Makaleler

Published on Eylül 20th, 2025

0

Alevilik, kimlik siyaseti ve güncel tartışmalar | Turgay Çelik


Alevilikte sorun inanç değil; mesele, inanç kimliği üzerinden kurulan siyasal konumlanış. Dışlayıcı dili bırakıp özeleştiri ve ortak “biz” bilincine yönelmek şart. Cemevi taziyesi ve Kılıçdaroğlu tartışması, alınacak derslerin başında.

Son yıllarda Aleviler, hem kendi iç tartışmaları hem de dışarıdan gelen eleştiriler nedeniyle kamuoyunda daha görünür hale geldi. Kimi zaman bir cemevinde yaşanan taziye krizi, kimi zaman bir siyasetçi hakkındaki polemikler gündem oluyor. Ancak dikkatle bakıldığında, bu tartışmaların özünde Alevi inancının kendisinden çok, Alevi kimliğinin siyaset ve toplumsal kutuplaşmalarda nasıl kullanıldığı sorunu öne çıkıyor.

Cemevinde taziye krizi ve inanç ilkeleri 

Yakın dönemde yaşanan bir örnek, bu durumun çarpıcı göstergelerinden biridir. Kürt yurtsever bir ailenin taziyesini cemevinde yapma talebi, “Sünni oldukları” gerekçesiyle reddedilmiştir. Oysa bu tutum, Alevi öğretisi ile çelişmektedir. Çünkü Alevilik, mazlumdan yana olmayı, adaleti savunmayı ve insana değer vermeyi merkeze alır. 

Dahası, o aile camiyi değil cemevini tercih ederek Alevilere yakınlığını ifade etmiş, ayrıca aile fertlerinden birinin Alevi kökenli olduğu da bilinmektedir. Bu durumda ortaya çıkan sorun, inanç farklılığından ziyade ırkçılık ve mezhepçilik ile ilgilidir. Alevi öğretisi ve geleneğinde böylesi bir dışlayıcı tavra yer olmadığı gibi, bu yaklaşımın Alevilerin sıklıkla eleştirdiği yobaz anlayışlarla örtüşmesi de dikkat çekicidir.

Ne var ki muhalif kamuoyu dahi bu meseleye yeterince eğilmemiştir. 

Siyasette Alevi kimliği

Benzer bir tablo siyaset alanında da görülüyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliği sürekli gündeme taşınırken, Özgür Özel’in Sünni oluşu tartışma konusu hiç olmuyor, tartışma konusu olması doğru da değil

Elbette ki olmamalı. Oysa bir siyasetçi kimliğinden çok icraatlarıyla değerlendirilmeli.

Nitekim birçok Alevinin Selahattin Demirtaş’ı kendilerine yakın hissetmesi, onun inanç kimliğinden değil; sol duruşu, demokrasi, insan hakları ve ademi-merkeziyetçi bir çizgiyi savunmasından kaynaklanıyor. Buradan çıkan sonuç açık: Aleviler için belirleyici olan kimlik değil, düşünce ve eylemdir.

Bu noktada Charles Taylor’ın “tanınma politikaları” kavramı akla geliyor. Kimlik tartışmaları, çoğu zaman eşit yurttaşlık mücadelesiyle iç içe geçiyor. Stuart Hall Un belirttiği gibi kimlik sabit değil, sürekli yeniden kuruluyor. Alevi kimliğine dair tartışmalar da tam olarak böyle bir zeminde şekilleniyor.

Medya polemikleri ve hesaplar

Alevi örgütlerinin kamuoyuna çıkardığı bildiride, Merdan Yanardağ’a yönelik eleştirilerin Tele 1’in arkasında konumlanan siyasi hesaplarla ilişkilendirildiği görülmektedir. Bu çerçevede, bazı bireylerin söz konusu bildiriyi bağlamından kopararak eleştiri adı altında Alevi örgütlerine ve Alevilere yönelik üstenci bir söylem geliştirmeleri, linç girişimlerine varan bir tutum olarak değerlendirilebilir.

Böyle yaklaşımlar, Alevi toplumsallığı üzerinden yürütülen siyasal hesaplaşmaları görünür kılmakta ve tartışmayı inanç boyutunun ötesine taşıyarak kimlik temelli siyasal konumlanışlara işaret etmektedir. Burada esas mesele, inançların kendisi değil; inanç kimliği üzerinden inşa edilen siyasal pozisyonlardır.

Çıkış yolu: Öz eleştiri ve ortak bilinç

Ralph Waldo Emerson Un dediği gibi: “Bir insan kendine yardım etmeden başkasına içtenlikle yardım edemez.” Bu söz, Alevi örgütlenmeleri için de geçerli. İç çekişmeler, dışarıdan dayatılan kimlik siyaseti oyunlarına zemin hazırlıyor.

Gerçek çözüm, özeleştiri ve ortak bir “biz bilinci” geliştirmekten geçiyor. Kimlikleri değil, düşünceleri; mezhep farklılıklarını değil, ortak değerleri öne çıkarmak gerekiyor. Tarihsel olarak Alevi öğretisinin vurguladığı da bu: İnsan, sadece inancından değil; düşünce ve eylemlerinden ötürü değerlendirildiğinde toplumsal barışın yolu açılacaktır.

Aşk ile


Turgay Çelik – 20.09.2025

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑