Feminizm

Published on Temmuz 20th, 2025

0

Direnişin feminist tarihinde bir özne: Küpeleri ve kolyeleriyle Emine Ocak | Eren Alkan


Eren Alkan

Emine Teyze’nin küpeleri ve kolyeleri, kamusal alanda kolektif belleğin inşasında yürekle akıl arasında köprü kuran çimentodur artık. Bu yönüyle, Emine Teyze’nin takıları, kayıplara karşı boğazda düğümlenenleri açığa çıkarır, dile getirir ve hatta sessiz direnişin içinde yüksek sesle haykırarak direnişin feminist tarihine adını yazar


Cumartesi Anneleri tam 30 yıldır her cumartesi, zorla kaybedilen çocuklarının/yakınlarının akıbetlerini soruyorlar. 2025 itibariyle bu direniş hareketi, 30. yılını geride bırakacak. 1995’te Galatasaray Lisesi önünde başlayan eylemler; yasaklar, polis şiddeti, gözaltılar ve davalar ile zor zamanlar yaşasa da ısrarla devam ediyor. Haklı direnişin hâlâ sürebiliyor olmasında, Cumartesi Anneleri kadar, zorla kaybedilenlerin yakınları ile insan hakları aktivistlerinin inatları da önemli bir faktör.

Ben bu yazıda, Cumartesi Anneleri hareketinin tarihsel serüvenine bir katkı olarak, hareketi başlatan ve bu hareketle sembolleşen Emine Ocak’ı (müsaadenizle Emine Teyze diyeceğim.) ön plana çıkarmak istiyorum. Emine Teyze’nin önce bir kadın, hem bir anne hem de bir Cumartesi Annesi olarak, kamusal alanda kendine ait personayı yaratırken, direnişin feminist tarihine çok sevdiği küpeleri ve kolyeleriyle nasıl katkı sağlamış olabileceğine kısaca eğilmeye çalışacağım.

Cumartesi Anneleri

Öncelikle, konuya modadan sanata, edebiyattan kültürel çalışmalara her zaman sembolik anlamlarıyla da tartışılan takılardan başlayayım. Takıları, insanlık tarihinin erken dönemlerinden itibaren kültür taşıyıcısı olarak görmek mümkün. Aslında belki de en baştan şunu belirterek başlamak gerek: Takıların mekânı bedendir ve bedende sergilenmek suretiyle çeşitli ritsel-mitolojik anlamlara bürünerek ifade yolu bulur takılar. Hangi maden, taş ya da farklı materyalden yapıldığından rengine, boyutundan şekline veya taşıma biçimine göre çeşitli sembolik anlamlara gelebilirler. Paleolitik çağda hayvan dişi, kabuğu ya da kemikleri ile yapılan ve daha çok totem olarak güç ve korunma amaçlı kullanılan takılar, neolitik çağla birlikte bunlara ek olarak üstünlük amacıyla da taşınmaya başlamıştır. Zamanla hem üretim biçimlerinin değişmesi hem de kültürlenme süreçleri, takının çeşitli coğrafyalarda bir ifade aracı olarak çok farklı amaçlarla, örneğin ailenin ya da erkeğin maddi gücü, iktidarı ya da toplumsal konumu gibi, kullanılmasına olanak sağlamıştır. Her ne kadar takı takma, toplumsal cinsiyetten bağımsız olsa da bu kısımdan sonra özellikle kadınların takı kullanma pratikleri üzerinden gideceğim.

İlerleyen bin yıllarda özellikle kadının iş dünyasına katılımının yaygınlaşması ile takılar, kadın için dış dünyaya sunduğu güçlü kimliğin bir parçası olarak kamusal alanda kendi varlığını konumlandırıp aktif rolünün altını çizen birer sembole dönüşmüştür. Özellikle yirminci yüzyılın ortalarından itibaren yükselen feminist düşünce akımları, kadınların yalnızca toplumsal rollerini değil, dış görünüşleriyle kurdukları ilişkiyi de sorgulamaya açtığı için, bu sorgulamanın doğal bir parçası olarak, kadınlar takı ve aksesuar seçimlerini sadece başkalarını memnun etmek ya da geleneksel normlara uymak için yapmaktan vazgeçmeye başlamışlardır. Artık takılar, kişinin kendi benliğini yansıtma biçimlerinden biri hâline gelir. Kadınlar, alışılagelmiş “nazik” ve “zarif” kadınsı takılarla yetinmeyip daha iddialı, büyük ölçekli ya da sıra dışı tasarımları tercih ederek, kalıpların dışına çıkmaya başlamışlardır. Özellikle bu dönemde yaygınlaşan el yapımı takılar, etnik detaylar taşıyan aksesuarlar ve anlam yüklü sembollerle süslenmiş küpe ve kolyeler; bireysellik, farklılık ve toplumsal normlara karşı bir duruşun simgesi haline gelmiştir. Takı, artık sadece görünümü tamamlayan bir detay değil, kişinin içsel özgürlüğünü dışa vuran bir araçtır. Mesela, geometrik desenler Doğu’da İslam sanatının soyut bezemeci geleneğinden beslenir; sonsuzluğu ve birliği sembolize edebilirler. Çeşitli ağaç ve kuş türleri, balık veya deniz canlıları gibi doğal varlıkların farklı formları ise bereketi, bağımsızlığı veya yeniden doğuşu simgeler ya da örneğin altın, “tarihsel olarak zenginlik, güç, saflık ve ilahi ışıkla ilişkilendirilmiştir. Güneşin rengi olarak görülen altın, aynı zamanda dayanıklılığı ve parlaklığı sayesinde kalıcılığı ve asaleti de sembolize eder.”

Bu anlamsal dönüşüm, modaya dair geçici eğilimlerin ötesinde, kadının kendi bedeni ve tarzı üzerinde söz sahibi olma isteğini ortaya koyar. Bu bağlamda takılar, kadının süslenme nesnesi değil, anlatım gücü olan bir özne olduğunu vurgular. Örneğin, İsrailli sosyolog, feminist ve mücevher tasarımcısı Ortal Ben Dayan’ın takılarla kurduğu ilişkilenme biçimlerinde de görüleceği üzere, seçtiğimiz bir kolye ya da taktığımız bir çift küpe, sadece estetik bir tercih değil; anılara, deneyimlere ve duygusal bağlara işaret edebilir. Bu yönüyle takılar, başkalarına mesaj vermenin ötesinde, kendi iç dünyamıza açılan semboller halini de alır. Bir başka örnek olarak, Yemen bedevileri verilebilir. Yemen bedevileri, kullandıkları kolyeler, bilezikler ve küpeleri ile yürürken bunların çıkardığı seslerle kötü ruhları kovduklarına inanırlar. Kısaca, takılar, yalnızca kimliğimiz hakkında ipuçları vermekle kalmaz; aynı zamanda kimliğimizi nasıl inşa etmek istediğimizi, hangi değerleri benimsediğimizi de görünür kılar. Her biri, bireysel benliğimizin ve toplumsal ilişkilerimizin iç içe geçmişliğini yansıtan küçük ama etkili anlatı parçalarıdır. Özetle takılar, yalnızca göz alıcı süsler değil; kadınların toplumda elde ettikleri konumların, değişen rollerinin ve özgürlük arayışlarının dışa vurumudur. Bir başka deyişle, geçmişte çoğunlukla statü sembolü olarak görülen bu aksesuarlar, artık kadının dönüşümünü, değişen toplum içindeki yerini ve anlatmak istediklerini görünür kılan minik ama etkili sembollerdir.

Biraz daha detaylandırırsak, Elizabeth Wilson Adorned in Dreams: Fashion and Modernity (1985, rev. 2020) adlı kitabında takı gibi estetik unsurların bireysel ve kolektif kimlikleri nasıl ifade ettiğini analiz eder. Wilson’a göre takılar hem özgüven hem de statü göstergesi olabilir ve bu sayede kadınların kültürel pozisyonlarında oynadığı rol büyüktür. Wilson’a göre takı ve giyim bir dil gibidir, bedenle kurulan samimi ilişkilerde kimlik ifadelerine hizmet eder. Takı takmak, şekillendirdiği cinsiyet ve statü kimlikleri üzerinden hem arzulanmaya hem de korunmaya hizmet eder. Wilson’a göre, bir kadın, güzel görünmek için değil, dünyaya karşı bir tür “zırh” olarak da takı takabilir. Wilson, on dokuzuncu yüzyıldaki “bloomers” (pantolon eteği) gibi giysi reformlarını inceler. Bu tür giysiler, feminist mücadelenin parçası olarak, bir direnişin ifadesidir ona göre. Aynı şekilde takı seçimi de bir politik duruşu gösterebilir. Kısaca, takı, keyfi bir estetik obje olmasının ötesinde; kimlik, feminizm, politika ve tarihsel direnişle iç içe bir nesnedir. Wilson’ın perspektifinde, kadınlar takıyı ne için taktığını biliyorsa (direniş, ifade, koruma, estetik vs. amaçlı), bu davranış feminist olarak da anlam kazanır. Wilson takıyı, feminist analizde uç bir çerçevede değil; nüanslı, çok katmanlı bir sosyal araç olarak görmek gerektiğini savunur.

Kısaca, kültürel feminizm açısından kadın kuşakları arasındaki bağı hissetmenin bir aracıdır takılar. Boynumuzda taktığımız kolye, kolumuzdaki bilezik ya da kulağımızdaki küpe sadece birer boncuk ya da maden parçası değildir. Bedenimize entegre olan ve sessizce çevremizle hatta geçmişimizle konuşan iletişim köprüleridir.

Tüm bunlardan yola çıkarak Emine Teyze’nin küpeleri ve kolyelerinin, direnişin feminist tarihine neden güçlü bir örnek oluşturduğuna gelebilirim. Emine Teyze’yi birkaç yıl önce görüşme yapmak üzere ziyarete gittiğimde ilk defa görmüş ve gördüğüm ilk saniyede ondan çok etkilenmiştim. Bu etkide, ona kafamda ve yüreğimde daha önce yüklediğim anlam kadar, içeri girdiğindeki dik duruşu, kıyafetinin şıklığı ve en önemlisi de takılarının rolü vardı. Buradan hareketle, sosyolog Pierre Nora’nın “lieux de mémoire” (bellek mekânları) kavramıyla düşünürsek, Emine Teyze’nin takıları bana kalırsa taşınabilir bellek nesneleri. Peki neden böyle düşünüyorum?

Emine Ocak

Örneğin, travma ve yas bağlamında, Holokost’tan sağ kurtulan bazı Yahudi ailelerin kayıplarına ait takıları saklaması veya takması, bir yası görünür kılmak ve unutmayı reddetmek anlamına gelir. Ya da diasporadaki halklar (örneğin Ermeni veya Filistinli topluluklar), memleketlerine ait motifler içeren takıları kullanarak kaybedilen yurtla bağ kurarlar. Kolektif bellek ve aktivizm bağlamında ise örneğin 1980’lerde Arjantin’de kayıpları için Plaza de Mayo’da toplanan anneler, beyaz mendillerin yanında, kayıp çocuklarına ait takıları taşırlardı. Bu takılar sessiz bir protesto ve aynı zamanda hafıza nesnesiydi. Bu noktada Emine Teyze’nin her hafta Galatasaray Meydanı’na küpeleri ve kolyeleriyle gelmesi, Bourdieu’nun habitus ve Judith Butler’ın toplumsal cinsiyetin performatif doğası kuramları açısından yalnızca bir estetik tercih değil; bedenin, belleğin, kimliğin ve direnişin bir araya geldiği, kaybedilenle bağ kurulan, politik bir performanstır diyebiliriz. Galatasaray’da sessiz protesto, kayıpların fotoğrafları, karanfiller ve Cumartesi Anneleri’nin bizzat bedenleriyle bir hafıza alanı inşa etme sürecinde, Emine Teyze’nin küpe ve kolyeleri elbette sıradan bir süslenme değil güçlü bir toplumsal cinsiyet temsili haline gelir.

Bourdieu açısından habitus ve günlük direniş estetiğinden yola çıkarsak Emine Teyze’nin küpeleri ve kolyeleri, içinde yetiştiği kültürel çevreden gelen alışkanlıklarının (habitus) bir uzantısı olabilir. Ancak bu eylem, aynı zamanda sıradan, ev içi bir süslenme alışkanlığını, kamusal bir politik protestoya taşıyarak onun anlamını değiştirir. Takı, burada sadece estetik değil, bedenin protesto sahasına hazırlanma biçimidir. Geleneksel olarak düğün, bayram ve kutlama gibi özel günlerde kullanılan takıların; yas ve direniş mekânında taşınması, onların anlamını ters yüz eder. Takı, bu noktada, hem kişisel bir aidiyet hem de kamusal alanda görünürlük ve meşruiyet talebi haline gelir. Böylece, sembolik sermaye dönüşür. Galatasaray Meydanı, devletle halk arasındaki iktidar ilişkilerinin cereyan ettiği bir siyasi alandır. Emine Teyze’nin alana küpeleri ve kolyeleriyle gelmesi, bu alandaki pasif kurban imajını yıkar; bedenin ve kimliğin aktif bir özne olarak kamusal görünürlüğünü arttırır. Kısaca, kültürel sermaye, alanı dönüştürür.

Buna ek olarak, Emine Teyze’nin küpeleri ve kolyelerini, Judith Butler bakış açısıyla toplumsal cinsiyetin performansı olarak görebiliriz. Geleneksel olarak “kadınsı” görülen takılar, genellikle ev içinde, görünmeyen alanda “süslenme” amacıyla kullanılır. Ancak Emine Teyze, süslenmeyi kamusal bir direniş pratiğine dönüştürerek, toplumsal cinsiyet rollerini dönüştürür: “Acılı anne” imajı yerine, takılarıyla dimdik ayakta ve susmayan bir politik özne imgesi yaratır. Butler, toplumsal cinsiyetin yalnızca tekrarlarla değil, bu tekrarların bozulmasıyla da inşa edildiğini söyler. Takı takarak protestoya katılmak hem “anne” hem de “politik özne” kimliğini birleştirir. Kadının bedeni bir yandan geleneksel öte yandan dönüştürücü bir nitelik kazanır. Bu eylem, feminenliğin sadece pasiflik değil, görünürlüğe ve yüzleşmeye çağrı anlamına da gelebileceğini gösterir. Politik performans olarak takılar; acının dışa vurumu (yani yas tutarken bile geleneksel takılarını takacak kadar kararlı olma), toplumsal cinsiyetin görünür kılınması (kadın olarak ve anne olarak orada bulunma), belleğin bedende taşınması (kendi geçmişini, kaybını, sınıfsal konumunu taşıma) ve kamusal alanda yer alma hakkı (bedeniyle, sesiyle, karanfiliyle, süsüyle orada olma) açılarından çok boyutlu bir anlam taşır.

Sonuç olarak, Emine Teyze’nin küpeleri ve kolyeleri, kamusal alanda kolektif belleğin inşasında yürekle akıl arasında köprü kuran çimentodur artık. Bu yönüyle, Emine Teyze’nin takıları, kayıplara karşı boğazda düğümlenenleri açığa çıkarır, dile getirir ve hatta sessiz direnişin içinde yüksek sesle haykırarak direnişin feminist tarihine adını yazar.


Yararlanılan kaynaklar:

“Çölün ve İnancın Yansıması: Orta Doğu Takılarının Anlam Yüklü Dünyası”

“Toplumsal Değişim ve Takılar: Kadınların Özgürleşen İfadesi”

Elizabeth Wilson. Adorned in Dreams: Fashion and Modernity

Önder Yağmur, Yasemin Şen. “Kültürel İfade Aracı Olarak Takı Sanatının Rolü”

Zulfiya Abulova. “İngiliz Edebiyatında Takı Temsilinin Özellikleri”


Seçtiklerimiz: Eren Alkan – T24 – 20.07.2025


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑