Avrupa düşmanlığıyla göçmen sorunları çözülmez | Cumali Yağmur
Türkiye’deki sağcı siyasetçiler ve medya, Avrupa’yı hedef tahtasına koyarken, Avrupa’daki göçmenlerin sorunlarının çözümünü de yıllardır erteliyor. Milliyetçi manipülasyonlar, hak aramayı engelliyor.
Türkiye’deki sağcı politikacılar ve onlara eşlik eden medya, Avrupa ve özellikle Almanya ile ilişkilerde beklentileri karşılanmadığında agresif bir tutum sergilemeyi alışkanlık haline getirmiştir. Örneğin Almanya’nın vize politikası eleştirildiğinde hemen “Biz de onlara vize uygularız” çıkışı yapılmakta, karşılıklı ilişkiler daha da çıkmaza sokulmaktadır. Ancak Türkiye’nin hâlâ Avrupa Birliği’nin ortak pazar üyeliği için gerekli şartları yerine getirmediği gerçeği çoğu zaman göz ardı edilmektedir.
Bu siyaset tarzı, sorunları diplomatik yollarla, sabır ve uzlaşıyla çözmek yerine bağırıp çağırarak çözülebileceğine inanan bir yaklaşımı temsil ediyor. Bu çıkışlar sadece Türkiye’de değil, Avrupa’daki göçmenler üzerinde de olumsuz etkiler bırakıyor.
Göçmenleri hedef saptırmaya yönlendirmek
Avrupa’daki Türkiye kökenli göçmenler, sık sık Türkiye’deki sağcı politikacılar tarafından yaşadıkları ülkenin politikacılarına karşı kışkırtılıyor. Göçmenlerin kendi sorunlarından uzaklaştırılarak “dış mihraklara” yönlendirilmesi, milliyetçi reflekslerin sömürülmesiyle mümkün oluyor. “Bizans oyunları” tabiriyle özetlenebilecek bu manipülasyonlar, göçmenleri kendi sorunlarını unutturacak şekilde başka gündemlere yönlendirmeyi hedefliyor.
Tayyip Erdoğan’ın Almanya’daki rafların boş olduğu ve insanların yoksulluk çektiği yönündeki açıklamaları ile Almanya’nın Türkiye’yi kıskandığı iddiaları da bu manipülasyonun bir parçası. Oysa gerçekler bu tür açıklamaların tam tersini gösteriyor. Sağcı gazetecilerin Almanya’daki domates fiyatını 20 avro gibi absürt bir düzeyde göstermesi, yalnızca kamuoyunu aldatmaya yönelik bir çabadır.
Göçmenlerin sorunları neden çözülmüyor?
Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenler, ne yazık ki yıllardır kendi hakları ve sorunları etrafında yeterince örgütlenememiştir. Bunun en büyük sebeplerinden biri de Türkiye’deki sağcı siyasetçilerin ve medya organlarının bilinçli yönlendirmeleridir. Göçmenlerin vatan özlemi, dini hassasiyetleri ve kimlik bağlılıkları, bu yönlendirmeler için elverişli bir zemin oluşturuyor.
Sağcı politikacılar göçmenlerin kendi yaşadıkları ülkenin sorunlarına odaklanmalarını, yerel toplumsal yapıya entegre olarak hak arama mücadelesine katılmalarını teşvik etmiyor. Tam tersine, göçmenlerin aidiyetlerini kullanarak onları yıllardır Türkiye siyasetine angaje etmeye çalışıyorlar. Böylece göçmenler Avrupa’daki sorunlarını konuşamaz hale geliyor, bölünüyor ve edilgenleşiyor.
Kurumsal yapıların etkisi: Konsolosluklar ve DİTİB
Türkiye’nin yurt dışındaki diplomatik temsilcilikleri de çoğu zaman aynı anlayışı sürdürüyor. Bugün Türkiye’deki iktidarla uyumlu olmayan bir ismin büyükelçi ya da konsolos olarak atanması neredeyse imkânsızdır. Bu temsilcilikler, Avrupa’daki göçmen topluluklarının kendi sorunları etrafında birleşmelerini ve örgütlenmelerini engelleyen politikaları bilinçli şekilde uygulamaktadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı olan Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) ise dini alan üzerinden benzer bir kontrol işlevi görmektedir. Her ne kadar dışa dönük olarak hükümetten bağımsız ve liberal bir görüntü verilse de, DİTİB doğrudan Türkiye hükümetinin çizdiği doğrultuda hareket etmektedir. Bugün Türkiye’de iktidarda AKP-MHP ittifakı varsa, DİTİB de bu ittifakın siyasi çizgisine bağlı olarak faaliyet yürütmektedir.
Kürt ve Türk göçmenler nasıl bölünüyor?
Sağcı politikacılar, Türkiye’de toplumu böldükleri gibi Avrupa’daki Kürt, Türk ve diğer azınlık grupları da bölmeye çalışıyor. Son 50 yılda Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkiye kökenli göçmenler, bu bölme politikalarının hedefi olmuştur. Göçmenler; dil, mezhep, etnik kimlik ve politik görüş temelinde ayrıştırılmış, birlikte hak arama imkânları elinden alınmıştır.
Oysa Avrupa’daki göçmenlerin, hangi etnik kökenden ya da siyasi görüşten olurlarsa olsunlar, ortak sorunları vardır: Ayrımcılık, dışlanma, vatandaşlık hakları, çalışma hayatındaki eşitsizlikler ve eğitimde fırsat adaletsizliği gibi konular. Bu sorunlara karşı ortaklaşarak mücadele etmek yerine, sürekli Türkiye’deki kutuplaşmaların Avrupa’ya taşınması göçmen toplumun elini zayıflatmaktadır.
Geç olmadan gerçekler görülmeli
Bugün artık herkesin durup düşünmesi gereken bir eşiğe gelinmiştir. Avrupa’da doğan ve büyüyen genç kuşaklar, bir gün dedelerine ve babalarına “Bu ülkede bizim eşit haklarımız için siz ne yaptınız?” diye soracaktır. O gün geldiğinde, “Türkiye’deki sağcı politikacılar bizi yaşadığımız ülkenin politikacılarına karşı kışkırttı” demek bir mazeret olmayacaktır.
Artık geç de olsa, göçmenler yaşadıkları ülkelerde örgütlenmeli, sorunlarına sahip çıkmalı ve kendi geleceklerini ellerine almalıdır. Milliyetçi reflekslerle, hamasetle ya da düşman yaratma siyasetiyle ne Türkiye’nin ne de Avrupa’daki göçmenlerin sorunları çözülebilir.
Cumali Yağmur – 12.10.2025