Almanya’da Federal Parlamento Seçimi sona erdi | Cumali Yağmur
Almanya’da yapılan Federal Parlamento seçimleri sona ererken, geride telafisi zor birçok olguyu bırakmıştır.
Seçim sürecinde, göçmenler toplumun en büyük sorunu olarak gösterilmiş ve onların demokratik haklardan yoksun bırakıldığı bir ortamda seçim propagandaları yapılmıştır. CDU Genel Başkanı Friedrich Merz, aşırı sağcı AfD’nin de desteğiyle yasadışı göçü sınırlamaya yönelik beş maddelik bir programı Federal Parlamento’dan geçirmiştir. Federal Meclis’te yapılan oylamanın ardından göçmenler konusu hızla gündeme gelmiş, bu da toplumsal gerilimi artırmıştır.
AfD’ye karşı yüz binlerce kişi sokaklara dökülerek protesto gösterileri düzenlerken, mevcut hükümetin politikalarına örtülü bir destek verildiği izlenimi oluşmuştur. Seçim sürecinde Almanya’daki ekonomik kriz neredeyse hiç gündeme getirilmemiştir. Artan fiyatlar karşısında zorlanan emekliler, yalnız yaşayan kadınlar ve çocuklar, yaşam standartlarının altında bir hayat sürmek zorunda kalmıştır. İşsizlik oranının artmasıyla birlikte, devlet yardımlarıyla geçinen kesime yönelik kısıtlama öneren partiler de olmuştur.
Kira fiyatlarının hızla yükselmesi karşısında ev bulamayanlar, tepkilerini AfD’yi destekleyerek göstermiştir. Gelecek kaygısı taşıyan genç seçmenlerin de önemli bir kısmı AfD’ye oy vermiştir. Böylece, memnuniyetsiz kitlelerin desteğiyle AfD, Almanya’da ikinci büyük parti konumuna gelmiştir.
Dış politikada ise Almanya, ABD yanlısı bir tutum izleyerek Rusya karşıtlığını en üst seviyeye taşımıştır. Putin’in Ukrayna’ya saldırısı karşısında Almanya, Ukrayna’ya silah ve maddi yardım yapılmasını savunmuştur. Ancak aynı kararlılık, İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarında gösterilmemiş, Netenyahu’nun sivil halka karşı yürüttüğü operasyonlar yeterince eleştirilmemiştir. Almanya, geçmişindeki tarihsel sorumlulukların psikolojik baskısından kurtulamadığı için, soykırımlara karşı tutarlı bir tavır sergileyememektedir.
Sol Parti, Almanya’nın içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik istikrarsızlığı iyi değerlendirerek, özellikle genç seçmenlere inandırıcı vaatlerde bulunmuş ve yüksek oranda oy almayı başarmıştır. Ancak Sol Parti de seçim sürecinde, İsrail’in Filistinlilere karşı işlediği suçları yeterince gündeme getirememiştir.
Seçim sürecinde göçmen karşıtı politikalar, yalnızca Almanya ile sınırlı kalmamış, Avrupa Birliği ülkelerinde de yankı bulmuştur. AB ülkeleri, göçmenlere karşı daha katı tedbirler almaya başlamış, Fransa sınırlarını sıkı denetime almış ve sınır polislerinin sayısını artırmıştır. Ancak bu önlemler, iltica başvurularında kayda değer bir azalmaya neden olmamıştır. Göçmenler, her türlü riski göze alarak Avrupa’ya gelmeye devam etmektedir.
İngiltere, Calais yakınlarında sınır güvenliğini artırarak göçmenleri durdurmaya çalışırken, Fransa güney sınırlarının kontrolünü İtalya’ya devretmek istemektedir. İtalya ise Tunus ve Libya ile sınırlarını başka ülkelere devretme arayışındadır. Almanya da seçim döneminde iltica sayılarını azaltacağını açıklamış ve iltica başvurusu reddedilenleri hızla sınır dışı etmeye başlamıştır.
Fransa, göçmenler açısından Avrupa’nın en cazip ülkelerinden biri olmamakla birlikte, ülkede yeni bir kimlik tartışması başlamıştır. Almanya’da ise göçmen karşıtı söylemler ve entegrasyon politikaları çelişkili bir şekilde sürdürülmektedir.
Almanya’da bu seçim döneminde, göçmenler hiçbir zaman olmadığı kadar seçim malzemesi haline getirilmiş ve politikacılar savunmasız gruplar üzerinden propaganda yapmaktan çekinmemiştir. Oysa geçmişte, etik değerlere bağlı olarak, böylesi bir yaklaşımın yanlış olduğu görüşü daha fazla kabul görmekteydi.
Bu seçimlerde, yaklaşık 7 milyon göçmen kökenli seçmen sandık başına gitmiş ve oylarını kullanmıştır. Almanya’da seçimlere katılım oranı %83’ün üzerinde gerçekleşmiş ve yüksek bir katılım oranı sağlanmıştır.
Cumali Yağmur – 25.02.2025