkların ve ilerici hareketlerin örgütlenme alanlarını daha da daraltacağı açıktır. Bu nedenle, seçim mekanizması ya da benzeri burjuva demokratik argümanlardan medet beklemeyenler de dahil, “hak ve özgürlükler” noktasındaki gerilemeye karşı mücadele etmek zorundadır.

Devrimci sosyalist çizgimiz, işçi sınıfının ve ezilenlerin en geniş kesimlerinin mücadelenin içinde aktif bir şekilde yer almasını ve mücadelesini esas alır. Bugün üniversitelerde, fabrikalarda, yoksul mahallelerde, köylerde ve sokaklarda gelişen protestolar, yalnızca burjuva muhalefetin örgütlediği hareketler değildir. Bizzat devletin faşist karakterine karşı gelişen, bu şekilde yönetilmekten hoşnut olmayanların, halkın hak ve hukuk arama reflekslerinin bir sonucudur.

“Halkın uzun süreli devrimci mücadelesi, sonunda devrimi kazanacak olan yegane güçtür.” – Mao Zedung

Bu noktada, süreci sadece CHP’nin veya İmamoğlu’nun hakları ekseninde değil, işçi sınıfının ve halkın örgütlenme ve iradesini ortaya koyma kapasitesinin nasıl artırılacağı yönünde değerlendirmek gerekir. Bugün kitlelerin sokakta olması, devrimci hareketler için bir görevdir. Bu öfkenin düzen içinde eritilmesini engellemek, ona devrimci bir yön kazandırmak sosyalistler için esastır.

Burjuva Muhalefetin Sınırlılıkları ve İşçi Sınıfının Görevi

Burjuva muhalefet, sistemin devamlılığını sağlayan bir unsurdur. CHP ve benzeri burjuva kapitalist güçler, halkın öfkesini seçim sandıklarında yönlendirmeye çalışacak ve sokağın devrimci bir hatta evrilmesini engellemeye çalışacaktır süreç içinde. 

Bugün bu mücadele, sadece İmamoğlu’nun serbest bırakılması meselesi değil, işçi sınıfının ve halkın faşizme karşı doğrudan tepkisini nasıl örgütleyeceği meselesidir.

Bağımsız devrimci hat, burjuvazinin hiçbir kanadına yaslanmadan, işçi sınıfının ve halkın kendi gücüne dayanarak mücadele etmesi demektir. Bugün yaşanan süreci yalnızca bir “burjuva hesaplaşması” olarak görmek yerine, faşizmin en geniş kesimlere saldırısını teşhir ederek, bu tepkileri anti-faşist bir mücadeleye yönlendirmek zorunluluğu var.

İşçi Sınıfının Devrimci Örgütlenmesi

Bu kriz, Türkiye’deki mevcut sistemin daha fazla baskı ve zorbalık dışında bir seçenek sunamayacağını gösteriyor. İşbirlikçi burjuvazi, en ufak bir seçim sürecini dahi yönetemeyecek bir kırılganlığa ulaşmış durumda. Ancak kalıcı ve adil çözüm, bir burjuva klikten başka bir burjuva klike geçmek değildir; işçi sınıfının ve halkın kendi örgütlülüğünü yaratması, bağımsız bir devrimci çizgide hareket etmesidir.

“Proletarya, kendi kurtuluşu için sadece kendi gücüne güvenmelidir.” – Josef Stalin

Bugün halkın iradesine yapılan saldırıya karşı durmak, seçimlere inanmak ve umut bağlamak anlamına gelmez. Burjuvazinin kendi iç mekanizmasını dahi çiğnediği bir dönemde, devrimcilerin işçi sınıfı ve halkın en geniş kesimleriyle buluşması ve mücadeleyi büyütmesi görevi birincildir. Halkın öfkesini soğutmaya çalışanlara karşı, mücadeleyi devrimci bir hatta kanalize etmek, devrimcilerin esaslı görevidir.

Bu yüzden, burjuva demokrasisinin canı cehenneme; ancak faşizme karşı işçi sınıfının ve halkın mücadelesi savunulmalı ve bu mücadele sosyalist devrim hattına bağlanmalıdır.

 “Kemalizm, faşizmin bir çeşididir.” – İbrahim Kaypakkaya: Bu bağlamda, mevcut sistemin faşist karakterini vurgulamak ve burjuva demokrasisinin aldatıcı maskesinide teşhir görevimiz var. Bugün İslamo-faşist saldırılar kemalistlere de yönelse, söz konusu sistem meselesine döndüğünde, Kemalistler son kertede burjuva çizgileri nedeniyle karşımızda ki kampta yani sömürü düzeni kapitalist kampta yerlerini alacaklardır. Gün yan yana olmayı gerektirsede, sonuçta hiç bir burjuva klike güvenmemeliyiz.

“Türkiye’de devrim, halkın devrimci savaşıyla mümkündür.” – İbrahim Kaypakkaya

İşçi sınıfının ve halkın kendi gücüne dayanarak mücadele etmesinin önemini vurgulamak için bu sözleri tarihimiz ve geleneğimiz için elzem bulmalıyız.

 “Devrimci şiddet, ezilenlerin kendini savunma hakkıdır.” – İbrahim Kaypakkaya 

Faşizme karşı mücadelede gerektiğinde devrimci şiddetin meşruiyetini savunmak için kullanılabilir. Sokak eylemleri bugün tepkiyi ortaya koymak için önemlidir, fakat Saray rejiminin emirleri kitlelere saldırı ve katliam yönünde geliştiğinde, ezilenlerin kendi öz savunmaları gelişmelidir. Hiç bir faşist ve barbar lider/sistem yenilgiyi barışçıl kabul etmez ve iktidarını kansız teslim etmez.

Türkiye halkları gezi direnişi sonrası, yine bir onurlu direnişle sınav vermekte. 

Devrimci hareketin bu karmaşık gündemlerde daha da büyük sınavla olumlu bir deneyim ve tecrübeyle karşı karşıya.

“Kurtuluş yok tek başına… ya hep beraber, ya hiç birimiz”.


Erkan Karakaplan – 25.03.2025

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑