Makaleler

Published on Eylül 27th, 2025

0

Türkiye yol ayrımında: AB üyeliği mi, yoksa tecrit mi? | Cumali Yağmur


Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyeliği süreci, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki hükümet döneminde fiilen imkânsız hale gelmiştir. AKP–MHP ittifakının izlediği dış politika, son yıllarda giderek daha antidemokratik ve diplomatik teamüllerden uzak bir görünüm sergilemektedir.

Almanya’daki siyasetçiler, Türkiye Cumhurbaşkanı ve bazı bakanlar tarafından sert ifadelerle hedef alınmış, ağır hakaretlere uğramış ve hatta Nazilerle kıyaslanmıştır ki bu tür söylemler uluslararası ilişkilerde kabul edilemez. Dahası, Türkiye hükümeti Almanya’daki Türk kökenli seçmenlere oy yönlendirmesi yaparak, Alman seçim dönemlerinde dolaylı biçimde müdahalede bulunmuştur. Bu, başka bir ülkenin iç işlerine karışmak anlamına gelir ve ciddi diplomatik sonuçlar doğurur.

Demokrasi ve insan haklarında derin gerileme

Türkiye, özellikle 15 Temmuz 2016 darbe girişimi öncesi ve sonrasında basın ve ifade özgürlüğü başta olmak üzere temel hak ve özgürlükler alanında ağır bir gerileme yaşamıştır. Medya giderek tekelleşmiş, eleştirel gazeteciler tutuklanmış, yayın kuruluşları kapatılmıştır. Hükümete veya iktidara yakın kurumlara yönelik eleştirilerde bulunan gazeteciler ve insan hakları savunucuları, çoğu zaman herhangi bir somut suçlama olmaksızın aylarca cezaevinde tutulmaktadır.

Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve Osman Kavala hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği serbest bırakılma kararları hâlâ AKP-MHP iktidarı tarafından uygulanmamaktadır. Türkiye’de hükümeti veya insan hakları ihlallerini eleştiren herkes kolaylıkla “terörist”, “darbeci” ya da “devrimci” ilan edilerek tutuklanabilmektedir. Bu suçlamaların herhangi bir delile dayanmaması ya da kişinin vatandaşlık hakkına sahip olması da durumu değiştirmemektedir.

AKP-MHP iktidarının ülkeye verdiği zararlar

Bugünkü siyasi yönelim, Türkiye’de birçok alanda yıkıcı sonuçlar doğurmaktadır:

  • Ekonomik zararlar: Yabancı yatırımcıların Türkiye’ye ilgisi azalmış, turizm sektörü birçok bölgede durma noktasına gelmiştir. Turizmden geçimini sağlayan binlerce insan ciddi gelir kaybına uğramış, sektördeki işsizlik hızla artmıştır.
  • Kamu çalışanlarına yönelik tasfiyeler: Fethullah Gülen hareketiyle bağlantılı oldukları gerekçesiyle yüzbinlerce kamu görevlisi ve memur görevlerinden uzaklaştırılmıştır.
  • Avrupa’daki Türk ve Kürt kökenliler üzerindeki etkiler: Hükümetin dış politikası, Avrupa’daki göçmen kökenli insanları da doğrudan etkilemektedir. Toplum, Türkler ve Kürtler, FETÖ’cüler ve FETÖ’cü olmayanlar, PKK’lılar ve PKK’lı olmayanlar, AKP’liler ve karşıtları gibi gruplara ayrılmaktadır. Casusluk, ihbar kültürü ve korku atmosferi derinleşmiştir. İnsanlar, Türkiye’ye gitmekten çekinmekte; sosyal medyada basit bir paylaşım yapanlar bile ülkeye girişte tutuklanmakta ve aylarca hapiste kalmaktadır. Bu nedenle birçok kişi işini kaybetmiş, yayın organları ise sürekli sansürlenmektedir.

AB üyeliği için atılması gereken adımlar

Türkiye, Avrupa Birliği üyeliği için ön koşul olan Kopenhag Kriterlerini kabul etmeli ve eksiksiz şekilde uygulamalıdır. Bu, yalnızca siyasi değil aynı zamanda toplumsal reformları da kapsamaktadır:

  • Kürt ve Alevi meselesinin çözümü,
  • Din ve inanç özgürlüğünün güvence altına alınması,
  • Ermeni Soykırımı ile yüzleşilmesi ve mülkiyet iadeleri,
  • Kıbrıs sorununun çözülmesi.

Ayrıca, insan hakları ihlalleri ve keyfi tutuklamalara son verilmesi, kaldırılmış olan idam cezasının yeniden getirilmesi yönündeki söylemlerden vazgeçilmesi ve adil yargılanma hakkının güvence altına alınması gerekmektedir.

AKP-MHP hükümeti, özellikle DEM Parti ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) gibi muhalif partilere karşı baskıcı uygulamalarla otoriterleşmektedir. Seçilmiş belediye başkanları görevden alınmakta, yerlerine kayyum atanmakta ve demokratik temsil gasp edilmektedir.

Kürt sorununun demokratik yollarla çözümü için TBMM’de yeni bir komite kurulmuştur. Onurlu ve kalıcı bir çözüm süreci desteklenmelidir; ancak bunun için niyetin samimi olması ve uygulamada da demokratik tutumun benimsenmesi gereklidir.

AB üyeliği öncesi Türkiye’de ekonomi, ekoloji, şehircilik ve demokratik yapıların AB standartlarına kavuşturulması kaçınılmazdır. Tüm demokratik partiler, sendikalar ve sivil toplum kuruluşları işbirliği içinde hareket ederek Türkiye’de yeniden bir demokrasi ve insan hakları zeminini inşa etmelidir. Ancak bu şekilde AB ile yeni bir üyelik müzakere süreci başlayabilir.

Türkiye dışlanırsa sonuçları ağır olur

Türkiye’nin AB üyeliği yalnızca siyasi değil, aynı zamanda stratejik bir ihtiyaçtır. Coğrafi argümanlar geçersizdir; zira Ukrayna gibi Avrupa’ya çok daha uzak ülkeler bile üyelik sürecindedir.

AB, Türkiye’ye somut demokratik koşullar sunmalı ve üyelik için net bir takvim belirlemelidir. Türkiye ise bu şartları verilen süre içinde uygulamalıdır. Aksi durumda, Türkiye’nin AB’den dışlanması; daha fazla baskı, insan hakları ihlali ve Avrupa’ya yönelik yeni bir göç dalgası anlamına gelecektir.

Örneğin, 2017 Brüksel Zirvesi’nde Almanya Başbakanı Angela Merkel’in de katıldığı toplantılarda, Türkiye ile katılım müzakerelerinin durdurulması gündeme gelmiş; ancak fikir birliği sağlanamamıştır. Bunun yerine Türkiye’ye yönelik mali yardımların ve gümrük düzenlemelerinin kısıtlanması önerilmiştir. Bu tür yaptırımlar Türkiye ekonomisini ciddi şekilde etkileyebilir.

Avrupa’daki göçmenler için de net bir uyarı

Türk ve Kürt kökenli eski Türkiye vatandaşları, yaşadıkları Avrupa ülkelerinin siyasi yaşamına katılmalı, Türkiye siyasetine bağımlı kalmamalıdır. Çünkü yaşadıkları ülkelerde işsizlik, entegrasyon, yaşlılık yoksulluğu, yabancı düşmanlığı ve eğitime erişim sorunları gibi gerçek ve yakıcı sorunlar vardır. Bu sorunlar, Türkiye’deki seçimlerle çözülemez. Erdoğan’ın yeniden adaylığı, Avrupa’daki Türklerin sorunlarını çözmeyecektir. Sorunlar buradaysa, çözümler de buradadır.

Sonuç: Türkiye’nin tek seçeneği demokrasi ve AB

Türkiye için çıkış yolu açıktır: İnsan haklarına ve özgürlüklere tam uyum, hukuk devleti ve işleyen bir demokrasi ile Avrupa Birliği’ne tam üyelik.

Özetle, AB üyeliği için Türkiye’nin şu adımları atması gerekmektedir:

  • Kürt ve Alevi sorunları çözülmeli,
  • Ermeni Soykırımı tanınmalı ve mülkiyetler iade edilmelidir,
  • Tüm siyasi tutuklular serbest bırakılmalı ve tazmin edilmelidir,
  • Demokrasi yeniden tesis edilmeli, insan hakları ihlalleri sona erdirilmelidir,
  • AKP-MHP iktidarı tarafından sürdürülen siyasi baskılara ve tutuklamalara son verilmelidir,
  • Kıbrıs sorunu acilen çözülmelidir.

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana çözülmeyen bu yapısal sorunlar, Türkiye demokrasisinin önünde ciddi engeller oluşturmaktadır. Ancak milliyetçilik ve ırkçılık bir kenara bırakıldığında, bu sorunlar çözülebilir. İstenirse barış mümkündür.


Cumali Yağmur – 27.09.2025

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑