Bavulu toplayıp kaçmak, mücadeleden vazgeçmektir | Cumali Yağmur
Almanya’da AFD’nin yükselişinden endişe duyan birçok göçmen, geleceği hakkında kaygı taşıyor. Bu korku göçmenler açısından oldukça doğal ve ciddiyetle ele alınması gereken bir meseledir. Ancak bu korkularla başa çıkmanın en doğru yolu, tarihten dersler çıkararak geleceğe hazırlanmak ve mücadeleyi elden bırakmamaktır.
Tarih ile yüzleşilmediği sürece, geçmişte yapılan hatalardan da ders çıkarılamaz. Bugün yalnızca göçmenler değil, birçok Alman da AFD’nin iktidara gelmesi durumunda ülkeyi terk etmeyi düşünüyor. Nazi Almanyası döneminde de benzer bir durum yaşanmış, birçok Nazi karşıtı akademisyen ve aydın ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştı. Bunlardan bazıları Türkiye’ye sığınmış, Türk üniversitelerinde görev alarak bilimsel gelişmeye katkı sunmuşlardı. Hatta Hitler, o dönemin Türkiye’sine mektup yazarak bu profesörlerin üniversitelerde çalıştırılmamasını istemişti. Ancak Türkiye, bu isteğe rağmen akademisyenlere üniversitelerde görev verme kararı almıştı.
Benzer şekilde Willy Brandt da Nazi zulmünden kaçıp Norveç ve İsveç’e sığınmış, gazetecilik yaparak hayatını sürdürmüş, savaşın ardından Almanya’ya dönmüştür.
Göçmen Direnişinin Tarihsel Kökleri
1910’lu yıllarda Karadeniz ve Anadolu’dan Hamburg’a gelen 3.000-4.000 işçi, limanlarda ve ambarlarda çalışmaktaydı. 1918-1919 yıllarında Hamburg’da Spartakistler ve diğer sol grupların başlattığı ayaklanmalarda, bu işçiler kötü çalışma ve yaşam koşullarını protesto etmek için barikatlara katıldılar. İsimleri arşivlerde geçmese de verdikleri mücadele belgelenmiştir.
Aynı dönemde Dr. Nazım Bey ve Şefik Hüsnü Deymer gibi Türk entelektüeller de Spartakist hareketle ilişkiliydi. Deymer, Reichstag yangını sonrası Naziler tarafından tutuklanmış, altı ay sonra serbest bırakılmıştır. Komintern kaynaklarına göre Nazilerden kaçarak kurtulmayı başarmıştır.
1933-1945 yılları arasında Almanya’da yaklaşık 1.000 Türkiyeli öğrenci bulunuyordu. Bir kısmı Nazi baskılarına karşı diğer yabancı öğrencilerle birlikte direniş grupları kurdu. Nazım Hikmet’in kuzeni Oktay Rıfat da Almanya’da öğrenciyken Nazi karşıtı direnişe katılanlardandır. Dresden öğrenci yurdunun bombalanması sonucu iki Türk ve üç İranlı öğrenci hayatını kaybetmiş, sağ kurtulan Rahmi Olgun, arkadaşlarını anarken gözyaşlarını tutamamıştır.
1917’de Berlin’e öğrenci olarak gelen Muammer Türksagol, kimya öğrenimi görürken Hitler gençliği tarafından Münih’teki bir toplantıya konuşmacı olarak davet edilmiştir. Toplantıda Türkiye’nin Ermenilerle ilgili politikalarının örnek alınacağı söylenmiş, ancak Türksagol bu toplantıya katılmayı reddetmiştir. Kitabında Ermeniler hakkında tartışmalı ifadeler kullansa da Nazi propagandasına doğrudan alet olmayı kabul etmemiştir.
Bugüne Dair Dersler ve Çağrı
Geçmişte faşizme karşı verilen mücadelelerden ilham alınmalı ve günümüzde yükselen ırkçılığa, milliyetçiliğe ve yabancı düşmanlığına karşı güçlü bir duruş sergilenmelidir. Avrupa’da 15 milyondan fazla göçmen yaşıyor. Bu toplulukların yalnızca kendi içlerinde değil, yaşadıkları ülkelerin halklarıyla birlikte ortak örgütlenmeler kurmaları gerekiyor.
Mücadele etmekten kaçmak çözüm değildir. Taktik geliştirip örgütlenmeli, gecikmeden harekete geçilmelidir. Avrupa’daki mevcut göçmen örgütlerinin günümüz koşullarını yeniden değerlendirip, AFD gibi faşist yapılar karşısında nasıl bir örgütlenme ve mücadele yöntemi izlenmesi gerektiği üzerinde çalışması şarttır.
Almanya Başbakanı Friedrich Merz’in göçmenleri “şehir görüntüsünde bir sorun” olarak nitelendirmesi, toplumu ikiye bölmüş ve göçmenlerin Almanya’da istenmeyen bir topluluk olarak görülmesine yol açmıştır. Bu söylemler, toplumda derin yaralar açmakta, birçok göçmenin “bu ülkede kalıcı olabilir miyim?” sorusunu sormasına neden olmaktadır.
Yeni Bir Mücadele Zamanı
Tüm zorluklara rağmen, yaşadığımız ülkelerde yeni mücadele ve örgütlenme modelleri üzerine düşünmemiz gerekmektedir. Irkçılığa, milliyetçiliğe ve yabancı düşmanlığına karşı, Avrupa’nın hangi ülkesinde yaşıyorsak o ülkenin ilerici güçleriyle birlikte mücadele yolları geliştirmeliyiz.
Gelecek kuşaklara karşı da sorumluluğumuz olan bu mücadelede geç kalmadan harekete geçmeliyiz. Şimdi, birlikte düşünmenin, örgütlenmenin ve harekete geçmenin tam zamanı.























































