Gülmek emekçilerin yüzüne yakışıyor / Ergün Aslan
İmam–Özer ikilisi yumuşadı. Parlamentizmden vazgeçti. AKP–CHP ortaklığını bozan, İmam–Özer ikilisinin parlamentizmi tasfiyeciliğine ve çalmasına yönelik güçlü bir karşı gelişin ortaya çıkmasıydı. Bu ortaya çıkan basınç, CHP’nin her istediğini AKP’nin vermesine engel oldu, ortaklıklarını bozdu. Bu basıncı görmeyen ve karşı olan kim başarılı olur ki?
Ah… yoldaşlar… ah…
Kitabın ortasında başlamış gibi oldum.
Ama ne yapabilirim ki.
Hangi birimizin hali de böyle değil ki?
Hangi birimizin de cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi Kılıçdaroğlu’nun kaybedeceği ve gideceğine yönelik yapılan Zoom toplantılarında haberi oldu ki kitabın başında da başlayabilelim.
Buna rağmen…
Hala Türk solunun ve Kürtlerin dilinde;
“İmam mağdur, Özer mağdur, CHP mağdur.”
“Adamın bir gecede diplomasını elinden aldılar.”
“Güçlü bir şekilde seçileceğini düşündüklerinden de hapse attılar.” gibi söylemler var.
Sizce diploması yatay geçiş koşullarına hiç uymayan birinin yatay geçiş yapması ve elde ettiği villalar, kurultaylar konusunda bu kadar da şaibeler varken, Türk solunun ve Kürtlerin; İmam–Özer ikilisinin, tırnak içerisinde, “mağdur” olduklarına dair ortaklaşmaları doğru mu?
Hele de CHP’nin başrolündeki İmam’ın babası da çıkmış “Ömrüm komünizmle mücadeleyle geçmiş” demişken, İmam’ın da Topal Osman’a dizdiği övgüleri de herkes biliyorken Kürtlerin ve Türk solunun çıkıp da hala İmam–Özer ikilisini, CHP’yi savunmaları da doğru mu?
Başka memlekette olsa, isterse de iktidar muhalefete operasyon yapıyor olsun; muhalefette bu kadar kirli işler ortalığa dökülmüşken hangi bir sosyalist veyahut da azınlık çıkıp da muhalefeti topa tutmaz, dalgasını da geçmez, tiyatrosunu da yapmaz?
Ama bizde böyle mi oluyor?
Nerde?
Adama soruyorlar: “Yatay geçiş koşullarına uymuyormuşsun. Yatay geçiş yapılamayacak üniversiteden yatay geçiş yapmışsın; yatay geçiş formuna da fakirim diye de yazmışsın, fakir de değilmişsin,” diye. Adam “Askerliğimi de iptal edin, doğum belgemi de iptal edin,” diye bas bas bağırıyor, şiir okuyarak mağdur olabilmek için de şiir okuyor.
Sorulan hiçbir soruya da geçerli bir cevap vermiyor.
Bizim Türk solu, Kürtler de çıkıp da; “Allah aşkına, mağdurlar diyerek mağdur olduğunuza dair vekalet koyduk. Bari şu Aziz İhan Aktaş işini anlatın,” da diyemiyor.
İddianamelerin kapağını da açamıyor.
Yazılarında muhalefetin kirliliğine de yer veremiyor.
Açanı da vereni de gördünüz mü?
Hani; Türk solu ve Kürtler, halk adına, iktidara olduğu kadar burjuva muhalefete de hesap sorandı?
“Beni gören Mustafa Kemal’i görmüş olur” diyen burjuva muhalefetin şaklabanlıklarını da yazan, dalga geçendi.
Bırakın trol gazetecilerini, Türk solu–Kürtler bile tüm bunları İmam–Özer ikilisine soramıyor, yazamıyor bile.
Üstüne üstlük de hala İmam–Özer ikilisinin ekmeğine yağ sürercesine proletaryaların, Kürtlerin bunları tırnak içerisinde “mağdur” görmelerinin politikalarını üretiyor.
“Mağdur İmam, mağdur Özer, mağdur CHP.”
“Bütün iddianameler boşşş….”
Peki neden?
Daha doğrusu Türk solu ile Kürtler; barış konusunda bile bir araya gelip AKP’ye; Kürtlere de Apo’nun müritleri diyen şovenistlere karşı bile ortak bir davranış oluşturamazken, söz konusu İmam–Özer ikilisinin, tırnak içerisinde, “mağduriyeti” söz konusu olunca rahatlıkla bir araya geliyor, ortaklıklar kurabiliyor?
Elbette ki bunun tek bir nedeni var.
Bu da yazımın ilk başında belirttiğim neden.
İmam–Özer ikilisinin AKP’ye karşı yumuşamasını ve AKP’nin CHP’nin her isteğini yapabilmesini bozan güçlü bir muhalefetin ortaya çıkması.
Adına işçi barışını; zayıflatılmış parlamentizmde, zayıflatılmış belediye başkanlıklarında görmeyen ve çalmayan – çaldırtmayan diyebileceğimiz bir muhalefetin ortaya çıkması.
Daha da doğrusu altılı masanın topluma yansımasıyla ortaya çıkan; İmam–Özer ikilisinin CHP’de iktidara gelmesiyle de toplumda da yok edildiği düşünülen toplumsal muhalefetin yeniden ortaya çıkması.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde kırk sekiz buçuk oy verenlerin hepsi de uçup gitmedi ya.
İşte asimile edilemeyen ve yeniden ortaya çıkan, emekçinin sermaye barışını, öncüsünün peşinde koştuklarında görmeyen, altılı masanın geride bıraktığı ideolojiden gören bu toplumsal muhalefet sadece CHP ile AKP’nin ortaklığını bozmuyor.
Aynı zamanda ortaya çıkan bu muhalefet; Esenyurtlardan tutun Kadıköylerde, Hataylarda bir araya gelmiş, inorganik ilişkiler kurmuş İmam–Özer ikilisiyle Türk solu’nun, DEM’lilerinde kurduğu ortaklığı bozma tehlikesi var.
Çünkü; değişim diyerek gelen, tek değişimi de sadece genel başkanlarını alçakça bir şekilde değiştirerek yapan, altılı masanın diğer paydaşlarına da ağır hakaretler eden, AKP’ye de yumuşama mesajları veren, AKP’yle de kol kola giren, sermayeyle de barışan–kirli ilişkiler kuran İmam–Özer ikilisinin CHP’si, kendilerine karşı ortaya çıkan–yükselen bu toplumsal muhalefet karşısında inanılmaz derecede güçsüz idi.
Bu nedenle de İmam–Özer ikilisinin CHP’si sürekli, bitip tükenmeyecek bir şekilde de, kendisinden daha fazla istediklerine ulaşabilmek için her şeyi mübah gören ortaklarının desteğine ihtiyaç duyuyordu.
Bu yüzden de AKP’e astarı yüzünden daha pahalı hale gelmeye başlayan, yumuşamış, partisine de sıcak mesajlar veren; İmam–Özer ikilisini, CHP’yi savunmaktan vazgeçti.
Ama getirisini ve götürüsünü hesaplayamayan, siyasi bir kurnazlıkla da AKP; İmam–Özer ikilisine, CHP’ye vurdukça da kendisinde “ah”, toplumda da “kı, kı, kı” sesinin çıktığını duymayan Türk solu ve Kürtler, İmam–Özer ikilisine ve CHP’ye sıkıca sarılmaktan, savunmaktan, yaşananların tek nedenini de AKP’nin yaptığı siyasi operasyon olarak görmekten vazgeçmedi.
Ama nereye kadar?
Her şeyin değişiminin nedeni emekçilerdir.
Gülmek emekçilerin yüzüne yakışıyor.
Ergün Aslan – 14.12.2025























































