Bolşevik Partizan: Kayyuma hayır!
Seçilenlerin görevden alınması, koyulaştırılmış bir şekilde uygulanan faşizmin bir sonucudur. Kayyum atamaları ile faşist devlet belediye
başkanlarını görevden alarak, yerlerine kendi kayyumunu atayarak ülkelerimizde yapılan seçimlerin yalnızca bir kandırmaca, bir sahtekârlık olduğunu bir kez daha göstermiştir. Kayyum atamaları çokça sözünü ettikleri “seçmen iradesi”nin onların gözünde bir hiç olduğunu, seçimlerde istemedikleri bir sonuç çıktığında, sonucu istedikleri gibi değiştirdiklerini gösteriyor. Belediye başkanlarının görevden alınmaları, Devlet Bahçeli ile dillendirilen devlet projesinin bir sonucudur.
Devlet Bahçeli; “Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, “Umut hakkı”nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın” şeklinde konuştuğunda, birçokları bu konuşmayı “yeni çözüm süreci” şeklinde algıladı. Oysa Devlet Bahçeli’nin söylediği çok açıktı: Abdullah Öcalan PKK’yi tasfiye ettiğini açıklamalıdır! PKK’ye dayatılan teslimiyettir, “yeni bir çözüm süreci” değildir. DEMlilerin elinin sıkılması ise kendinizi PKK’den ayırın mesajı idi.
Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim’de, 5 Kasım’da MHP Grup Toplantısında söyledikleri, T.C. devletinin projesidir. PKK’ye dayatılan teslimiyet projesi kapalı kapılar arkasında konuşulmuş, planlananmış ve Devlet Bahçeli’ye söylettirilmiştir.
Bahçeli’nin söylemleri üzerine konuşulurken, 23 Ekim’de Ankara’da bulunan TUSAŞ yerleşkesine dönük fedai eylemi gerçekleştirildi. Aynı gün DEM Parti Merkez Yürütme Kurulu, “Ankara’nın Kahramankazan ilçesinde meydana gelen saldırıyı” kınadığını açıkladı. DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, “Uzun süredir Türkiye toplumu savaş, şiddet, ölümlerden kurtulmak isterken böyle bir olayla karşılaşıyoruz.
Zamanlaması manidardır, provokasyon her tarafından belli olmaktadır. Bu tür gelişmelere karşı inatla, toplumun beklentisi olan barış içinde yaşama beklentisine ısrarla yanıt vermek zorundayız. Geç kaldığımız her adım yitip giden canlara mal olmaktadır. Bu olayı bir kez daha kınıyorum” dedi.
Selahattin Demirtaş X’te yaptığı açıklamada, “Sorunlarımızın konuşarak, diyalogla, siyaset yoluyla çözülmesi arayışlarını kanla kesmeye çalışan anlayış bilmeli ki eğer Öcalan bir inisiyatif alır ve siyasetin önünü açmak isterse tüm gücümüzle arkasında olacağız. Demokratik siyaseti ve barış arayışlarını itibarsızlaştırmaya, iradesiz kılmaya yönelik hiçbir yaklaşımı kabul etmeyeceğiz. Herkes hesabını kitabını buna göre yapmalıdır. Barış isteyenlerin sesinin, kimden gelirse gelsin bu defa bastırılmasına asla izin vermeyeceğiz” diyerek TUSAŞ saldırısını kınadı.
25 Ekim’de, “Halk Savunma Merkezi (HSM) Karargâh Komutanlığı” TUSAŞ intihar eylemini üstlendi. HSM, “Uzun bir süre önce planlanıp başarıyla uygulanan bu eylemin Türkiye’de son ayda tartışılan siyasal gündemle asla bir ilişkisi” olmadığını açıkladı!
Bu açıklamadan sonra DEM Parti “Biz sorunların tüm muhatapları esas alınarak demokratik müzakereyle çözümünden yanayız” tavrını takındı.
Devletin, “Kendinizi PKK’den açıkça ayırın!” mesajına, DEM, PKK’nin muhatap alınması gerektiği anlamına gelen görüşler ortaya koyarak tavır takındı. Faşist devlet için bu tavır istenen tavır değildir.
T.C. devletinin Devlet Bahçeli aracılığıyla açıkladığı, devlet projesinin karşılık bulmadığını gördüğünde, kent uzlaşısı ile seçilen Esenyurt Belediye Başkanı görevden alınarak tutuklandı. İçişleri Bakanlığı’nın kararıyla, Ahmet Özer’in yerine İstanbul Vali Yardımcısı Can Aksoy getirildi. 4 Kasım’da Mardin, Batman ve Halfeti Belediye Başkanları görevlerinden alınarak yerlerine kayyumlar atandı.
Sömürgeci T.C. devleti, Temmuz 2015’ten beri yoğunlaştırdığı savaşı daha da yoğunlaştırarak sürdürecektir. Önümüzdeki dönemde muhtemelen başka belediye başkanları görevden alınacak ve yerlerine kayyum atanacaktır.
Sömürgeci devletin Rojava’da işgal alanlarını genişletme ihtimali de vardır. T.C. devleti, Kürt ulusal öncü güçlerini yok etmeye yönelmiştir.
DEM Parti’ye dayatılan ise kendilerini PKK’den ayırma, ayırmadıkları koşullarda ise belediye başkanlarını görevden alma ve DEM Parti milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılacağı bir sürece doğru gidilecektir.
Sömürgeci devletin saldırılarının merkezinde Rojava halkları yer alıyor.
Kürtlerin Rojava’da özerk örgütlenmeye gitmesi, Türk devletini çıldırtıyor. Bir Türkü “dünyaya bedel” görenler, düne kadar “kart kurt”lu “dağ türkü” olarak görülen Kürtlerin gelinen yerde çok geri düzeyde olan talepleri karşısında bile öfkeleniyor, azgınlaşıyor.
Kürtler, sokaklarda aşağılanmanın, sürek avının hedefi oluyor. Kürt ulusal hareketinin en önemli legal örgütlerinden biri olan DEM Parti’ye, PKK’yi terörist olarak adlandırması için baskı yapılıyor. Ya PKK’yi terörist olarak adlandırır, kendini ayırırsın mahkûm edersin, ya da yapılanlara katlanırsın mesajı veriliyor.
Bu devletin çizdiği sınırları sorgulayan, bu coğrafyada Türkler dışında başka halkların da yaşadığını söyleyenler faşist devletin ceberut saldırılarına maruz kalıyor. Sömürgeci devletin üniter yapısını sorgulayan herkes faşist devletin saldırı hedefidir. Kürt halkına düşmanlığın ve saldırıların temelinde yatan, Kürtlerin ulusal bilince kavuşması ve T.C. devletinin “hepimiz Türküz” yalanını sorgulaması, kendileri için en basit, ulusal, demokratik hakları talep etme cüreti göstermesidir. Bu saldırılara karşı çıkmayan bir Türk emekçisi, emekçi sınıf kardeşlerine karşı “kendi burjuvazisi”nin kuyruğunda hareket ediyor demektir.
Kuzey Kürdistan-Türkiyeli işçilerin, emekçilerin Kürdistan halklarına karşı yürütülen işgal savaşından bir çıkarı yoktur. Faşist devletin 40 yıldır yürüttüğü savaş, Kuzey Kürdistan-Türkiyeli emekçilerin yaşamsal çıkarlarına ters karşı devrimci bir savaştır. Bu savaş, Kuzey Kürdistan-Türkiyeli işçilerin, köylülerin, emekçilerin baş düşmanı olan T.C.’nin çıplak çıkarları için yürütülen bir savaştır.
Kürt ulusunun kendi kaderini tayin etme hakkı! Ayrılıp kendi devletini kurma hakkı vardır! Bu hakkın kan ve terörle gasp edildiği, faşizmle gasp edildiği T.C. devletinin varlığı koşullarında halkların kardeşlik içinde bir arada yaşamasının maddi temeli yoktur! Kiminle, hangi birlik içinde yaşayacağına özgür şartlarda Kürt halkı karar verecektir!
Kürdistan parçalarında yürütülen savaş, bölgedeki halklar, emekçiler arasında düşmanlığı körüklemektedir. Savaş, Kuzey Kürdistan-Türkiye içinde de militarist, faşist kliklerin güçlenmesine hizmet etmektedir.
İşçi ve emekçilerin hak alma mücadeleleri geri plana itilmekte, ulusal çıkarlar adına demokratik hakların tırpanlanmasına hizmet etmektedir.
Azdırılan şoven milliyetçilik ve ırkçılık çok daha büyük boyutlara varmaktadır. Sömürgeci savaş, Kuzey Kürdistan-Türkiye’de halklar arasında düşmanlığın körüklenmesine de fırsat yaratarak, gelecekteki olası bir özgür birlikteliği de olağanüstü zorlaştırmaktadır.
Kuzey Kürdistan-Türkiye’de varlık nedenlerini kan, savaş, ölüm üzerine kurmuş olan savaş rantçıları var. Bunların başında vatan bölünüyor çığlıkları atanlar, bölücü Kürtler fobisini yayanlar, bu fobiyi sömürerek güç ve oy devşirenler geliyor. Milyonlarca oy alan bir parti yok sayılıyor! DEM’in kapatılması ve dokunulmazlıklarının kaldırılması çağrıları yapılıyor. Asıl bölücüler, besleme medyalarıyla ürettikleri yalanları yayanlar, seçmenlerin iradesini yok sayanlardır.
Bugün yapılması gereken faşizme karşı mücadeleyi yükseltmektir. Faşizme karşı mücadele, egemenlerin iktidar dalaşının bir parçası olarak yürütülmemelidir. Faşizme karşı mücadelede, anti-AKP/MHP karşıtlarının kuyruğuna takılarak yürütülemez. Faşizme karşı mücadele, bir bütün olarak faşist Türk devletine karşı, anti-faşist halk iktidarı hedefiyle yürütülmelidir. Kayyuma karşı mücadele de devlete karşı mücadele olarak kavranmak, yürütülmek zorundadır.
Görevlerinden alınan belediye başkanları derhal görevlerine iade edilmelidir!
Kayyuma hayır!


























































