Almanya Seçimlerinde sandıktan çıkan faşizm mi? | Perihan Baçaru
-Seçimlerden bir hafta önce de Avrupa Demokrat’a yazdığı yazıda, faşizm tehlikesine dikkat çeken yazarımız, seçimlerin aradın da detaylı değerlendirmede bulunuyor.
-Seçimde ortaya çıkan tablo her ne kadar beklenen bir sonuç olsa da, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya siyasi tarihinde ilk kez Nazi ideolojisini savunan faşist bir parti AfD, ikinci parti oldu…
Dünyanın en büyük üçüncü ekonomisine sahip olan Almanya’da, 23 Şubat Pazar günü gerçekleşen erken genel seçimlerin ardından ortaya çıkan tabloya göre, sağ kanatta muhafazakar parti CDU/CSU ve faşist parti AfD, sol kanatta ise Die Linke/Sol Parti seçimin kazananı olurken, sosyal demokrat parti SPD ve Yeşiller oy kaybına uğradı. Yüzde 5 barajını geçemeyen BSW ve FDP ise parlamento dışı kaldılar.
Almanya’da, 1987 seçimlerinden sonra ilk defa yoğun bir katılımın olduğu 23 Şubat seçimlerinde sandığa giden seçmen sayısı yüzde 82,5’e ulaştı. Kesinleşen sonuçlara göre, CDU/CSU yüzde 28,52, oylarını ikiye katlayan AfD yüzde yüzde 20,8, başbakan adayı Scholz’un partisi SPD yüzde 16.41, Yeşiller 11,7, Sol Parti yüzde 8,77 oy aldı. BSW ve FDP yüzde 5 barajını geçemedi.
Erkeklerin çoğunluğu muhafazakar ve aşırı sağcı partileri tercih ederken kadınların ise daha çok SPD, Yeşiller ve Sol Partiyi tercih ettiği ortaya çıkmıştır.
Koalisyon olasılıkları
Almanya’daki seçimlerin ardından tüm dikkatler, sandıktan birinci parti olarak çıkan Hristiyan Birlik Partisi CDU/CSU ve onun başbakan adayı Friedrich Merz’e çevrildi. Ocak ayında, mülteci yasalarının sertleştirilmesine yönelik mecliste sunduğu önergenin AfD oylarıyla kabul edilmesi, Merz’i sert eleştirilerin hedefi haline getirdi. Bunun üzerin seçim kampanyası boyunca AfD ile bir koalisyon kurmayacağını açıkça beyan etti. Bu nedenle şimdilik ufukta AfD ile koalisyon gözükmüyor. Ancak AfD’nin seçimlerde elde ettiği sandalye sayısı, parlamentoda sağ politikalarının etkisini artıracak bir denklem yaratmış durumda.
Matematiksel olarak CDU/CSU’nun Yeşiller Partisi ile bir koalisyon üçüncü bir parti olmadan mümkün değil. Sol Parti ile iş birliği ise ideolojik açıdan imkansız gibi duruyor.
Seçim sonucuna göre geriye SPD kalıyor. Scholz, her ne kadar yeni hükümette görev almayacağını belirtse de, SPD yönetimi Almanya’nın siyasi istikrarını korumak adına CDU/CSU ile koalisyon kurma sorumluluğunu almaya hazır olduklarını dile getirdiler. Sermayenin de talepleri bu yönde olduğu biliniyor.
Her ne kadar Merz AfD ile koalisyon kurmayacağını açıklamış olsa bile göç politikaları, mülteciler, iç güvenlik gibi konularda ideolojik olarak AfD’yle ne kadar yakın durduğunu seçim kampanyaları boyunca gösterdi. Bu da Merz’in hükümeti kurduğu taktirde, sert göç politikaları gibi AfD’nin etkisini hissettireceği alanlarda destek alabileceğini gösteriyor. Bu durum kurulacak koalisyonun işinin kolay olmadığını şimdiden yeni sorunlar yumağını beraberinde getirdiğini gösteriyor.
Sol Parti’nin başarısının sırrı!
Almanya’da ilk kez oy kullanan her beş gençten birinin seçtiği Sol Parti, Berlin’de birinci parti çıkarak önemli bir başarıya imza attı. Bu başarının ardında; seçim öncesine yürüttüğü geniş çaplı saha çalışmaları ve sosyal politikaları merkeze alan seçim kampanyaları yatıyor. Yaklaşık yedi yüz bin eve ulaşarak halkla yüz yüze temas kurması, yükselen hayat pahalılığı, yoksulluk düşük reel ücretler, yüksek konut kiraları gibi toplumsal sorunları öne çıkarması, seçmen nezdinde karşılık buldu. Göçmen ve mülteci düşmanlığına ve ırkçılığa karşı tutum alması, bu partiyi diğer partilerden ayıran önemli unsur oldu. Bu sonuç, sokakta örgütlenmenin bir hareketin hem görünür olması ve politikalarını tüm toplumsal kesimlere ulaştırması açısından hem de halkın gerçek sorunlarına eğilmenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi. Sosyal medya üzerinden yürüttüğü etkili kampanyalar özellikle genç seçmenler arasında tercih edilmesine neden oldu.
Ayrıca Sol Parti milletvekili Heide Reichinnekin, parlamentoda Merz’i AfD’yle iş birliği yapmakla suçladığı radikal çıkışı, kamuoyunda ciddi bir karşılık buldu. “Faşizme karşı direnmeye ve barikatlara” çağrısı, yüzbinlerce insanın sokaklara çıkmasına ve protestolarda yükselen sesin seçimlerde Sol Parti’ye oy olarak dönmesine neden oldu. Bu tablo, Almanya’da artan ırkçılığa ve faşist örgütlenmelere karşı gelişen rahatsızlığın ve antifaşist tutumun Sol Parti lehine bir eğilim yarattı.
Sol Parti’den altısı Kürt, toplam sekiz Türkiyeli adayın parlamentoya girmesi hem göçmenlerin sesinin mecliste daha güçlü duyulmasını hem de soldan yana muhalefetin güçlenmesini sağlayan önemli bir faktör olacak.
SPD ve Yeşiller Partisi’nin giderek sağa kayması, sınıf politikalarından uzaklaşıp, kimlik politikalarına yönelmeleri, NATO’nun savaş politikalarını savunarak militarist söylemleri öne çıkarmaları, savaş bütçelerini artırarak bu yükü halka yıkmaları, kapitalist sermayenin çıkarlarını koruyan politikalar izlemeleri, bu iki partinin ciddi bir oy kaybına neden oldu. Üçlü koalisyonun mülteciler ve sığınma hakkı konusunda AfD’nin oylarını alma derdiyle bu partinin kimi taleplerini yerine getirmeleri ise bu partinin politikalarının meşrulaşmasının yolunu açtı.
CDU/CSU ise işçilerin emekçilerin ve kadınların çıkarlarını gözeten bir parti değil. Kapitalist sermayenin çıkarlarını koruyan, muhafazakar, sağcı ve ırkçı bir parti. AfD’ye karşı oluşturulan “Güvenlik Duvarı” konusunda ne kadar tutarlı olacağı belirsiz.
Sol Partiden ayrılarak kendi ismi etrafında bir örgütlenmeye giden Sarah Wagenknecht’in partisi BSW savaş karşıtı söylemlerle dikkat çekse de göçmenler ve mültecileri seçim malzemesi haline getirmesi, sınırlardaki güvenliğin artırılması, mülteciler için “üçüncü ülke” gibi oldukça tartışmalı politikaları gündeme getirmesi başarısını engelledi.
Nazi hayranı AfD birinci parti
Seçimde ortaya çıkan tablo her ne kadar beklenen bir sonuç olsa da, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya siyasi tarihinde ilk kez Nazi ideolojisini savunan faşist bir parti AfD, ikinci parti oldu. Aslında sandıktan sadece bir siyasi parti değil, doğrudan faşizm çıktı. Hem de Hitler faşizmi gibi toplama kampları ve toplu katliamları ile dünya faşizmlerinin en vahşisi en acımasızı olarak tarihe geçen ve bu nedenle dünya kamuoyunda kaybettiği prestiji yeniden kazanmak amacıyla Nazi sembollerinin ve ideolojisinin “yasak” olduğu ülke olan Almanya’da.
Almanya’nın geçmiş tarihi nedeniyle faşizmin nasıl bir tehlikeli hal alacağını bilen süreci doğru okuyanlar seçim sonuçlarından derin endişe duyuyor. Postdam’daki gizli toplantıda ortaya çıkan sürgün planlarına, AfD’nin açık ırkçı ve radikal söylemlerine ve izlediği politikalara rağmen, bu partiyi hafife alanlar ise tehlikenin boyutunun halen farkında değiller.
AfD, özellikle Doğu Almanya eyaletlerinde bütün partileri geride bırakarak birinci oldu. Doğu ve Batı arasındaki refah eşitsizliği, mülteci alımına yönelik tepkiler, halkın sorunlarını çözmeyen mevcut üçlü koalisyondaki partilere olan güvensizlik, ekonomik alanda yaşanan sorunlara çözümsüzlük, hayat pahalılığı, Ukrayna Rusya savaşının uzaması AfD’nin yükselmesine neden oldu.
Almanya’nın doğusu yalnızca AfD’nin birinci parti çıktığı bölge değil, aynı zamanda PEGİDA’nın örgütlendiği, komplo teorilerinin en çok karşılık bulduğu, korona inkarcılığını ve aşı karşıtlığının en yüksek olduğu bölge. Bu tesadüf mü? Hayır değil.
İki Almanya’nın birleşmesinden sonra Doğu Almanya’nın geçmişinden dolayı sol, sosyalist, devrimci yapılanmalara tahammül edemeyen Alman devleti buralarda ırkçı, aşırı sağcı, faşist yapılanmaların örgütlenmesine göz yumdu.
AfD’nin yükselişi dünya genelinde ve Avrupa’da sağcı, ırkçı, faşist yapılanmaların ve örgütlenmelerin yükselmesine zemin yaratan koşullardan ayrı değil. Avrupa geldiği noktada maalesef faşist hareketlerin giderek örgütlendiği ve meşruluk kazandığı bir alana dönüyor.
AfD’nin oy oranının yükselmesinde kuşkusuz Alice Weidel’in sergilemiş olduğu performansı önemli bir rol oynadı. Göçmen ve mülteci karşıtlığını merkezine alan AfD, “tersine göç” (remigration) söylemlemini Elon Musk’ın desteğiyle daha da sertleştirdi. Weidel’ini ırkçı politikaları Avrupa ve dünya genelinde destek buluyor.
İtalya’nın ilk kadın başbakanı olarak tarihe geçen aşırı sağcı Melon’nin yardımcısı Salvini, AfD’yi “soldan gelen saldırılara ve yalanlara” karşı meydan okuduğu için tebrik etti. ABD başkanı Trump, seçim sonuçlarının hemen arkasından ”bugün harika bir gün” diye yorumladı, “AfD’ye oy verin” diyen Elon Musk ise sonuçlardan mutlu.
Almanya seçimleri Avrupa’da faşist hareketlerin daha fazla meşruiyet kazandığı ve uygun bir alan haline geldiği gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdi.
Irkçı, faşist hareketlerin yükselişinin durdurulup durdurulamayacağını ise antifaşist mücadelenin ve sokak mücadelesinin güçlenip güçlenmeyeceği belirleyecek.
Faşizme karşı etkili bir mücadele işçilerin, emekçilerin, kadınların, LGBTI artı bireylerin, göçmenlerin ve mültecilerin ortak örgütlenmesini sağlayacak güçlü bir antifaşist bloğa her zamankinden daha fazla ihtiyaç var.
Perihan Baçaru – 28.02.2025
Yazarımız Perihan Baçaru’nun seçimlerden bir hafta önce kaleme aldığı yazısı için tıklayın:
Almanya’da seçimler ve tehlikenin ayak sesleri! | Perihan Baçaru