Makaleler

Published on Ağustos 2nd, 2025

0

Alman okullarında Orta Doğu çatışması: “Gazze” deyince aklınıza ne geliyor? | Cumali Yağmur


Orta Doğu çatışması, okullarda kutuplaşma ve karşılıklı suçlamalardan uzak bir şekilde nasıl ele alınmalıdır? Bu konu, yeni nesiller için büyük önem taşımakta olup, onlara gerçekleri anlatmakla yükümlüyüz. Konu, tarihî gerçeklere dayanmalı; yalan, çarpıtma ve ideolojik yönlendirmelerden uzak, objektif bir biçimde işlenmelidir.

1948’de İsrail’in Filistin topraklarını işgal ederek Filistinlileri yurtlarından kovduğu, sürgüne gönderdiği ve tüm dünyaya dağılmak zorunda bıraktığı açıkça anlatılmalıdır. Bu tarihsel gerçeği tüm dünya biliyorken, okullarda yeni nesillere aktarmamak onları bilinçli bir şekilde gerçeklerden mahrum bırakmak olur.

Ancak bu, tarihin yalnızca bir yönüdür. Aynı şekilde, geçmişte Romalıların da İsrail’i işgal edip Yahudileri yurtlarından sürdüğü, dünyanın dört bir yanına dağılan Yahudilerin gittikleri yerlerde baskı ve zulüm gördüğü de unutulmamalıdır. Ayrıca, Almanya’da Hitler faşizmi döneminde 6 milyon Yahudi’nin gaz odalarında katledildiği de genç kuşaklara mutlaka öğretilmelidir.

Almanya’nın bu tarihsel suçluluk psikolojisinin etkisiyle bugün İsrail’in Filistinlilere yönelik eylemlerini, soykırım olarak nitelendirilebilecek düzeyde dahi olsa, kınamaktan kaçındığı ve hatta desteklediği de yeni nesillere aktarılmalıdır. Gerçekler böyleyken, bunların okullarda öğretilmesinin ne sakıncası olabilir? Gençler, bu gerçeklerle yüzleşme ve onları öğrenme sorumluluğu taşımaktadır.

Aynı zamanda, Hamas’ın sivilleri kaçırarak rehin alması da şiddetle kınanmalıdır. İsrail’in buna karşılık olarak başvurduğu kitlesel cezalandırma ve sivillere yönelik saldırılar da soykırım olarak değerlendirilmekte ve kesin şekilde lanetlenmelidir. Bu kirli savaş bir an önce sona ermeli, Filistinlilerin devlet kurma hakkı kararlılıkla savunulmalıdır.

Geçtiğimiz günlerde Berlin-Mitte Belediye Başkanı Stefanie Remlinger’in davetiyle düzenlenen bir etkinlikte bu sorular masaya yatırıldı. Çoğunluğunu eğitimcilerin oluşturduğu yaklaşık 50 kişilik uzman grup, Wedding semtinde bir araya gelerek “Trialog – İsrail ve Filistin Hakkında Nasıl Konuşuruz?” adlı kitabı temel alan bir tartışma yürüttü.

“Trialog” kelimesi, Yunanca kökenli olup “üçlü diyalog” anlamına gelir. Kitabın yazarları Alman-Filistinli siyasal eğitimci Jouanna Hassoun ile İsrail kökenli Alman Yahudisi sosyal girişimci ve aktivist Shai Hoffmann’dır. Ortadoğu’daki savaşın toplumda keskin kutuplaşmalara yol açtığı bu dönemde, iki yazar bu kitabı birlikte kaleme alarak hoşgörü kültürünü ve konuyla yüzleşme cesaretini savunmaktadır. Zira tek taraflı yüzleşmelerin sorunu çözmeyeceği tarihsel bir gerçektir.

Hassoun ve Hoffmann, çatışmadan bizzat etkilenmiş kişiler olarak kendi geliştirdikleri “Trialog” konseptiyle öğrencileri yankı odalarından çıkarıp farklı bakış açılarıyla tanıştırmayı, bu görüş farklılıklarına tahammül edebilmelerini sağlamayı amaçlıyor. Programlarında biyografi çalışmaları, duygusal yansıtma ve güvene odaklanma gibi yöntemler yer alıyor. Her etkinlik, bir tanışma turu ve tüm görüşlerin özgürce ifade edilebildiği “Brave Space” (Cesur Alan) ilkesinin hatırlatılmasıyla başlıyor.

Hassoun, “Bu konuyu okulda işlemezsek, gençler bilgilerini TikTok gibi sosyal medya platformlarından ediniyor” diyerek burada çoğunlukla basitleştirilmiş, tek taraflı ve radikal anlatıların hâkim olduğunu vurguluyor. Bu durum, sınıflarda da duygusal etkilenme ve radikalleşme şeklinde kendini gösteriyor. “Amacımız, olgun biçimde tartışmaların yapılabildiği, farklı görüşlerin eşit şekilde duyulabildiği alanlar yaratmaktır” diyorlar.

Hoffmann, belirsizlikle başa çıkma kapasitesinin ve empati yetisinin geliştirilmesinin önemine dikkat çekiyor. “Yahudiler için kurtuluş olan şey, Filistinliler için bir felakettir ve bunun tersi de geçerlidir” diyor. Örneğin, birçok Yahudi için Siyonizm, Holokost’tan sonra bir kurtuluş hareketi iken; Filistinliler için bu Nakba’dır—yani sürgün, toprak kaybı ve trajedidir. Hoffmann, “Bu paralel deneyim ve yorumlara tahammül göstermek gerekir” diye ekliyor.

Yaşananlara sessiz kalmanın çözüm olmadığını vurgulayan Hoffmann, bu çatışmanın birçok öğrenciye doğrudan etki etmesine rağmen Alman okullarında neredeyse tamamen göz ardı edildiğini eleştiriyor. Peki, okullar ne yapmalı? Hassoun ve Hoffmann’ın cevabı net: “Sessizlik yanlış bir yol. Dinlemeli, deneyimlerimizi paylaşmalı, karşılıklı anlayış geliştirerek çözüm yolları yaratmalıyız.”

Etkinliğe diğer Müslüman cemaatlerin de davet edilmesine rağmen katılımcı sayısının yok denecek kadar az olması dikkat çekiciydi. Tartışmalarda Siyonizm, insan hakları, çifte standartlar ve Almanya’nın İsrail’e silah desteği gibi konular da gündeme geldi. Hassoun, “Almanya kendini suç ortağı yapıyor” derken, Hoffmann “Almanya savaşı bitirebilecek güçte” dedi.

Ancak etkinliğin asıl odak noktası şuydu: “Bu konuda siyasi-pedagojik çalışmalar, önyargıları pekiştirmeden veya belirli grupları damgalamadan nasıl yürütülebilir?” Hassoun, karar alıcıların büyük bölümünde net bir duruş eksikliği olduğunu belirtiyor: “Bu konunun kamuoyunda ele alınış biçimi, göçmenleri hem demokratik değerlerden hem de medyadan uzaklaştırıyor.”

Berlin-Wedding’deki bu etkinlik açıkça gösterdi ki; öğrencilerin hem kendi bakış açılarını ifade edebilecekleri hem de başkalarının bakış açılarına tahammül etmeyi öğrenebilecekleri alanlara ihtiyaçları var. “Trialog” bu ihtiyaca somut bir yanıt sunuyor.

Bu soruna asla sessiz kalınmamalıdır. Bu kirli savaşın son bulması için tüm taraflara baskı yapılmalı ve müzakere masasına oturmaları sağlanmalıdır. Hamas’ın sivilleri rehin alması kabul edilemez. Aynı şekilde, İsrail’in Gazze’de sivil halka yönelik sürdürdüğü saldırılar da kınanmalı; Lahey’de yargılanması gereklidir.

İsrail’in Orta Doğu’daki saldırgan politikaları, ona Yemen’deki Husilere, Suriye’ye veya Lübnan’a saldırı hakkı vermez. İsrail, İran’a yönelik saldırısıyla da çok sayıda sivilin ölümüne neden olmuştur. Orta Doğu’da kalıcı barışın sağlanabilmesi için İsrail’in bu saldırgan tutumunu terk etmesi ve tüm halklarla birlikte yaşama olanaklarını yaratması şarttır.

İsrail, Gazze’ye yönelik insani yardımların girişini engellemekten vazgeçmelidir. Gazze’de insanların açlıktan ölmesine asla göz yumulmamalıdır. Filistinlilerin devlet kurma hakkı sonuna kadar savunulmalı ve iki devletli çözüm dışında başka bir seçeneğin mümkün olmadığı sürekli vurgulanmalıdır.


Cumali Yağmur – 02.08.2025

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑