Makaleler

Published on Eylül 14th, 2025

0

Herkes için demokrasi | Cumali Yağmur


Demokrasi sadece çoğunluk için değil, ülkede yaşayan azınlıklar için de geçerli olmalıdır…

Demokratik halkların ayrım yapmaksızın tüm insanlar için olduğu düşünüldüğünde, herkesin eşit bir şekilde faydalanması gerekir.

Demokrasi ile göç arasında gerilimli bir ilişki bulunmaktadır. Göç, insanların uzun vadede bir yerden başka bir yere taşınması anlamına gelir ve bu, serbest iradeyle veya zorunluluktan kaynaklanabilir; yasal çerçeve buna göre değişir. Demokrasi ise insan eşitliği ve özgürlüğü ilkelerine dayalı bir yönetim ve idare biçimi olduğu için tüm insanlar bundan faydalanmalıdır. Devletlerin demokrasisi öncelikli olarak seçimlerle düzenlenir: Parlamento ve hükümet, özgür ve eşit seçimlerle meşrulaşır.

Göç ve demokrasi arasındaki etkileşimde bir gerilim ortaya çıkar. Birincisi, ülkede kalıcı varlığın önemi nedeniyle; ikincisi ise göç kurallarının kendisinin demokratik olup olamayacağı ve nasıl demokratik olabileceği sorusuyla ilgilidir. Demokratik devletlerde demokrasi, seçimlerle meşrulaştırılmış ve kontrol edilmiş ortak bir yönetimi gerektirir. Bu nedenle, usullere ve kimin katılım hakkına sahip olduğuna, yani demokratik halklardan kimlerin faydalandığına dair düzenlemelere dayanır.

Temel Yasa’nın 20. maddesi şunu belirtir: “Almanya Federal Cumhuriyeti demokratik ve sosyal bir federal devlettir.” Böylece, “Tüm devlet gücü çoğunluk ve azınlık halktan alacağına vurgu ile ayakta kalarak görevini yerine getirir.” Temel olarak, demokrasi fikri, kalıcı olarak yönetime tabi olanların, yönetimin meşruiyetini ve kontrolünü ellerinde tutarak halka eşit bir şekilde faydalanmasını sağlamaktır.

Demokratik kurumların bölgesel devlet çerçevesinde gelişimi, yönetimin uygulanma alanını ve aynı zamanda demokratik vatandaşlığın çerçevesini oluşturur. Vatandaşlık ve oy kullanma hakkı edinme düzenlemeleri başka faktörleri de içerse bile, siyasi eşitliğin önemli bir referans noktasıdır. Devlet topraklarında bulunan herkesin, dil becerileri gibi ek koşulları yerine getirerek belirli bir süre sonra tam siyasi üye olma hakkına sahip olması gerekir. Ülkede siyasi eşitlik çerçevesi olarak bu rol, göçü demokratik bir devlet için, içinde bulundurduğu göçmen azınlıkların önemini artırdığı ölçüde demokrasi bilincini güçlendirmelidir. Demokrasi bilinci yükselmeden, azınlığa karşı tüm demokratik haklar verilmemesi yönünde direnç gösterilmektedir.

Yarım asırlık göçle birlikte sadece varlık ve haklar değil, potansiyel olarak siyasi eşitlik de söz konusu olduğu için kontrol talebi genellikle ülkede ilk erişime odaklanır. Oturma ve vatandaşlık hakları karmaşıktır ve birçok göçmen kalıcı olarak kalmak istedikleri için tüm demokratik haklar kayıtsız şartsız verilmelidir. Bununla birlikte, göçmen azınlık her zaman gelecekteki ortak karar vericilerin çevresini, yani demokratik halkın bileşimini de etkiler.

İkinci olarak, göç, sınırların meşruiyeti açısından demokrasiyle gerilimli bir ilişki içindedir. Demokrasi, kurallara ve yönetime tabi olanların bunlar üzerinde de etkisi olması gerektiği iddiasını içeriyorsa, o zaman eşit vatandaşlık hakkı demokratik kararların bir parçasıdır. Böylece vatandaşlık, kan bağına göre değil, kabul edilme prensibine göre ülkede yaşayan göçmen azınlığa sunulmalıdır. Vatandaşlık tartışması gerici çevreler tarafından uzun dönem kan bağı prensibine dayalı olarak yürütülürken, bugün kabul etme prensibine dayalı olarak uygulanmaktadır. Vatandaşlık kabul prensibine dayalı alınsa da onlara karşı üvey evlat muamelesi yapılmadan tam vatandaş olarak kabul edilmelidir.

Demokrasi, insan eşitliği ve özgürlüğü ilkesine bir yandan, somut kurumlara duyulan ihtiyaca ise diğer yandan dayanır. Eşit özgürlük, insanların eşit ölçüde söz sahibi olabilmesini ve birbirlerini siyasi olarak eşit kabul etmesini gerektirir. Bu anlamda, ancak somut kurumlar eşit özgürlük fikrine işlerlik kazandırarak demokrasinin daha iyi özümsenmesini sağlar. Aynı zamanda, bu kurumlar eşit özgürlük prensibine bağlı oldukları sürece, vatandaşlığı sonradan alanlara karşı eşitsiz bir uygulama ortaya koymamalıdır.

Yarım asırlık bir göç sürecinde, göç bağlamındaki ayrımlar özellikle görünür hale gelir. Örneğin, Alman vatandaşlığını almayanlar için anti-demokratik bir biçimde tüm siyasi katılımlardan mahrum bırakılmaktadır. Onlara karşı her türlü demokratik haktan yoksun bırakılarak anti-demokratik uygulamalar yapılmaktadır. İnsanların en doğal hakkı olan seçme ve seçilme hakkından dahi mahrum bırakılırken, bunun demokrasiyle hangi bağlantısının olabileceği sorgulanmalıdır. Bunun adı ülkede demokrasinin kurumsallaştığını ve demokrasinin tüm ülkede yaşayanlara eşitsiz şekilde uygulandığını kimse iddia edemez. Aynı zamanda kurumsal demokrasilerde, örneğin oy kullanma hakkı sadece Alman vatandaşlarına tanınıyorsa, bunun adı gerçekten demokrasi olabilir mi? Yarım asırdır Almanya’da yaşayan göçmen azınlık, oy kullanma hakkından hâlâ mahrum bırakılmaktadır.

Demokrasiler, kurumlarla sürekli olarak yeniden formüle edilmeli ve kendine düşman yaratmaması için bundan herkesin faydalanması sağlanmalıdır. Demokrasi yeniden formüle edilirken kurumlar ve kapsayıcılık arasındaki bu gerilim, göçmen azınlığın haklarını kısıtlayarak değil, eşit haklar prensibine göre yeniden düzenlenmelidir. Böylece siyasi sürece ülkede yaşayan göçmen azınlığın ve çoğunluğun eşit şartlar altında katılımı sağlanmalıdır.

Demokrasiye, insanların siyasete katılabildiği ve görüşlerini dile getirebildiği kamu gösterileri de dahildir. Demokrasinin bu boyutu, kurumsallaşmış siyasi söz hakkı olarak herkese sunulmalıdır. Demokratik katılımın birçok gri tonu olduğu için, sınırlar ve erişimle ilgili kararlar bir paradoks değil, demokratik bir asimetri niteliği taşır.

Hukuk, toplumlarda kurumsallaşmamış siyaset biçimleri için de koruyucu veya sınırlayıcı önemli bir rol oynar. Özellikle toplanma ve örgütlenme özgürlüğü ile bu alanın özel düzenlemeleri merkezi öneme sahiptir. Ayrıca, kurumsallaşma ve kapsayıcılık arasındaki gerilim, demokratik devletin çeşitli alanlarında tartışılmaktadır: Oy kullanma hakları, vatandaşlık koşulları. Örneğin, uzun süredir “yabancıların oy hakkı”, yani Alman pasaportu olmayan göçmenler için uzun süreli oy hakkı konusunda önemli tartışmalar yapılmıştır. Almanya’da yalnızca vatandaşlar ve burada yaşayan diğer AB üye ülkelerinin vatandaşları (Birlik vatandaşları) yerel düzeyde oy kullanma hakkına sahiptir. 1990’da Federal Anayasa Mahkemesi (BVerfGE 83, 37), federal eyaletlerin bu hakların ötesine geçen oy kullanma haklarını düzenleyemeyeceğine karar vermiştir. Karar, Schleswig-Holstein’dan bir yasayı ilgilendirmekteydi. Federal Anayasa Mahkemesi, Temel Yasa’nın 20. maddesine göre tüm devlet gücünün geldiği “halkın” yalnızca Alman vatandaşları olabileceğine hükmetmiştir.

Bu karar, Birlik hukukunun Birlik vatandaşları için yerel seçim hakkını getirmesinden önce verilmiştir. Ancak bu “halk” yorumuna karşı, nüfusun önemli bir kısmının bir yerde demokratik söz hakkına sahip olmaması demokrasi fikriyle bağdaşmamaktadır.

Göç ve demokrasinin birbiriyle nasıl ilişkili olduğu bu nedenle çok yönlü bir sorudur. Göç toplumu şekillendirir ve değiştirir, bu da demokrasinin kolektif görüş oluşturma ve karar alma süreçlerine yansır. Tersine, demokrasi hukukun merkezi meşruiyet kaynağını oluşturur: Göçün nasıl şekillendirileceği nihayetinde demokratik kararlara bağlıdır. Demokrasi, ülkede yaşayan azınlıkları içine almadan ve onların eşit şartlarda faydalanmasını sağlamadan gerçek bir demokrasi olamaz.


Cumali Yağmur – 14.09.2025

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑