Makaleler

Published on Aralık 10th, 2025

0

Göçmenler için yeni paradigma: Ulusal değil, bütünsel bir azınlık | Cumali Yağmur


Bugünkü yazımda, göçmenlerin yeni bir anlayışla “tek bir göçmen azınlığı” olması konusunda bir tartışma açmak istiyorum. Bu tartışmayı boğmadan etraflıca tartışalım ve göçmenlerin yararına olan her yeni düşünceyi teorikleştirelim.

Bu durum, göçmenlerin azınlık olarak tanımlanıp tanımlanamayacağına dair yeni bir tartışmayı beraberinde getiriyor.

·         “Azınlıklar” tanımı: Nüfusun geri kalanına kıyasla sayıca az olan ve kendi kimliklerini korumak isteyen etnik gruplardan oluşur.

·         Buna karşılık göçmenler: Yaşamak amacıyla başka bir ülkeden bir ülkeye taşınan kişilerdir. Almanya’da göçmen kökeni (göç geçmişi), kişinin kendisinin veya en az bir ebeveyninin Alman vatandaşlığı ile doğmamış olması şeklinde tanımlanır.

·         Azınlıklar sıklıkla sistematik dezavantajlar yaşarlar ve kolektif bir ötekileştirilme (marjinalleşme) bilincine sahiptirler. Göçmenler ise genellikle toplumun bir parçası olarak entegre olsalar bile, onlar da devamlı ayrımcılığa ve ırkçı saldırılara maruz kalabiliyorlar.

Almanya’da bugün 25 milyon göçmen/azınlık yaşamaktadır. Avrupa’da birçok ulus; etnik, dini ve dilsel farklılıkların resmen azınlık olarak tanınmış olduğu için, göçmenlerin de azınlık olarak tanınmasının ülke üzerinde olumlu etki yaratacağına kesin gözüyle bakılıyor.

Bugün Avrupa’da aynı kökene sahip insanların dili, dini ve gelenekleri gerilemiştir. Göçmenler bu aşamadan sonra yeni bir tarih yazarak tek bir azınlık oluşturmalıdırlar.

Avrupa’da yaşayan göçmenler, süreç içinde tek bir azınlık statüsü yaratmayı kendilerine görev bilmelidir. Her ulustan göçmenler, kültürel olarak kendilerini Avrupa toplumlarına ayrı ayrı birer azınlık olarak kabul ettirmeye çalışmalarında muvaffak olamayacaklardır. Bundan dolayı her göçmen azınlığın; kendi melodramatik, taşralı ve folklorik kültürel özellikleri ile kendilerini Avrupa kültürlerine kabul ettiremeyecekleri kesindir.

Göçmenlerin yarım asırlık sürecinde, yeni nesillerde bu taşralı, melodramatik ve folklorik kültürler gerilemiştir. Ulusal kültürler aynı zamanda Avrupa toplumlarında kabul görmemiştir. Her ulusun, kendi ulusal kültürü ile Avrupa toplumlarında kabul görmediğini anlamış olması gerekir.

Gelinen süreçte göçmenler içindeki 4. ve 5. nesiller, kendilerini yaşadıkları Avrupa kültürünün bir parçası olarak görseler de Avrupa toplumları onları hâlâ kabul etmiyor. Göçmenlerin görünüşlerinin ve isimlerinin değişik, ayrı kültürlerden olması dahi kabul görmemelerine neden oluyor.

Son yıllarda göçmenlerin geldikleri ülkelerdeki savaşlar, politik ve dini baskılar ile dünyanın küçülmesi sonucunda çok sayıda iltica göçü başlamıştır. Avrupa’ya iltica yoluyla gelen göçmenler de, başlangıçta olduğu gibi yaşadıkları toplumlara entegre olmak için uğraştılar. Göçmenler, dördüncü ve beşinci nesli yaşamalarına rağmen, yeni bir bütün olarak tek bir “göçmen azınlık statüsü” yaratamadılar.

Göçmen kökenliler her meslek dalında başarılı mertebelere gelmiş ve çok yüksek düzeyde görevler almışlardır. Politik partilerde her ulustan göçmenler yüksek görevlerde politika yapmalarına rağmen, bütünsel bir göçmen azınlık statüsü yaratılamadı. Göçmenlerin hâlâ kendi ulusal kültürlerinin tek tek Avrupa ülkelerinde kabul görmeyeceğinin bilincine varmış olmaları gerekiyor.

Göçmenler hâlâ kendilerini kabul ettirmek ve uyum sağlamak için mücadele veriyorlar. Bu mücadelede muvaffak olamazlar; çünkü yaşadıkları Avrupa ülkelerinin, onları kendi ulusal kültürleri ile kabul etmeyecekleri kesindir. Gelinen süreçte artık göçmen azınlık olgusu, ulus düşüncesi ile değil; yaşadıkları Avrupa ülkelerinde yeni bir “göçmen azınlık kültürü” üzerinden mücadele vermeleri daha doğru olacaktır.

Günümüzde yeni bir “tek ulus göçmenliği”, “tek göçmenlik anlayışı” ve “göçmen azınlığı” yaratılması için anlayış göstermeleri gerekecektir. Gönüllü kültürel alışveriş isteği de kabul görmemekte; göçmen kültürü, hakim ulus kültürü tarafından hâlâ aşağılanıp reddedilmektedir. Tüm göçmenler, azınlık olgusundan yola çıkarak yeni ve tek bir “göçmen azınlık” olduklarını kabullenmelidir. Bundan dolayı da yeniden bir durum değerlendirmesi yaparak, mevcut şartları değerlendirip somut adımlar atmaları gerekecektir.

Bu da süreç içinde, yeni nesil göçmenler arasında tek uluslu bir göçmen statüsü ile hareket edilip, Avrupa’da bir göçmen hareketi yaratılmasını sağlamalıdır. Toplumun tüm birimlerinde yeniden örgütlenme anlayışı ile hareket edip, içinde bulundukları yeni durumun analizini iyi yapmalıdırlar. Çocuk yuvalarında ve eğitimde, toplumun çok ulusluluğu nazarı dikkate alınarak yeniden bir örgütlenmeye gidilmelidir.

Şimdiye kadar göçmen azınlık için yapılan topluma uyum sağlama projeleri tam anlamıyla başarıya ulaşamadı. Eğitimde mevcut Alman eğitim sistemi, göçmen çocukların ihtiyaçlarına cevap veremedi ve başarılı olamadı. Her türlü konsept denendi, verilen her mücadele başarıya ulaşamadı ve paralel toplumlar yaratıldı.

Geçmişte çok sayıda İslam Konferansları ile yeni bir dini azınlık yaratılmaya çalışıldı ve bu da başarıya ulaşamadı.

Yeni bir anayasa ile azınlık sorunu hukuken de tartışılıp, yeniden bir anlayışla yola çıkılmalıdır. Geçmişin olumlu yönleri ve yeni atılacak adımlar ile birlikte, bu yeni anlayışla hareket edilerek göçmen toplumunda yeni örgütlenme sağlanmalı ve ileriye doğru adımlar atılmalıdır.

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑