Fransa’nın Filistin Devletini tanıyacak olması ve siyasetteki yansımaları | Ali Arayıcı
Fransa’da, siyonist İsrail rejiminin Filistinlilere yönelik uyguladığı « soykırım » üzerine olan tartışmalar, hükümete yönelik eleştiriler ve baskılar her geçen gün giderek daha da artıyor. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, 24 Temmuz’da Fransa’nın Filistin Devleti’ni Eylül ayında yapılacak BM Genel Kurulu’nda tanıyacağını aniden açıklamasının ardından; ülke genelinde sağ ve sol siyasi partiler arasında olumlu yada olumsuz tepkiler artmaya başladı.
Fransa’nın, Filistin’i tanıyacak olmasına sol ihtiyatlı bir şekilde sevinerek karşılık verdi. Sol görüşlü birçok kişi, bu tarihi adımı memnuniyetle karşılayarak Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın uzun süredir devam eden eylemsizliğini de kınadı. Aşırı sağcı, ırkçı ve faşist partiler ise, ahlaksızca ve fütursuzca olumsuz tepki vermeyi sürdürerek İsrail’in “soykırım” eylemlerine ve iletişim çabalarına destek verdi.
Kuşkusuz, Macron’un bu kararı almasında, Filistin’in Gazze şeridindeki bu “soykırımı” karşısında Fransa’da yapılan toplumsal eylemlerin, yükselen halk muhalefetin, sol sosyalist hareketin ve halkın baskısının büyük bir etkisi oldu. Özellikle de, uluslararası hukuk ihlalleri karşısında, kendi alanlarında yetkin 1.300 avukatın imzaladığı, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a hitaben kaleme aldığı ve 8 Haziran 2025’te Fransız Komünist Partisi’ne (PCF) yakınlığıyla bilinen L’Humanite Gazetesi’nde yayınlanan; Filistin’deki “soykırım” ile ilgili çağrının önemli bir rol oynadığı söylenebilir
İNSANLIĞIN YOK OLDUĞU YER
25 Temmuz itibariyle, ABD emperyalizmin ve büyük sanayi gruplarının desteklediği ve AB’nin ilgisizliğiyle meşrulaştırılan siyonist İsrail ordusu; Gazze Sağlık Bakanlığı’nın tahminlerine göre, “soykırım” girişiminin bir parçası olarak yaklaşık 60 bin Filistinliyi öldürdü. Bugün, Filistin toprakları bombalarla, çoluk-çocuk, yaşlı, kadın demeden, savunmasız kitlesel ölümlerin yaşandığı ve kıtlıkla baş başa kaldığı, harap olmuş ve yaşanılmaz bir ülke konumundadır.
İsrail sömürgeciliği yayıldıkça, Gazze şeridinde olduğu gibi, Batı Şeria’da giderek yok oluyor. Bilindiği gibi, İsrail’in Gazze’ye giden Madleen gemisine ardından on binlerce kişi Filistin halkını ve “Özgürlük Filosu”nu desteklemek için, Paris’te 9 Haziran 2025’te, Cumhuriyet Meydanı’nda toplanması önemlidir.
Cumhurbaşkanı Macron, 24 Temmuz’da sürpriz bir açıklama yaparak Fransa’nın Filistin’i tanıyacağını bildirdi. İsrail’in İran topraklarını bombalamasının ardından, son tarihi başlangıçta erteleyen Macron, resmi açıklamanın önümüzdeki Eylül ayında BM Genel Kurulu’nda yapılacağını söyledi. Macron’un kararını, “ahlaki zafer burada” diyerek yorumlayan bazı sol ve merkez sol kesimler tarafından memnuniyetle karşılanırken, birçoğu ise kararın sorumsuzca geciktirildiğine dikkat çekti.
SOLDAKİ YANSIMALARI
Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, Filistin devletini tanıyacak olmasının sol içindeki yansımaları da sürüyor. Fransız Komünist Partisi (PCF) Ulusal Sekreteri Fabien Roussel, Cumhurbaşkanı’nı “Filistin halkını kurtarmak için harekete geçmeye” çağırarak “Cumhurbaşkanı’nın Filistin Devleti’ni tanıma niyetini ikinci kez açıklaması” gerektiğini söyledi. Roussel, “barışın artık beklenemeyeceği” ve “Netanyahu ve hükümetine yaptırım uygulanması” gerektiği konusunda hemfikir oldu.
Boyun Eğmeyenler Fransa (LFI) kurucusu Jean-Luc Mélenchon, “Neden şimdi değil de Eylül ayında?” diye sordu? X kanalında yayınlanan tepki yazısında, “Ahlaki zafer burada, ancak Macron’un gecikmeli açıklama tekniğini biliyoruz” diye ekledi. “Aylardır bu tür davranışlar Gazze’deki suçun devam etmesini teşvik ediyor” diye işaret etti.
Fransız-Filistinli Avrupa Parlamentosu Üyesi Rima Hassan’ın ileri sürdüğü görüşler son derece önemli. “Filistin’in tanınması bir lütuf değil, bir görevdir,” diye ısrar ediyor. “Ve Fransa bu konuda çok geride kalıyor. Çünkü dünya çapında 148 ülke zaten Filistin’i zaten tanıyor.” diye söyledi.
Filistin’in Fransa Büyükelçisi Hala-Abou Hassira, “Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un kararını memnuniyetle karşılıyor” ve “belirleyici bir anda, kayıtsızlığa karşı bir dönüm noktasında. Bir halkın, halkımızın, Filistin halkının yok edilmesine karşı bir dönüm noktasında yaşadığımıza” inanıyor. Aynı konuda Knesset, Batı Şeria’nın sömürgeleştirilmesine oy vererek, bir Filistin devletinin ölümünü ve Gazze’deki soykırımı meşrulaştırmaya çalışıyor.
Avrupa Çevre ve İklim Değişikliği (EELV) Ulusal Sekreteri Marine Tondelier, daha da ileri giderek “Gazze’deki soykırıma, kıtlığa ve Batı Şeria’da devam eden etnik temizliğe son vermek için artık her şeyin yapılması gerektiğini” yeniliyor. Bunun kaçınılmaz olduğuna işaret ediliyor.
Sosyalist Parti (PS) Birinci Sekreteri Olivier Faure, Filistin Devleti’nin resmen tanınmasının “devam eden soykırım devam ettiği sürece yaptırımlarla birlikte uygulanmasını” talep ediyor: “İnsani yardım serbestçe akabilmeli. Basının güvenli bir şekilde faaliyet gösterebilmesi gerekir. Silah satışları derhal yasaklanmalı” dedi.
SAĞDAKi YANSIMALARI
Siyasi yelpazenin merkez sağında bulunan, eski Başbakan Dominique de Villepin, Emmanuel Macron’un açıklamasının “evrensel değerlerimize saygı duyduğunu, ancak derhal harekete geçmemizi gerektirdiğini” düşünüyor. Bu bağlamda, bazı adamların ivedilikle atılması gerektiğine vurgu yapılıyor.
Marine Le Pen’in partisi aşırı sağcı, ırkçı ve faşist Ulusal Birleşme Cephesi (RN), Tel Aviv ve Washington ile aynı çizgide hareket ediyor. Filistin Devleti’nin tanınacak olması, sözde “aceleyle alınmış” bir karar olduğu yönündeki söylemleriyle, ırkçı siyonist İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu liderliğindeki “soykırımcı” rejimin yanı sıra Trump yönetimiyle de aynı çizgide olduğunu gösteriyor.
Özellikle, Macron’un bu kararını, siyonist İsrail Başbakanı Netanyahu, Fransa’nın Hamas’ın “terörünü ödüllendirdi” diye belirtiyor. Beyaz Saray, Dışişleri Bakanı Marco Rubio aracılığıyla Emmanuel Macron’un açıklamasını “kesinlikle” reddederek, bunu barışı baltalayıcı “tedbirsiz” bir karar olarak nitelendiriyor.
Bu nedenle, RN gibi ırkçı, faşist ve aşırı sağın liderlerinin, şartlara göre bir “Hamas devletinin ve dolayısıyla (bir) terörist devletin” tanınmasını kınaması da; pek de şaşırtıcı değil şeklinde yorumlanıyor. Bu bağlamda, RN’in yanında aşırı sağcı, ırkçı ve faşist bazı parti ve örgütlerin de benzer görüşleri paylaştığının burada belirtilmesinde yarar vardır.
FiLİSTİN’İN KOŞULSUZ TANINMASI
Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Filistin devletini koşulsuz tanıyacak olmasındaki tereddütleri bir tarafa atmalı ve bu konuda kesin bir inisiyatif almalı. Macron’un, 24 Temmuz’da Filistinli mevkidaşı Mahmud Abbas’a yazdığı bir mektupta, gelecek Eylül ayında yapılacak BM Genel Kurulu’nda Filistin Devleti’ni resmen tanıyacağını duyurdu. Bununla ilgili olarak, Filistinliler için, çeşitli koşullarda öne sürdü. Ancak, halihazırda var olan siyonist İsrail Devleti için, hiçbir koşul ileri sürmediği görüldü.
Macron’un açıklaması, bazı konularda çok belirsiz ve bazılarında ise belirgin olması nedeniyle, bir çok eksiklik hissi uyandırıyor gerçeğini burada anımsatmak gerekiyor. Bilindiği gibi, Filistin Devleti Başkanı ve aynı zamanda Filistin Kurtuluş Örgütü’nün de (FKÖ) lideri olan Mahmud Abbas, 9 Haziran’da Emmanuel Macron’a bir dizi taahhüt içeren bir mektup yazmıştı. Bunlar arasında, Gazze’de tutuklu bulunan tüm İsraillilerin serbest bırakılması, Hamas’ın gelecekteki her türlü yönetim biçiminden çıkarılması ve Filistin Yönetimi’nin reformu yer alıyordu.
Amaç, 17-20 Haziran tarihleri arasında New York’taki BM merkezinde düzenlenecek iki devletli çözüm konulu uluslararası konferansta, Paris tarafından Filistin Devleti’nin olası tanınmasının önünü açmaktı. Bu toplantı, Fransa ve Suudi Arabistan’ın eş başkanlığında gerçekleştirileceği için, daha çok önemliydi. Bu üst düzey konferans duyulur duyulmaz, baskılar ve engellerle karşı karşıya kaldı. ABD ve İsrail’in katılımcı ülkelere yönelik baskısı giderek arttı. Bu baskı, normal “dostça” tavsiyelerden ziyade açıkça tehditlerde içeriyordu.
Fransa’nın Filistin devletini tanıyacağı bildiriminde, 8 Haziran 2025’te alanlarında yetkin 1300 tane avukatın imzaladığı ve Cumhurbaşkanı Macron’a gönderdiği mektuptaki çağrının büyük bir etkisi var. Çağrıda belirtildiği gibi, kayıtsızlık, sessizlik ve vurdumduymazlık üzerine, son zamanlardaki ileri sürdüğünüz siyasi perspektiflere rağmen; yahudi “soykırımını” yaşamış Rumen kökenli Amerikalı yazar, filozof, bilim insani ve barış ödülü sahibi Elie Wiesel’in şu sözlerinin unutulduğu acı bir şekilde gözlemleniyor: “Tarafsızlık zalime yardım eder, asla mağdura değil; sessizlik zulmedeni cesaretlendirir, asla zulme uğrayanı değil”.
Cumhurbaşkanına çağrı mektubunda, Filistin devletinin kesinlikle tanınması gerektiği belirtilerek bu konuda şunlara işaret ediliyor: ” Sayın Cumhurbaşkanı, Filistin devletinin resmi olarak tamamen tanınmasının ötesinde, Fransa’nın sesini duyurma, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve BM organlarının himayesinde uluslararası bir soruşturma başlatma, tüm askeri işbirliğini askıya alma, uluslararası hukukun ve insani hukukun bu ciddi ve sürekli tekrarlanan ihlallerine son verilmesini talep etme gücüne sahipsiniz. Siyah cübbelilerin tek bir tutkusu vardır. O da, çok acı çeken insanlık adına adalettir. Tarih, yaşanan bu « soykırımı » yargılamayacak. Ama sizi yargılayacak. Ve bu kez hiç kimse bilmiyorduk demeyecektir”.
Prof. Dr. Ali Arayıcı/Paris – 27.05.2025

























































