UNESCO ve sürdürülebilir barış için temel haklar | Ali Arayıcı
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün 77. yılı, temel hakların kültürel, bilimsel ve eğitsel temellerle savunulmasının önemini bir kez daha gündeme taşıyor.
İnsan Hakları Günü, her yıl 10 Aralık’ta, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun 1948’de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni kabul ettiği günde kutlanıyor. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi hepimizi ilgilendiriyor ve sorumlu kılıyor. Beyannamede yer alan temel ilkeler, 1948’de olduğu kadar günümüz de geçerliliğini koruyor.
Kendi haklarımızı olduğu gibi, başkalarının da haklarını sonuna kadar savunmalıyız. Tüm insanlığı koruyan hakları savunmak ve böylece bütün insanların insanlık ailesine ait olduğunu vurgulamak için; günlük yaşamda harekete geçerek pekçok eylemde bulunmak olanaklıdır.
Aralık 1948’de UNESCO, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde tüm faaliyetlerinin merkezine yerleştiren, eğitim, kültür ve sosyal medya aracılığıyla dünyada tanıtan ilk BM kurumu oldu. UNESCO’nun kurulması, insanlığın entelektüel ve ahlaki dayanışmasının yanı sıra, adalet ve insan haklarına saygının sürdürülebilir barış için vazgeçilmez olduğu inancına dayanıyor.
İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ
Bilindiği üzere, 1947 yılında UNESCO, önde gelen bilim insanları, filozoflar ve siyaset bilimcilerden oluşan bir insan haklarının teorik temelleri komitesi kurdu. Komitenin asıl amacı, insan temel haklarının felsefi temellerini incelemek ve araştırmak, çeşitli kültürler, düşünce kuruluşları arasındaki ortak noktaları ortaya çıkarmak ve böylece İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin yazılışını kolaylaştırmaktır.
Dönemin barışsever ve özgürlük yanlısı Hindistan’lı Mohandas Gandhi (1869-1948) ve İngiliz Aldous Huxley (1894-1963) gibi politikacılar ve akademisyenler arasında, böyle bir Beyanname fikri hakkındaki görüşlerini öğrenmek için bir anket yapıldı. Anketin ana bulgularından biri, kültürel farklılıklara rağmen BM’e üye devletlerin “yoksulluk ve güvensizlikten kaynaklanan sürekli korkudan uzak bir yaşam sürme hakkı” konusunda ortak bir taahhütte bulundukları ortaya çıktı.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, 10 Aralık 1948 tarihinde BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen ve insan hakları için, uluslararası bir çerçeve sağlayan tarihi bir belge olma özelliğini taşıyor. İkinci Dünya Savaşı’nın insanlığa verdiği derin yaralar, milyonlarca insanın hayatını kaybetmesi veya yaralanması ve milyarlarca dolarlık maddi kayıplara neden oldu.
Dünyanın önde gelen liderlerini temel insan haklarını ve özgürlüklerini koruyacak, dünyada sürdürülebilir ve kalıcı bir barışı sağlayacak ortak bir standart geliştirmeye zorladı. Kuşkusuz bu süreç, savaşın yıkıcı etkilerinden ve yıkımlarından ders çıkararak temel insan haklarını güvence altına almak için; atılmış son derece önemli bir adım olarak görülüyor.
TEMEL HAKLAR
UNESCO, 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni faaliyetlerinin merkezine yerleştiren ilk BM kurumu olma özelliğini taşıyor. Bu bağlamda, BM sistemi içinde, 5 özel hak UNESCO’nun doğrudan yetki alanına giriyor :
“Madde 1: Örgüt, eğitim, bilim ve kültür yoluyla uluslar arasındaki işbirliğini güçlendirerek barış ve güvenliğin korunmasına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Böylece, Birleşmiş Milletler Şartı’nın tüm insanlara tanıdığı adalet, hukuk, insan hakları ve temel özgürlüklerin ırk, cinsiyet, dil ve din ayrımı gözetmeksizin evrensel olarak saygı görmesi sağlanacaktır.
Madde 26
Eğitim hakkı : Eğitim, UNESCO ve BM tarafından 2015 yılında belirlenen tam 17 ölçülebilir amaçlarından biri olan Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin (SDG) misyonunun merkezinde yer alıyor. Eğitim hakkı, ilköğretimin ücretsiz ve zorunlu olması gerektiğini belirtir. 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi ve SDG 4’ün temel ilkesini oluşturan eğitim hakkı, kapsayıcılığı ve ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı teşvik etmek için temel bir araç olarak kabul ediliyor.
Madde 27
Kültürel yaşama katılma hakkı : Kültüre erişim ve herhangi bir sonuçtan korkmadan kültürden yararlanma imkânı, kültürel yaşama katılma hakkını güvence altına almak için gerekli koşullardır. Kültürel yaşam, günlük iletişim, ifade ve geleneklerde kendini gösteriyor. Dilsel ve dini azınlıklar, hiçbir nedenle kültürel yaşamın boyutlarını benimseme haklarından mahrum bırakılmamalıdır.
Bilimsel ilerlemeye ve bunun faydalarından yararlanma hakkı, bilimsel araştırma üretimine katılımı teşvik eden kapsayıcı bir öğrenimle başlıyor. Marjinalleşmiş topluluklarda yaşayanlar, hem kendi toplulukları hem de genel halk için yararlı olan bilimsel ilerlemeye katılmaya teşvik edilmelidir. Herkesin bilimsel ilerlemeden yararlanabilmesi için, bilginin serbestçe paylaşılması ve yeniliklerin toplumlarda engelsiz bir şekilde yayılması gerekir.
Madde 19
Fikir ve ifade özgürlüğü hakkı: İletişim hakkı, demokrasinin özünü oluşturan temel bir insan hakkıdır. Diğer hakların gerçekleştirilmesinde kilit bir faktördür. Devletler, ifade ve inanç özgürlüğünü kısıtlayamazlar. Fikir ve ifade özgürlüğü hakkını korumakla yükümlüdür. Bu hak, “görüşleri nedeniyle rahatsız edilmeyecek olma ve sınırlar gözetilmeksizin, herhangi bir ifade aracılığıyla bilgi ve fikirleri arama, alma ve yayma hakkı”nı içeriyor.
Son 10 yılda dünya genelinde en az 827 gazeteci öldürüldü ve binlerce gazeteci ise yaralandı. Maalesef, bu sayısal veriler görevleri gereğince sadece görüşlerini ifade etmenin ve bilgi yaymanın ne kadar riskli olduğunu gösteriyor.
Su ve sanitasyon hakkı : 2010’da BM Genel Kurulu “içme suyu ve sanitasyon hakkını bir insan hakkı olarak” resmi olarak tanıdı. Büyük insani ve çevresel krizlerle başa çıkmak için UNESCO, suya ve sanitasyona erişimi “yaşam hakkı, onur hakkı, sağlık hakkı, beslenme hakkı, yeterli yaşam standardı hakkı ve eğitim hakkı gibi diğer birçok insan hakkının gerçekleştirilebilmesi için bir ön koşul” olarak görüyor.
Prof. Dr. Ali Arayıcı/Paris – 10.12.2025























































