Makaleler

Published on Ağustos 13th, 2025

0

TKP’nin laisizmi de Kürtlere gelinceye kadar! | Yusuf Karadaş


TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, partisinin “cumhuriyetçi birikimi savunma” adına Kürt sorununda sosyal şoven bir politik hattı örgütlediği eleştirilerine yanıt verirken bile bu gerçeği bir kez daha gözler önüne seren açıklamalar yapıyor. Geçtiğimiz günlerde Medyascope YouTube kanalında Ruşen Çakır’ın konuğu olan Okuyan, “Cumhuriyetçi birikim”in en önemli temellerinden biri olarak değerlendirdikleri laisizm konusunda da laik birikimi savunma politikasını Kürt sekülerizminin başladığı yerde bitiriyor. Çünkü TKP, gericiliği AKP-dinci gericilikle sınırlamakla kalmıyor buna karşı mücadeleyi de AKP öncesi burjuva cumhuriyeti savunmanın ötesine götüremiyor.

Kürtlerin ulusal-demokratik taleplerinin ve bu temelde kendi kaderlerini tayin hakkının reddedilmesi, sadece emperyalizm ve iş birlikçi gericiliğe karşı Türk ve Kürt uluslarından işçi ve emekçilerin mücadele birliğini baltalamakla kalmıyor, emperyalizmin bu sorunu istismar etmesine de alan açıyor. TKP’nin ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını reddetmesinin ve bunun bir sonucu olarak Kürt ulusal hareketinin bugünkü iktidar blokuyla yürüttüğü süreci “cumhur ittifakın katılma” olarak değerlendirmesinin gerçekte kime/neye hizmet ettiğinin eleştirisi geçen yazıda yapılmıştı.

Ancak TKP’nin Kürtlerin ulusal taleplerini ve bu yönde sürdürdükleri demokratik mücadeleyi reddetmesi sorunun sadece bir yönünü oluşturuyor. TKP, Kemalist laikliği cumhuriyetçi birikimin en önemli kazanımlarından biri olarak tanımladığı ve aynı zamanda laikliği bugünkü ittifak politikasının da merkezine koyduğu halde Kürt ulusal mücadelesinin yarattığı seküler birikime gelince en başa, sosyal-şoven ayarlarına geri dönüyor.

Ruşen Çakır, Okuyan ile yaptığı programda Kürt ulusal hareketinin Kürtlerde ciddi bir sekülarizasyon yarattığına işaret ediyor. Sonra da Suriye’deki HTŞ (Heyet Tahrir eş Şam) yönetimi ile SDG (Suriye Demokratik Güçleri) arasındaki sorunun da asıl olarak etnisiteden değil, yaşam biçiminde (SDG’nin seküler-demokratik yapısı ile HTŞ yönetiminin dinci-şeriatçı karakteri) kaynaklandığını söylüyor. Bu durumda AKP iktidarı ve Kürt hareketi arasındaki ilişkinin nasıl ümmetçi olabildiğini soruyor.

Okuyan bu soruya şöyle yanıt veriyor: “Biz hep yazılı metinlere açıklamalara ve yapılanlara bakarız. Spekülasyon iyi bir şey değil (…) Baktığımız zaman Türk-Kürt kardeşliğinin dinsel temellerle ortaya çıkacağı tezi hem AKP’de var hem PKK’da var. Çok net (…) Dolayısıyla bir siyasi hareket olarak bir örgütsel yapı olarak seküler karakterde olması ayrı bir şey. Bir toplumsal proje olarak ayrı. İnsanların, siyasi hareketlerin liderlerinin kendi inanç sistemlerini tartışmaya başlarsak karışık bir şey çıkar. Şara’yı da bilmiyoruz. Ne kadar İslamcıdır, değildir bunu bilmiyoruz ama bildiğimiz bir şey var. Zaten Amerikalılar da söyledi, İngilizler de söyledi. ‘Bizim adamımız’ dediler değil mi?​”

Görüldüğü gibi Okuyan’a göre Kürt sekülerleşmesi spekülasyon ama AKP ve PKK’nin ümmetçi temelde uzlaşması gerçek. Dahası Okuyan, Kürt ulusal-demokratik mücadelesinin yarattığı seküler-laik birikimi, bir halkın kazanımı olmaktan çıkartıp “Siyasi hareketlerin liderlerinin inanç sistemi”ne indirgiyor. Böylece Kürt halk hareketi ve HTŞ’yi (“Şara’yı da bilmiyoruz”) eşitlemenin önünde bir engel kalmıyor!

Genel olarak ulusal hareketlerin feodalizme ve ideolojisi dine karşı belli bir mücadele içinde geliştikleri bilinir. Türkiye’de Kemalist hareketin öncülük ettiği ulusal mücadele saraya ve halifeliğe karşı cumhuriyetin ilanı; siyasal bağımsızlığın ve laikliğin kazanılmasıyla sonuçlanmıştı. Ancak bu kazanımların sınırları ulusal burjuvazinin büyük toprak ağalarıyla ittifakıyla (ki, bu ittifakta Kürt ulusal mücadelesinin önüne geçme politikasının da önemli bir rolü olmuştur) ve güdük antiemperyalizminin ulusal burjuvazinin hızla emperyalistlerle iş birliğine yönelmesiyle sınırlanmıştı.

Laikliğin sosyal temelini oluşturacak (feodalizmin ve feodal ilişkilerin tasfiyesi) bir toprak reformunun yapılmaması ve dinin-tarikatların diyanet kurumu üzerinden kontrol edilmesine yönelik politikalar, Türkiye’de dinci gericiliği engelleyemediği gibi iş birlikçi burjuva siyasetçilerin din istismarcılığına uygun koşullar da yaratmıştı.

Her ne kadar Okuyan ‘spekülasyon’ dese de öncesi bir yana son 40 yılda Kürt ulusal-demokratik mücadelesinin yarattığı seküler birikimi görmek için devletin bu mücadeleye karşı sahaya sürdüğü unsurlara bakmak yeter. Devlet, Kürt ulusal mücadelesinin önüne geçebilmek için sadece feodal kalıntıları, artık yarı burjuvalaşmış aşiretleri koruculuk sistemi adı altında silahlandırıp maaşa bağlamakla kalmadı, Hizbullah gibi şeriatçı-cihatçı örgütleri de bizzat sahaya sürdü. Üstelik uzunca bir dönem bu gerici-dinci örgütlenmeleri Kürt ulusal mücadelesine karşı kullanıp destekleyenler güçlerin başında bugün TKP’nin ittifak gücü olarak görüp kapılarını ardına kadar açtığı, kendilerini laikliğin bekçisi ilan eden ulusalcı generaller yer alıyordu.

Oysa bu gerici ittifak karşısında seküler değerlerin gerçek taşıyıcısı başta Kürt kadınları olmak üzere Kürt halk mücadelesi ve ulusal demokratik hareketi olmuştu.

Rojava’da demokratik kanton yönetimlerini ilan etikleri 2012 yazından bu yana Kürtlerin ve onlarla demokratik-seküler temelde ittifak yapan toplulukların cihatçı güçlerin saldırılarının hedefi olması da rastlantı değildi. Suriye Kürtlerinin bu dönem boyunca El Nusra, IŞİD (Irak-Şam İslam Devleti) ve yine Nusra’nın devamcısı olan HTŞ’nin hedefinde olmalarının temelinde demokratik-seküler bir yönetim modelini savunmaları bulunmaktadır.

Bugün de bir yanda geçtiğimiz cuma günü Kürt, Arap, Süryani, Ermeni, Türkmen farklı milliyet ve dinlerden topluluklarla ‘Ortak Tutum Konferansı’ düzenleyen SDG ve öte SDG ile görüşmelerden çekilip ve saldırı tehdidinde bulunan cihatçı HTŞ var. Sadece bu durum bile ortada ümmetçilikte bir uzlaşma olmadığını, üstelik AKP ve ABD’nin HTŞ üzerinden yaptıkları dayatmalara rağmen Kürtlerin demokratik-seküler talep ve mücadelelerinde ısrar ettiklerini ortaya koyuyor. Ama buna rağmen “Şara’yı da bilmiyoruz” diyen Okuyan için SDG ile HTŞ arasında bir fark bulunmuyor. Emperyalistler ve iş birlikçi gericilikler arasındaki çelişki ve mücadelenin arttığı bir dönemde Kürt halkının seküler-demokratik mücadele birikimini sahiplenip ortak mücadele geliştirmenin bir dayanağı olarak kullanmak yerine TKP, tarihsel kodlarıyla hareket ederek Kürt talep ve mücadelesini “emperyalist planlardan” ibaret görüyor.

Öcalan’ın bugün devleti temsil eden iktidar blokuyla yaptığı görüşmeler üzerinden Kürt hareketini ümmetçi ilan edenler aynı Öcalan’ın 1999’da uluslararası bir operasyonla Türkiye’ye getirildikten sonra da o zaman kendisini sorgulayan Ergenekoncu (ordudaki laikçi çizginin temsilcisi) generaller ile de aynı görüşmeleri yaptığını unutuyorlar. Çünkü Okuyan her ne kadar Kürt hareketini “ümmetçi” ilan etmek için “Biz hep yazılı metinlere, açıklamalara bakarız” dese de ortada söylediklerini çürütecek sayısız bilgi ve belge varken bu metinleri sadece işine geldiği zaman ve yerde hatırlıyor!

Şurası açıktır: İktidar bloku, Öcalan ile sürdürülen görüşmeleri iç siyaseti dizayn edip anayasa değişikliğini gerçekleştirmek ve bölgede de yayılmacı emellerinin bir dayanağı haline getirmek istiyor. Ancak unutulmamalıdır ki, belirleyici olan görüşme ve pazarlıkların mücadele alanlarında nasıl realize olacağıdır. Suriye’de yaşanalar bunun en somut örneğidir.

Bu noktada ülkedeki emek ve demokrasi güçlerinin nasıl bir tutum alacağı belirleyici olacaktır. Ya ülkedeki dinci-iş birlikçi tekelci burjuva gericiliğe karşı Kürtlerin ulusal-demokratik talep ve mücadelesi sahiplenerek bağımsız-demokratik-laik bir geleceğin inşa edilmesi yönünde ortak mücadelenin geliştirilmesi esas alınacak ya da Kürt sorununda inkârcı şoven politikalarda ısrar edilerek eski statükoyu aşmayan bir mirasın ve birliğin peşinde koşulacak. Milliyetçi-ulusalcı kesimlerin laikçiliğini yüceltip ezilen ulusun seküler-demokratik mücadele ve birikimini peşinen reddeden TKP ikincisini yapıyor!


Seçtiklerimiz: Yusuf Karadaş – Evrensel – 13.08.2025

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑