Almanya

Published on Kasım 22nd, 2025

0

Stuttgart’ta yargılanan yurtsever: “Benim yerime şimdi bu sandalyede Erdoğan oturmalıydı!”

Çocukluğumdan beri içimdeki Barış ve Özgürlük umudu ve…

Gül Güzel (Stuttgart)

Stuttgart- Stammheim F Tipi Cezaevi, 2 Nolu salonunda 6 Kasım, 2025 tarihinde §129b/a maddesi çerçevesinde Kürt siyasetçi R. Yıldırım aleyhine siyasi dava başlamıştı. Davaya Stuttgart Yüksek Bölge Mahkemesi 7. Ceza Senatosu, baş hâkimi M. Haußmann başkanlığında 19 Kasım’da ikinci duruşma ile devam edildi.  

Duruşma, baş hâkim M. Haußmann’ ın, sanık sandalyesinde oturan R. Yıldırım’a ‘’Ana davaya dair sunmak istediğiniz, kişiliğinizin tespitine dair bilgi vermek ister misiniz?’’ şeklindeki sorusu üzerine savunma Avukatı Stephan Kuhn, ’Yıldırım bugün savunmasını okuyacak ama kendisine bu konuda, sorular sorulmayacak!’ dedikten sonra Yıldırım hazırladığı savunmasını okumaya başladı.

Benim yerime şimdi bu sandalyede Erdoğan oturmalıydı!

Ben ülkesi dörde bölünen, yok edilmeye çalışılan, kültürel soykırıma uğrayan bir halkım. Sömürgesi haline getirildiğimiz ülkeler (Türkiye, Suriye, Irak, İran) tarafından sistematik olarak inkâr edilen ve Arap veya Türkiye’de Dağ Türkleri yani dağlarda kart-kurt yürüyen halk olarak adlandırıldık. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan beri Kürtlere, Asuri, Ermeni, Rum, Aleviler gibi halklara sayısız soykırım uygulamıştır. Bu tekçi, imhacı sisteme karşı biz Kürtler başkaldırmış, mücadele etmişiz. Soykırım, inkâr ve imhalara karşı başlattığımız isyanlardan dolayı köylerimiz boşaltılmış, halk dağlara kaçarak, Dersim’de olduğu gibi mağaralarda saklanmaya çalışmıştır. Mağaralara sığınan bu Kürt ve Aleviler atılan zehirli gazlarla katledilmişlerdir. Kaçmak isteyen kadınlar Türk askerleri tarafından tecavüzlere uğramış, hamile kadınların karınları süngülerle yırtılıp, çocuklar çıkarılarak katledilmişlerdir. Çoğu kadın askerlerin eline düşmemek için kendilerini uçurumlardan aşağı atmışlardır.

Şark – Islahat planı ile Kürtler ve diğer azınlık halklar asimile edilmek istenmiş; Kürtçe isimli yerler, köylerin Kürtçe isimleri hem Türkçeye çevrilmiş hem de Kürtlerden boşaltılan bu köylere Türkler yerleştirilmiştir. Bu yaptırımlar karşısında Kürtlere 28. Ağrı başkaldırısından sonra büyük katliamlar yaşatılmış. Ağrı dağında yapılan sembolük bir mezarın üstüne, ’MUHAYYEL KÜRDİSTAN BURADA MEFTUNDUR’ diye yazılmıştır. Bütün bu inkâr ve zulümlere karşı Kürt halkı 1970’lerde kendini savunmak için örgütlenmeye başladı. Bu direniş içinde yer alan devrimci gençler 1978’de Abdullah Öcalan önderliğinde Kürdistan İşçi Partisini kurdular. Daha sonraları Sivas, Maraş katliamları ve 1980 askeri darbe ihtilaliyle binlerce devrimci tutuklandı, katledildi. Siyasi partiler, dernekler, gazeteler kapatılıp, gazeteciler tutuklandı. Hatta Diyarbakır’da bu siyasi tutsaklar için işkence hane cezaevi yapıldı. Burada sistematik bir şekilde tutsaklara işkenceler yapıldı. Bu işkenceler sırasında tutsaklara insan dışlığı, fare eti yedirme; coplarla, soğuk su ile işkenceler yapılan işkencelerden sadece bazılarıdır. Bazı tutsaklar bu işkenceler karşısında kendi bedenlerini (Dörtler) yaktılar! Süregelen ve gittikçe artan baskılara, katliamlara karşı 1984’te PKK silahlı mücadele başlattı.

Ben Kürt ve Süryani şehri olan Nusaybin’de doğdum. Burada Kürt ve Süryaniler sürekli katledildiler. T.C. tarafından 1200 köy yakılınca çevre köylerden Nusaybin’e göçler gelmeye başladı ve bu yüzden Nusaybin için özel OHAL yasaları çıkarılarak JİTEM ve Hizbullah tarafından insanlar kaçırılarak, asit kuyularında eritildiler; binlercesi kaçırılıp katledildiler. Bu katiller hiçbir zaman tespit edilmediler!

Ben gözlerimi Devletin aileme uyguladığı şiddetle açtım. Evimize her gün baskınlar yapılarak, şiddete uğruyorduk. Bir abim aylarca gördüğü işkenceden, diğer bir abim de Nusaybin şehri ortasında, yeğenim de Batman’da öldürüldü. Bu davaları taşıdığımız AİHM, Türkiye’ye hüküm verdi ama Türkiye şimdiye kadar hiçbir karşılık vermedi… Çocukluğum annemin öldürülen abimler için yaktığı ağıtlar ve mezarlarını ziyaret etmekle, Nusaybin’de yapılan katliamları izlemekle geçti. Gittiğimiz okullarda da durum farklı değildi. Her sabah, ’Türküm, doğruyum, çalışkanım, varlığım Türk varlığına armağan olsun! Yeminini söyletirdi. Okulda olduğu gibi evlerimize gittiğimizde de Kürtçe konuşmamız yasaktı. Bize sürekli, ‘Türkleştikçe insan olursunuz’ denilirdi. Yani bizler Siyahlar, Türkler de Beyazlardı! 2021’de Konya’da Kürt olduğu için katledilen 7 kişilik aile gibi sokakta Kürtçe şarkı söylediği için kalbine bıçak sapılarak öldürülen genç gibi! Yaşatılan bu zorluklar ve inkâr edilen kimlikli bu insanlar sizce ne yapmalıydı?

HDP daha sonra BDP partisinin gençlik kolunda yer aldım. 2010 yılında tutuklanıp, işkenceye maruz kaldım. İşkenceden bütün bedenim kan içinde kalmıştı ama kimse buna karşı bir şey yapmadı ve 4 ay hapiste kaldım. 2011 yılında da yine sokak eylemlerine katıldığım için tutuklandım ve 11 ay hapiste kaldım. Cezaevinden çıkınca, Nusaybin’e gittim. Burada bazı kişiler tarafından başıma silah dayatılarak kaçırıldım. Korkumdan dolayı kendileriyle çalışmayı kabul ettim. O yüzden babam tarafından Avrupa’ya getirildim. Ama burada da yaşamım kolay olmadı. Şimdiye kadar 2 defa tutuklandım. Biz Kürtler nereye gitsek aynı zorlukları yaşıyoruz. Kimliklerimizi saklayarak yaşamak zorunda bırakılıyoruz. Almanya’ya gelme nedenim, Kürt halkına yapılan katliam ve inkarları Avrupalılara anlatmaktı. Ama hiç de düşündüğüm gibi olmadı ve Almanya’da iki defa tutuklandım.

Erdoğan tarafından 15.07.2015’te sendika ve gazeteleri kapatarak, seçilmiş eş Belediye başkanlarını tutuklatıp, yerlerine kayyum atadı. Faşizmi Türkiye’nin her yerine yaydı. 2016-17’de Nusaybin, Cizire ’de sokağa çıkma yasağı uygulanarak insanlar katledildi, bodrumlarda yakıldı, şehir savaş uçaklarıyla bombalandı. 9 yaşındaki Cemile keskin nişancılar tarafında katledildi. Cenazesi 7 gün buzdolabında tutuldu. Taybet Ana sokakta öldürülüp, ölüsü 7 gün sokakta kaldı. Hacı Birlik vurulduktan sonra boynuna ip takılarak panzerin arkasında sokaklarda sürüklendi. Cizre’nin bodrumlarında 150 Kürt gaz bombalarıyla yakılıp, katledildiler. Suruç’a gidip, Kobane’ deki çocuklara hediye götürmek isteyen gençler bombalanarak katledildiler.  Bütün bunlar için şimdi benim yerime bu sandalyede Erdoğan oturup, yargılanmalıydı.

Erdoğan İS’i eğitip katliamlar yaptırıyor. Şengal’de binlerce katliam bu çeteler tarafından yapıldı. Kadınlara tecavüz edildi, kaçırıp sattılar. Bütün dünya bu vahşetlere göz yumarken Kürtler bu çetelere karşı mücadele ettiler. Onun için bu çetelere karşı mücadele eden Kürtlere bütün dünya teşekkür borçludur. Ben Türkiye’nin bu terörist haline karşı mücadele ettiğim için tutuklandım. Onun için benim yerime Erdoğan tutuklanmalıydı. Ben, bize terörist denilmesini asla kabul etmiyorum. İS ve T.C. faşizmine karşı mücadele etmek teröristlik değildir. Benim çocukluğumdan beri içimde barış ve özgürlük oldu. Kadın özgürlüğü, halkların eşit hakları mücadelesiyle Kürt – Türk kardeşliğine inanıyorum. 27 Şubat 2025 çağrısıyla başlayan süreci destekliyorum. Bütün demokratik kişi ve çevrelerin de bu süreci desteklemesini istiyorum. Aynı şekilde Almanya’nın da Kürtleri tutuklayıp, yargılaması da Almanya’ya güven getirmez. O yüzden sizin de başlatılan bu süreci desteklemenizi istiyorum.

R. Yıldırım’ın yaptığı 8 sayfalık savunması sonrası savunma avukatları Stephan Kuhn ve Anna Mandelana Busl tarafından hazırlanan metin mahkeme heyetine yazılı ve sözlü sunuldu. Hazırlanan bu 14 sayfalık metin ile davanın durdurulması, yapılan suçlamanın geri çekilmesi talebi dile getirildi. Talepte kısaca: Başlatılan soruşturma – suçlama davası İşleminin durdurulmasının başlatılması, Federal Adalet ve tüketiciyi Koruma Bakanlığından (BMJV) 6 Eylül tarihine kadar verilen genel kovuşturma izninin geri çekilmesinin talep edilmesi, tutuklama emrinin iptal edilmesi ve uygun koşullara tabi olarak infazının durdurulması çünkü 27 Şubat 2025 tarihinden beri mevcut gelişmeler nedeniyle usuli şart olan kovuşturma izninin sürdürülmesinin mümkün olmadığı ve dolayısı ile en azından kovuşturma yetkisini veren bakanlıkça incelenmek üzere bir durdurma kararı verilmesi gerekir denilerek mahkemeye heyetine sunuldu.

3 Aralık 2025’te yapılacak olan 3. duruşmada, Savcılık yapılan savunmayı değerlendirip, yazılı açıklamada bulunacak.


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑