Makaleler

Published on Mart 1st, 2025

0

Almanya Seçimleri ve mevcut durum | Hüseyin Şenol


• Tüm bu gelişmeler, sadece Almanya’da değil, dünyanın neresinde bulunursak bulunalım, bizlerin; emperyalizme, faşizme, sömürgeciliğe ve her türden gericiliğe karşı mücadelemizi daha da fazla yükseltmemiz gerektiğini gösteriyor…
• Almanya Seçimleriyle birlikte, Ukrayna ve Transatlantik ilişkiler de ülke ve dünya gündeminde önemli yer tutuyor…

Almanya’da koalisyonun dağılmasındaki en önemli etken, koalisyon içindeki partilerin aralarındaki farklılıkların artması ve krizle birlikte halk desteğinin azalması oldu. Özellikle trafik lambası koalisyonu olarak bilinen Sosyal Demokratlar (SPD), Yeşiller ve Hür Demokratlar (FDP) arasındaki ciddi görüş ayrılıkları, hükümetin istikrarını sarstı. Sonuç erken seçim oldu…

23 Şubat seçimlerine katılım oranı yüzde 84 civarında oldu. Bu oran, Almanya’nın birleşmesinden bu yana en yüksek katılım oranlarından biri olarak tarihte yerini aldı.

Göçmenler üzerinden ırkçılık

Kısaca; partilerin seçim çalışmaları ve aldıkları sonuçlar, beklendiği gibi gelişti

Yüzde 4,4 artışla yüzde 28,5 oy alan Hristiyan Birlik Partileri CDU-CSU, göçmenler üzerinden ırkçılığı körükleyerek bu başarıyı sağladı. Seçim programı, faşist partinin lideri Weidel tarafından “Programımızı kopyaladılar” diyerek, “doğru bir tespitte de bulunmuş oldu aslında.

Son ataklar da SPD’yi yüzde 16,4 (-9,3) ve Yeşiller’i yüzde 11,6 (-3,1) kurtaramadı.

Sol Parti’nin çıkışı: yüzde 80 civarında, yani yüzde 3,9 oranında artış sağlayarak yüzde 8,8 oranında oy aldı. Türkiyeli sosyalistler de hatırı sayılır destek verdi. Gregor Florian Gysi gibi eski Sol Partili bazı ünlü isimlerin ön plana çıkması ve yeni eş başkanlar Jan van Aken ile Ines Schwerdtner’in payı büyük bu gelişmede. Van Aken ile birlikte, özellikle partinin başbakan adayı olan Heidi Reichinnek bu seçimlerin en popüler ismi oldu. Almanya’da sosyalistler, “faşizmin iktidara gelme tehlikesi var” diyerek, oyunu ve desteğini burjuvazinin kanatlarından birine vermedi. Yani “Aman AfD gelebilir” diyerek burjuvazinin kanatlarından birine destek vermedi. İyi de oldu. Faşizmin güçlenmesinde iki kanadın da suçu büyük. Ki bana göre, faşist hareketin dizginleri devletin ve her iki kanadının elinde. Yani burada tutum, Türkiye’de son seçimlerde sosyalistlerin çoğunun almış olduğu “hatalı tavır” gibi bir duruş olmadı. Seçimler öncesi ben de burjuvazinin düzen partilerine değil, sosyalistlere destek ve oy çağrısında bulundum.

Maliye Bakanı Christian Lindner FDP, yüzde 4,3 (-7,1). “Koalisyonu dağıtan adam” olarak da cezalandırılan Lindner, aktif siyasetten çekildiğini açıkladı.

Hayal kırıklığının adı: Yeşiller

Yeşiller (Bündnis 90/Die Grünen), aldıkları tüm bakanlıklarda eleştirildi. Bence de, Başbakan yardımcılığının yanı sıra Ticaret ve İklim Bakanlığı görevini de sürdüren Robert Habeck, iklim aktivistlerini ağır dille eleştirdi ve aynı dozajda da onlardan yanıt aldı. Savaş bakanı gibi görev yapan Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un feminist dış politikası da başarısız oldu. Politikasında feminizmden eser yoktu. Tarım Bakanı Cem Özdemir de halk tarafından başarısız bulundu. Baden-Württemberg Eyalet Başbakanlığı’na adaylığı partisince daha önceden onaylanan Özdemir’in de bu durumda şansı daha da azaldı. Habeck, parti üst yönetiminde yer almayacağını dillendirirken, Baerbock’tan net bir açıklama gelmedi. Yani durumu açık… Baerbock, maalesef seçimler sonrası da savaşın devamından yana açıklamalarına devam ediyor.

Başbakan Olaf Scholz da politikanın tüm alanlarında başarısız notlar aldı. Seçimlerden kısa bir süre önce göçmen politikasında o da sağa kaydı. Seçimlerde büyük başarısızlıkla çıkan Scholz’un politik yaşamına nasıl devam edeceği veya edemeyeceğini tahmin etmek zor değil. SPD ve Yeşiller, verdikleri seçim vaatlerinin gerçekleşmemesinin en büyük nedenini Ukrayna Savaşı olarak gösterdiler. Ama savaşa karşı bırakın karşı durmayı, bizzat devamına hizmet eder pozisyonda oldular. Ve zamanla, böyle bir gerekçenin de halk tarafından inanırlılığı sürekli düşüş gösterdi.

Faşistlerin yükselişi

Sosyal medyayı çok iyi kullanan faşist parti AfD, Almanya’nın doğusunda dediğimiz eski Demokratik Almanya (DDR) topraklarında birinci parti olarak çıktı. yüzde 32 ila yüzde 38 civarında birçok bölgede oy alan faşistler, 5 eyalette birinci parti oldu. Son bıçaklı ve otomobilli insanlık dışı saldırılar AfD’nin ekmeğine yağ sürdü. Sadece AfD’nin değil, Hristiyan Demokratlara da yaradı bu durum. Türkiyeli çok sayıda seçmenin de “mülteci” düşmanlığından dolayı bu ırkçı partiye oy verdikleri de biliniyor. AfD, göçmen düşmanı, neonazilerin örgütlediği Batının İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar (Pegida) ve Kimlikçiler Hareketi (Generation Identity) içinden gelenlerle, devamı olarak daha güçlendi. Ki bu örgütlenmelerin, AfD içinde örgütlenmesi boşuna değildi. Reel sosyalizmin çökmesi sonrası Doğu’da faşist hareketlerin güçlenmesi çok hızlı gelişti. Sadece Almanya’da değil, diğer ülkelerde benzeri hareketler güçlü çıktı. Reel sosyalizmin de günahsız olduğunu söyleyemeyiz bu konuda. Bu ülkelerde yıkım sonrası “Sosyalistlerin” gücü çok hızlı eridi.

X’in patronu, Trump’un dostu Elon Musk’un etkisi de unutulmamalı. Özellikle faşist parti AfD’ye desteği büyük oldu.

Bu alandaki diğer önemli bir gelişme de çok sayıda Türkiyeli’nin de bu faşist harekete destek ve oy vermesi oldu. Özellikle, mültecilerden rahatsız olan ve onlara karşı düşmanca tavır sergileyen bu kesim maalesef “sol” çevrede de bol miktarda var.

SPD ve CDU, birbirlerine mecburlar

Göçmen sorunu, savaş sorunu ve konut sorunu seçim gündeminin en üstlerinde yer aldı.

Seçimlerin arifesinde Almanya’nın kara sınırları bir 6 ay daha kapatıldı. SPD’li Başbakan Olaf Scholz ve onun İçişleri Bakanı Faeser bunu gururla paylaştı her yerde. Ama bu kapama da onları kurtaramadı.

Koalisyon ne olur? Büyük olasılıkla CDU/CSU ve SPD arasında olur. Hatta kesin gibi bu olasılık. Hristiyan Birlik Partilerinin başbakan adayı Friedrich Merz şimdilik ırkçı parti AfD ile koalisyona cesaret edemez. Ki çok da gerek yok, gücü iyice düşen SPD ile daha rahat anlaşır. SPD’nin de eli oldukça zayıf olacak bu görüşmelerde.

2 milyon 469 bin civarında oy alan BSW yüzde 4,97 oranında kaldı. Büyük şok yaşayan ve 13 bin 400 oyla Meclis’e giremeyen Sahra Wagenknecht’in kurduğu ve adını verdiği Birlik, Bündnis Sahra Wagenknecht (BSW), seçimlerin hemen ertesinde hukuki yola başvuracağını açıkladı. BSW’nin güçlenmesinden rahatsız olan Yeşiller, sonuçta bu grubun meclise girememesi nedeniyle koalisyonda olma şansını yitirdi sayılır.

CDU/CSU ve SPD temsilcileri arasında dün yapılan ilk ön görüşme, Federal Meclis yakınındaki Jakob-Kaiser Haus adlı binada gerçekleşti.

Hızlı başlanan açıklamalar sonrası gerçekleşen görüşmeye, her iki taraftan parti liderleri de dahil 9’ar kişi katıldı.

Koalisyon Hükümetinin paskalya bayramına kadar kurulması bekleniyor.

19 Türkiyeli de Meclis’te

19 Türkiyeli Federal Meclis’e girdi. Geçtiğimiz dönemde 18 idi. 3 milyon civarındaki Türkiyeli, Almanya nüfusunun yüzde 3,5’unu oluşturuyor. Toplam 630 milletvekili var. 22 olması daha adil gibi görünse de, 19 da fena sayılmaz.

Türkiyeliler, diğer göçmen topluluklarına oranla politikada daha aktif yer alıyor. Türkiyelilerin sadece yüzde 50’sinin civarının Almanya vatandaşı olduğunu da unutmamak gerekir. Kanayan bir yara olan, burada vatandaş olmayanların seçme ve seçilme hakkı ayrıca tartışılmalı.

Diğer göçmen topluluklarla birlikte Türkiyeliler de “azınlık” statüsünde sayılmalı ve her alanda hak ettikleri oranda yer almalıdır. Tüm meclislerde ve kurumlarda… Almanya nüfusunun yüzde 25’inin üzeri göçmen kökenli olmasına rağmen, 630 milletvekilinden sadece 41’i, yani Meclisin sadece yüzde 6,5’i göçmen kökenli.

Zor dönem başlıyor

Muhafazakar CDU/CSU, gelecek genel seçimleri ve öncesinde eyalet ve yerel seçimleri de düşünerek, ana muhalefet partisi konumuna gelen Almanya İçin Alternatif (AfD) nedeniyle daha sağ, hatta daha ırkçı politikalar izleyeceği kesin.

Özellikle başta sığınmacılar olmak üzere tüm göçmenlerin işi zor olacak. Yani iktidarın olası iki partisi de daha muhafazakar ve gerici politika izleyecek. Sertleşme onlar açısından kaçınılmazmış gibi görünecek.

Göçmenleri zor bir dönem bekliyor

Seçimler sonrası göçmenleri zor bir dönem bekliyor. Zaten kesintiye uğrayan uyum çalışmaları daha kısıtlanacak, bu çalışmalara ayrılan eleman ve kaynak daha da azaltılacak. Maalesef, entegrasyon alanındaki çabalar yeterli desteği görmeyecek..

Göçmen düşmanlığı artarak devam edecek. Daha geçtiğimiz günlerde, seçimler sonrası bir uçakla Almanya’ya getirilen Afgan mültecilerin getirilmesine tepki büyük oldu. Ki bunlar, Alman devleti için orada hizmet veren kişiler ve yeni dönemde Almanya’ya getirilme sözü verilmişti. Daha binlercesi sırada bekliyor.

Irkçılık ve seçim yatırımı

Mülteci düşmanlığı ve ırkçılığın seçim yatırımı olarak kullanıldığı ortam, hem iktidarda hem de muhalefette daha güçlü olacak. Yabancı düşmanlığında yarışacaklar. Ekonomik durgunluk ve krizin günah keçisi olarak göçmenler gösterilecek. Almanya dışındaki Batı Avrupa ülkelerindeki muhafazakar ve faşistlerden destek açıklamaları geldi Merz’e. İtalya Başbakan Yardımcısı ırkçı Matteo Salvini, hemen açıklama yaparak, Merz’in mültecilerle ilgili verdiği seçim vaadini unutmamasını belirtti. Yani “sınırdışı” uygulamalarının hemen ve çok hızlı bir şekilde uygulanması gerektiğini vurguladı.

CDU, antifaşist kurumlar üzerinde de baskıyı artıracak. Hemen seçimler sonrası CDU’lu politikacıların, kurumlara yapılan Avrupa Birliği (AB) desteklerinin gözden geçirilmesi istemesi de yapacaklarının sinyalini veriyor. Bu kurumlar arasında, son yıllarda faşistlere karşı aktif mücadele veren “Oma’s gegen Rechts” (Sağa Karşı Büyükanneler) adlı kurum da bulunuyor.

Yeşil hayal kırıklığı

İktidarda “değişen” Yeşiller’in zayıflayan durumu, onların oylarına da yansıdı.Bana göre, aldıkları bu oy oranı bile çok. Yeşiller artık eskisi gibi ilgi alana olamayacak ve iktidardaki ikiyüzlülükleri sürekli yüzlerine vurulacak.

Yeşiller artık eskisi gibi ilgi alanına olamayacak ve iktidardaki ikiyüzlülükleri sürekli yüzlerine vurulacak.

Faşizme karşı protestoların yükselişi

Diğer bir önemli gelişme ise şudur: 2023’ün son aylarında ortaya çıkan, “Remigration” (zorla tersine göç) ifadesinin dillendirildiği ve AfD’li faşistlerin de katıldığı gizli toplantı sonrası Almanya’da milyonlar sokağa çıkmış, faşizmi lanetlemişti. Durulan protestolar, seçimlerden kısa bir süre önce CDU’nun parlamentoya sunduğu öneriye AfD’nin de destek oyu vermesi nedeniyle yine tüm Almanya’da toplamda milyonlarca insan meydana çıkarak bu işbirliğini protesto etti.

Protestolar, son ana kadar devam etti. Ancak AfD’nin aldığı başarıya rağmen, sokağa çıkılmaması da ayrı bir gerçeklik.

Bu gerçeklik, önümüzdeki dönem faşistleri daha cesaretlendirecek. CDU’nun liderinin, bu protestoların kendilerini izledikleri politikadan alıkoyamayacağı şeklindeki açıklaması da bunun göstergesidir.

Türkiye ile ilişkiler ve insan hakları

Önceki Merkel iktidarı gibi, Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Liberaller tarafından yürütülen son koalisyon hükümeti ve Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier dahil olmak üzere, AKP yönetimindeki Türkiye ile sıkı işbirliğine devam edildi. İnsan hakları konusu Almanya’nın ilgi alanına pek girmedi. Ciddi bir dillendirme bile olmadı.

Rusya-Ukrayna krizi ve Almanya’nın aavaş politikası

Ukrayna konusunda Almanya, tam anlamıyla savaşın uzamasını isteyenler arasında yer alarak, silah ticaretini artırma yolunu seçmiştir. Bana göre, Rusya emperyalizmi ile Batı Avrupa ve ABD emperyalistleri arasında olan bu savaş, bilinçli olarak uzatılmış ve uzatılmaktadır. Bu durum, Rusya’nın haksızlığını ortadan kaldırmaz. Ama sonuçta, en azından bu bölgenin artık savaş ortamı olmasından kurtulunması gerekiyor emperyalistlere göre; çünkü yeteri kadar kar sağlamış oldular. Yeni savaş bölgeleri lazım.

Almanya ve genel olarak Batı Avrupa’da kamuoyunun savaşa desteği sürekli düşüyor. Ukraynalılara sempatiyle yaklaşım yerini hoşgörüsüzlüğe, rahatsız olmaya bırakıyor.

Ukrayna bittiğinde, sömürgeci Sırbistan’ın eski sömürgesi Kosova’ya saldırması Rusya tarafından kışkırtılabilir. Donald Trump’ın, Panama, Kanada ve Gazze çıkışlarına yenileri eklenebilir ve ciddi bir hal alabilir. ABD’nin de bastırmasıyla Ukrayna için farklı bir yol izlenebilir ve hatta Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy bir türlü devre dışı bırakılabilir. Ki ilk sinyallerini görüyoruz.

Dün Beyaz Saray’da Trump tarafından ağırlandığında ağır dille azarlanan Zelenskiy’in durumu daha da zora girdi. İşbirlikçisi olduğu emperyalistlerin başında gelen savaşın baş kışkırtıcılarından ve bu durumda bile silah ticaretinden milyarlar kazanan gerçek suçlulardan biri olan ABD’nin, Zelenskiy’i tek başına suçlu ilan etme ihtimali, dünkü buluşmada da net olarak görüldü.

Zelenskiy, en büyük efendisi ABD emperyalizmi tarafından, kameralar karşında ağır bir şekilde aşağılandı.

Atlantik Ötesi ilişkilerde gerginlik

Transatlantik, yani Atlantik Ötesi ilişkilerde de gerginlik ve restleşme sürecek. Trump ile yeni bir süreç başladı ve ben bu konuda çok net bir şey söyleyebilecek durumda değilim ama artık Atlantik ötesi ilişkiler, “emperyalistler arası rekabeti” daha da artıracak, daha doğrusu daha net gösterecek. NATO toplantısındaki gerginlikler de gidişatın bu yönde olacağını gösterdi. Çin gerçeği de ayrı bir sorun!

“Emperyalizm sürekli kriz ve savaştır” gerçeği de bir kez daha kendini net olarak gösteriyor. Ve önümüzdeki dönem daha derin krizler bekliyor dünyayı. Emperyalist saldırganlık, kendi aralarındaki rekabeti de artırıyor ve daha büyük savaşlara zemin hazırlıyor.

Özellikle bu alandaki, özellikle emperyalistler arası vergi savaşları, farklı krizleri de tetikleyecek tehlikeli bir gelişim sergiliyor.

Türkiyeliler olarak, aylardır ve son olarak da seçimlerden birkaç gün sonra, önceki gün  gelen PKK lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısına odaklandık. Bu konuda daha önceleri de görüşümü yazmıştım. Beklemediğimden çok farklı gelişen duruma ilişkin de önümüzdeki günlerde yazmaya devam ederiz ama, biraz farklı düşünsem ve endişe taşısam da şimdiden belirteyim: Elbette barış!

            Tüm bu gelişmeler, sadece Almanya’da değil, dünyanın neresinde bulunursak bulunalım, bizlerin; emperyalizme, faşizme, sömürgeciliğe, savaşa ve her türden gericiliğe karşı mücadelemizi daha da fazla yükseltmemiz gerektiğini gösteriyor.

            Mücadeleye devam…


Hüseyin Şenol – 01.03.2025

Tags: , , , , , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑