Makaleler

Published on Kasım 6th, 2025

0

Bilinmezin kalkanları… | Erkan Karakaplan


Bilinmezin kalkanları: kozmik tehditlerden toplumsal kutsallığa insanlığın koruma stratejileri

​İnsanlık tarihi, doğanın ve kozmosun öngörülemez güçleri karşısında sürekli bir adaptasyon ve anlamlandırma mücadelesidir. Gerek 41.000 yıl önceki manyetik bir fırtına olsun, gerekse toplumsal normların dışında kalan bir bireyin durumu; her iki senaryoda da insan, kırılganlığa karşı bir kalkan inşa etme ihtiyacı duymuştur. Bu kalkanlar bazen fiziksel bir tedbir (mağara yaşamı), bazen de mistik ve inançsal bir koruma mekanizması (kutsiyet atfetme) şeklinde ortaya çıkar.

​Birinci kalkan: Laschamps gezintisi ve fiziksel adaptasyon

​Yaklaşık 41.000 yıl önce yaşanan Laschamps Gezintisi adlı kısa süreli jeomanyetik bozukluk, atalarımızın karşılaştığı en büyük kozmik tehditlerden biriydi. Dünya’nın manyetik alanı, normal gücünün %10’unun altına düşerek gezegenimizin koruyucu kalkanı olan manyetosferi zayıflattı.

Zayıflayan manyetik alan, UV radyasyonu başta olmak üzere, Dünya yüzeyine ulaşan radyasyon seviyelerini ciddi ölçüde artırdı. Erken dönem insanlar (Homo Sapiens ve Neandertaller) için yanık, göz hasarı ve genetik mutasyon riski yükseldi. Normalde sadece kutuplarda görülen kuzey ışıkları (Aurora) ise, Akdeniz gibi güney enlemlerine kadar inerek tehdidin görünür bir sembolü haline geldi.

Arkeolojik kanıtlar, atalarımızın bu görünmez tehdide karşı adaptasyon stratejileri geliştirdiğini gösterir. En çok etkilenen Anadolu bölgelerinde şu çarpıcı artışlar gözlemlenmiştir: 

• ​Mağara Yaşamı: Fiziksel bir sığınak olarak mağara kullanımının artması.

• ​Dikilmiş Giysiler: Deriden yapılmış, cildi radyasyondan koruyan terzilik ürünü giysilerin yaygınlaşması.

• ​Okr Pigmentleri (Astar Boyası): Sembolik anlamının yanı sıra, ilkel bir güneş kremi işlevi görerek cildi UV ışınlarından korumaya yardımcı olan okr pigmentlerinin kullanımında belirgin artış.

​Bu dönem, insanlığın bilinçli risk yönetimi ve teknolojik adaptasyonun en erken örneklerini sunarak, gelecekteki benzer kozmik olaylar için bir rehberlik rolü üstlenmektedir.

​İkinci kalkan: Dersim’de mistik kutsiyet ve toplumsal koruma

​Fiziksel dünyadan soyutlanıp toplumsal düzleme indiğimizde, Dersim coğrafyası, kırılganlığa karşı geliştirilen bambaşka bir koruma mekanizması sunar: Akıl sağlığı yerinde olmayan bireylere (“deli” olarak adlandırılanlara) atfedilen mistik kutsiyet.

​Dersim’in Alevi-Kızılbaş inancıyla şekillenen toplumsal yapısında bu bireylerin dokunulmazlık ve ayrıcalık sahibi olması, kozmik tehditler karşısındaki fiziksel kalkanlar kadar güçlü, ancak manevi temelli bir koruma sistemidir.

​Kutsiyetin ardındaki dinamikler: anlamlandırma ve kapsama

Alevi İnancında “Hak Ehli” ve Mistik Algı: Delilik hali, maddi dünyanın kaygılarından arınmışlık ve “Hakk’a daha yakın” olma şeklinde yorumlanır. Bu bireylerin, ilahi bir aşkın ağırlığı altında olduğu veya sırlara vakıf olduğu düşüncesi, onları Ermiş potansiyeline sahip kutsal varlıklar katına çıkarır.

 Onlara zarar vermek, “Hakk’ın Misafiri” ne karşı gelmek olarak görülür. Kötü davrananların ilahi bir ceza ile karşılaşacağı inancı, toplumsal bir otokontrol mekanizması oluşturarak en savunmasız bireyin bile dokunulmazlığını garanti altına alır.

Savunmasız oldukları bilinciyle, onlara bakmak ve ihtiyaçlarını karşılamak, toplumsal vicdanın ve inançsal bir yükümlülüğün parçasıdır. Bu hizmet, aynı zamanda manevi bir ibadet ve sevap kapısı olarak kabul edilir.

​Birleştirici sonuç: İnsanlığın kalıcı direnci

​Laschamps Gezintisi’nin mağara duvarları ve okr boyaları ile Dersim’deki mistik kutsiyet geleneği, insanlığın temel bir özelliğini gözler önüne serer: Kırılganlığı bir güç kaynağına dönüştürme yeteneği.

​Atalarımız, radyasyon tehdidine karşı cüretkar bir şekilde adapte olurken; Dersim’deki toplum, akıl sağlığı yerinde olmayan bireyin kırılganlığını inançsal bir kutsiyetle sarmalayarak, onu toplumsal hiyerarşinin en tepesine yerleştirmiştir. Her iki durumda da insan, bilinmeyeni ve tehditkar olanı, hayatta kalma, koruma ve anlamlandırma stratejileriyle kuşatmış ve bu direnci, kültürel ve biyolojik mirasının ayrılmaz bir parçası haline getirmiştir.

​Bu iki farklı kalkan, insanlığın hem pragmatik (fiziksel adaptasyon) hem de manevi (kutsallık atfetme) boyutlardaki sonsuz yaratıcılığının ve dayanışma ruhunun kanıtıydı. 

Bu vesileyle bizlerde Avrupa’ya göç edenler olarak bu tarihsel olarak süzülen kültürü devam ettirilmekle hükümlüyüz. 

Hükümlüyüzde, çevremizi kapitalizmin kültürüyle sarmalayan asalak, uyanık, sahtekar ve varlıklı olmayı en yakınındakini dolandıranlarla çevreleniyoruz. Toplumsal ahlaki çöküş her alanda gerçekleşiyor.

Günümüz düzenin gerçekliği maalesef bu yönde. O saf ve temiz kutsallık atfeden kültürden, günümüz ahlaki çöküşe her alanda hızlı bir geçiş var maalesef. Fazla uzağa gitmeye gerek yok, bir etrafınıza ve çevrenize, yani en yakın gördüklerinize bakmanız yeterli. Yine toplumsal örgütlenmelerin tepelerinde ki kişiliklere bakın ve 41 bin yıllık koruma ve kutsiyetten çıkan sonuca ve gelişmişliğe hayredin. Çağımız da ermişlerin yerine, deli soytarıların, dolandırıcıların, sahtekarların ve samimiyetsizlerin yönlendirme alanlarını işgal ettiği ve kutsandığı zamanlar maalesef…

Yinede insanlık her kötülüğe bir zırh oluşturarak kendisini ve doğasını koruyacaktır diye düşünüyorum.


​Erkan Karakaplan – 06.11.2025

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑