Makaleler

Published on Ocak 16th, 2025

0

Filler tepişiyor, çimenler eziliyor… | Cihan Yıldız


İşçilerin, emekçilerin hâkim sınıfların şu ya da bu kesiminin peşine takılmasında, ona destek vermesinde herhangi bir çıkarı yoktur. Tam tersine iktidar dalaşında işçiler, emekçiler birbirlerine düşürülecek, ezileceklerdir. 

AKP savaş iktidarı ve savaş sevicileri, “Şehitlik“ mertebesine ulaşmanın propagandasını yapıyor! Ölen askerlerin aileleri “şehitlik“ yalanı ile avutuluyor! Hâkim sınıflar, asker cenazelerini milliyetçiliğin/ırkçılığın geliştirilmesi için kullanıyor. Savaşın gerçekleri yok ediliyor. Halk çocuklarının neden öldüğü sorgulanmasın diye “şehitlik” edebiyatına başvuruluyor.  “Şehitlik” edebiyatı, halkları kandırmaya yönelik bir propaganda dilidir.  “Şehit”, İslâm’da Allah’ın rızasını kazanmak için, Allah adına savaşıp bu uğurda can verenlere verilen addır. Ölenler şehittir! “Şehit“lerin öbür dünyadaki mekânları cennettir! Artık “şehit”lerde peygamber sofrasında yerini alabilir! “Şehitler ölmez, Vatan Bölünmez!” sloganının birinci mısrasındaki “şehitler” için istenilen ölümsüzlük içi boş cennet vaadidir! Binlerce yıldır vaat edilen “cennet” kimsenin gidip gelmediği avutmanın da ötesinde büyük bir yalandır!

Sloganın ikinci mısralarındaki “bölünmez vatan” mal/mülkle ilintilidir! Mal ve mülke herhangi bir zeval gelmemesi için mal/mülk, sermayenin korunması bu anlamda “vatan” korunmasına dönüşür! Bölünmez vatan bunların dokunulmasına rıza göstermedikleri malları mükleri, köşkleri, yalıları, bankaları bicümle sermayeleridir! Bunun için de bu tür savaşlarda ölenler “bölünmez vatan” uğruna değil, sermayedarların/ağababaların malları/mülkleri korunsun diye ölür! Sömürgeci devletin sürdürdüğü savaş, işçilerin/emekçilerin savaşı değildir. Kuzey/Güney ve Batı Kürdistan’da yürütülen savaşta, ölümü, açlığı, sefaleti, eziyeti ve sürgünü yaşayan emekçilerdir. Bunların başında esas acıyı çekenler çocuklar ve kadınlardır! Tecavüze uğrayan, esir alındığında köle gibi pazarlarda pazarlananlar kadınlardır. 

Hâkim sınıflar iktidar dalaşı için kapışıyor. Bu dalaşta, birbirlerinin kirli çamaşırları orta yere seriliyor. Tartışma kültürü, tartışma seviyeleri yerlerde sürünüyor. Bur­ju­va­zi­nin han­gi ke­si­mi olur­sa ol­sun tartışma, on­lar için ger­çe­ği, so­run­la­rı, so­run­la­rın esas nedenleri­ni ve bi­lim­sel so­nuç­la­rı­nı or­ta­ya koy­ma ara­cı de­ğil­dir. Ola­maz da. Zi­ra bur­ju­va­zi­nin her kesimi­nin sa­vun­du­ğu ve hak­lı çı­kart­ma­ya ça­lış­tı­ğı top­lum­sal sis­tem, in­sa­nın in­san ta­ra­fın­dan sömürüsü­ne da­ya­nan, aşıl­ma­sı ge­re­ken ve aşı­la­cak olan hak­sız­lı­ğa da­ya­nan bir sis­tem­dir. Bu yüz­den bur­ju­va­zi­nin her sa­vu­nu­cu­su, bu sis­te­mi ko­ru­ya­bil­mek, hak­lı çı­kar­ta­bil­mek için her tar­tış­ma­da bilimsel ger­çek­ler­den, bi­lim­sel yön­tem­ler­den ve bi­lim­sel sonuç­lar­dan, kı­sa­ca­sı ger­çek­ler­den kaçmakta; demagojiye, ya­la­na, ger­çek­le­rin çar­pı­tıl­ma­sı­na, tüm bu ya­lan­la­ra rağ­men ger­çek­le­re sarılanla­ra kar­şı sık sık da şid­de­te, te­rö­re, iş­ken­ce­ye baş­vur­mak­ta­dır.  

Kuzey Kürdistan-Türkiye’de, fe­odal dü­şün­ce ve yak­la­şım­la­rın da hâ­lâ önem­li öl­çü­de et­kin­li­ği­ni sürdürdü­ğü bir top­lum­da ya­şı­yo­ruz. Ül­keleri­mizin top­lu­mu eko­no­mi ola­rak ba­ğım­lı ka­pi­ta­liz­min egemen­li­ği­ne rağ­men, tam an­la­mıy­la ka­pi­ta­list­leş­miş, kla­sik ka­pi­ta­liz­min üst ya­pı­sı­na sa­hip bir toplum de­ğil. Ka­pi­ta­liz­min si­ya­sal üst­ya­pı­sı olan bur­ju­va de­mok­ra­si­si bi­zim top­lum­da hiç­bir dö­nem­de ger­çek an­lam­da ya­şan­ma­dı. Si­ya­sal üst yapı­da de­mok­ra­si adı­na faşist dik­ta­tör­lük uygulandı. Toplumun bağrın­dan so­nu­na ka­dar iler­le­ti­len demok­ra­tik bir dev­rim­le sö­kü­lüp atıl­ma­yan fe­odal artıklar, özel­lik­le üst­ya­pı­da varlığını yer yer etkin olarak sürdürüyor. Bu­gün de top­lum­da fe­odal düşün­ce­ler, burjuva dü­şün­ce­ler­le; fe­odal kül­tür em­per­ya­liz­min kül­tü­rüy­le iç içe var­lı­ğı­nı sür­dü­rü­yor.

Top­lum­sal ya­pı­lan­ma­da, çıp­lak çı­kar iliş­ki­le­riy­le eko­no­mik, sos­yal ve si­ya­sal alan­da­ki eşit­siz­lik belirleyi­ci öne­me sa­hiptir. Hak­sız­lık, eşit­siz­lik, doğ­ru/yan­lış kav­ram­la­rı ege­men sı­nıf­la­ra gö­re belirleniyor. Güç­lü olan hak­lı, doğ­ru ve ya­nıl­maz ola­bi­li­yor! En ba­sit so­run­lar bi­le şid­det­le çözümleniyor. Çı­kar için ger­çek­le­ri çar­pıt­mak­tan, en te­mel hak ve öz­gür­lük­le­rin çiğ­nen­me­si­ne; zor­la da­yat­ma­lar­da bu­lun­mak­tan kar­şı­sın­da­ki­ni din­le­mek zah­me­ti­ne kat­la­na­ma­ma­ya, hot­zot­çu­luk­tan, maçolu­ğa, fe­odal in­ti­kam­cı­lık­tan, fay­da­cı­lı­ğa, “kö­şe dön­mek” için her şe­yin mubah gö­rül­me­si­ne… bir di­zi yön­tem top­lum­sal iliş­ki­ler­de hâ­ki­mi­ye­ti­ni sür­dü­rü­yor, in­san­lar, ku­rum­lar, grup­lar, par­ti­ler vb. arasın­da­ki iliş­ki­ler önem­li öl­çü­de bu tip has­ta­lık­lar üze­rin­de yük­se­li­yor. Top­lu­mun ço­ğun­lu­ğu bu ilişkiler­le uz­la­şı­yor; top­lum­sal iş­le­yi­şin “nor­mal ku­ral­la­rı­na” ayak uy­du­ru­yor, bu­na gö­re eği­ti­li­yor ve bu tür iliş­ki­le­ri is­ti­yor.

“Cumhur İttifakı” ile anti-AKP cephesi arasında bir iktidar dalaşı yaşanıyor. Anti-AKP cephesinin esas temsilcisi konumunda olan CHP’dir. Bu dalaş, demokrasi ile faşizm arasındaki bir dalaş değildir. Burjuva partilerinin kendi aralarındaki dalaşta kullandıkları dil, ötekileştirici ve nefret söylemidir. Tartışma seviyeleri çukurdur. Burjuva partilerinin söylemlerinden mesajı alan provakatörler hemen harekete geçmekte ve linç uygulamaktadır. Sömürgeci devlet, linçe uğrayan kendi muhalifleri ise, saldırganlara lütfen dağılın, mesajınız alınmıştır, diyebiliyor! 

Hâkim sınıf siyasetçileri arasındaki bu dalaş ve bunun kamuoyuna yansıyan örnekleri belirli bir rahatsızlığı açıkça gösteriyor. Bu kitlelere de yansıyor. Ancak hâkim sınıfların iktidar için dalaşan her iki kanadı açısından da geniş işçi ve emekçilere yüklenen görev, kitleleri kendi kuyruklarına takma, iktidar dalaşında işçilerin, emekçilerin kaldıraç olması rolüdür. İşçiler, emekçiler bu rolü üzerlenmek zorunda değildir.

İşçilerin, emekçilerin hâkim sınıfların şu ya da bu kesiminin peşine takılmasında, ona destek vermesinde herhangi bir çıkarı yoktur. Tam tersine iktidar dalaşında işçiler, emekçiler birbirlerine düşürülecek, ezileceklerdir.  Ne AKP hükümeti, ne kemalist kesimlerin iktidarı, işçiler, emekçiler açısından istenen, özlenen iktidarlardır. Onların iktidarı sermaye sahiplerinin iktidarıdır. Sömürünün iktidarıdır. İşçilerin, emekçilerin bu siyasi güçlerden birisinin peşinde gitmesinin, destek vermesinin onların iş, aş ve özgürlük istemlerine bir faydasının olmadığı yeterince görülmüştür.

Çeşitli ulus ve milliyetlerden işçilerin, emekçilerin görevi hâkim sınıfların şu ya da bu kesiminin peşine takılıp ezilmek olamaz, olmamalıdır. Görev, işçilerin, emekçilerin hâkim sınıfların iktidar dalaşında gerilimin tırmandırılması çabalarına karşı çıkmak, gidişata dur demektir. Görev, işçilerin, emekçilerin kendi bağımsız talepleri temelinde, kendi çıkarları doğrultusunda örgütlenmek, kendilerini sömüren hâkim sınıflara, onların devletine karşı mücadele etmektir!

Görev, provokasyonlara karşı uyanık olmak, hâkim sınıfların şu ya da bu kanadının işçi sınıfını ve emekçileri birbirine düşürme hedefli plan ve çabalarına karşı sınıfın birliğini sağlamak, birlikte sermayeye karşı mücadeleyi örgütlemektir. İşçi sınıfının ve yoksul emekçilerin bunu söyleyecek tarihsel sorumluluğu ve gücü vardır. Yeter ki işçiler, emekçiler bu görevlerinin bilincine varsın!


Cihan Yıldız – 16 Ocak 2025

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑