Makaleler

Published on Temmuz 9th, 2025

0

Birleş(me)miş Milletler örgütünün kuruluşunun 80. yıldönümü | Cihan Yıldız


Birleşmiş Milletler Örgütü, bir dünya devleti değil, egemen devlet temsilcilerinin oluşturduğu, kendi doğrudan yaptırım gücü olmayan bir örgüttür.

2025 yılı, Birleşmiş Milletler Örgütü’nün kuruluşunun 80. yıldönümüdür. Emperyalist barbarlığın ilk doruğu olan Birinci Dünya Savaşı’nda, savaş felaketinin yığınlar içinde yarattığı nefret, barışın sağlanması ve korunması için uluslararası bir örgütün kurulması yönündeki düşüncelere ağırlık kazandırdı. 28 Nisan 1919’da, Birinci Dünya Savaşı’nın galip devletleri bir araya gelerek “Milletler Cemiyeti” (League of nations) adlı bir örgüt oluşturmayı kararlaştırdılar ve oybirliği ile hazırlanmış olan bir tüzüğü kabul ettiler. 10 Ocak 1920’de “Versay Barış Anlaşması” ile birlikte “Milletler Cemiyeti Anlaşması” da yürürlüğe girdi.

Emperyalist devlet sözcülerinin “uluslararası ilişkiler tarihinde bir dönüm noktası” olarak adlandırdıkları “Milletler Cemiyeti” adlı örgüt, “milletler arasındaki işbirliğini geliştirmek ve enternasyonal barış ve güvenliği sağlamak” görevlerini tüzüğünün en başına yazmıştı. Emperyalist çıkarlar temelinde, ulusal devletlere bölünmüş bir dünyada, “barış” ve “güvenliğin”, ancak emperyalist büyük güçlerin kendi aralarında anlaşması anlamına geldiği ve her biri kendi çıkarlarını savunan ulusal devlet temsilcilerinin oluşturduğu bir “enternasyonal” örgütün barış sağlama iddiasının boş olduğu, Birleşmiş Milletler Örgütü’nün öncülü olan “Milletler Cemiyeti”nin pratiğinde görüldü. “Barış” sağlama iddiası ile ortaya çıkan “Milletler Cemiyeti” ikinci Dünya Savaşı’nın patlamasıyla pratikte iflas etti.

Fakat uluslararası alanda barışı sağlamak ve korumak için uluslararası bir örgüt düşüncesi ortadan kalkmadı. İkinci Dünya Savaşı içinde faşist mihver devletlerine karşı savaşan devletler, yeni bir uluslararası örgüt için çeşitli girişimlerde bulundular. Yeni bir uluslararası örgüt adım adım hazırlandı. 14 Ağustos 1941’de ABD ve İngiltere tarafından imzalanan “Atlantik Bildirisi”; 1 Ocak 1942’de faşist mihver güçlerine karşı savaş içinde bulunan 26 devletin temsilcileri tarafından Washington’da imzalanan ve “Mücadelenin kesin zafere kadar sürdürüleceğini” açıklayan “Birleşmiş Milletler Bildirgesi” ve 30 Ekim 1943’de, İngiliz, Amerikan, Sovyet ve Çin delegelerinin Moskova’da imzaladıkları bildiri, bu yeni örgütün ilk adımları, hazırlıkları idi.

“Moskova Bildirisi”ne imza koyan dört devletin temsilcileri, daha sonra 1944 sonbaharında Dumbarton Oaks’ta toplanarak, yeni uluslararası örgütün örgütsel yapısını planladılar. Bu toplantıda ortaya bir tüzük taslağı çıkarıldı. Yalta (Kırım) Konferansı’nda Churchill, Roosevelt ve Stalin önderliğindeki delegasyonlar tüzük taslağına son şeklini verdiler. Öngörülen “Barışçı devletlerin egemen eşitliğine dayanan ve büyük küçük bütün devletlere açık olan” bir uluslararası örgüt idi. Bu örgütün kuruluşu için Yalta Konferansında (4-11 Şubat 1945) önce mihvere karşı savaşan devlet temsilcilerinden oluşan bir Konferans toplanması doğru bulundu ve bu yönde çağrı yapıldı.

Sonunda daha savaş resmen bitmeden, 25 Nisan 1945’de 50 devlet temsilcisinin katılımı ile San Fransisco’da “Uluslararası Örgüt İçin Birleşmiş Milletler Konferansı” toplandı. 26 Haziran 1945’e dek süren bu konferansta, 24 Ekim 1945’de yürürlüğe giren “Birleşmiş Milletler Antlaşması” imzalandı. Aynı Konferans, Birleşmiş Milletlerin bir alt örgütü olan “Uluslararası Adalet Divanı Antlaşması”nı da karara bağladı. Bu yeni uluslararası örgüt de en temel görevini, “barışın korunması” olarak görüyordu.

Örgütün en yüksek organı, her üye devletin bir oya sahip bulunduğu Genel Kurul’dur. İki genel kurul arasında 15 (1965’e kadar 11) üye devletin temsilcilerinden oluşan bir “Güvenlik Konseyi” ve genel kurulda seçilen “Genel Sekreter” yürütmeye önderlik eder. Güvenlik Konseyinin 5 daimi temsilcisi vardır. (Sovyetler Birliği, Çin [1974’e kadar Tayvan, sonra ÇHC], ABD, İngiltere, Fransa) Diğer üyeler genel kurul tarafından coğrafi ve siyasal bir dağılım anahtarı temelinde, dönüşlü olarak iki yıllığına seçilir. Daimi üyeler veto hakkına sahiptir.

Birleşmiş Milletler Örgütü, bir dünya devleti değil, egemen devlet temsilcilerinin oluşturduğu, kendi doğrudan yaptırım gücü olmayan bir örgüttür. Aldığı kararları uygulamak için üye devletlerin gönüllü olarak bu kararların uygulanmasına katılması gerekir. Bugünkü emperyalist dünyanın doğası gereği, her somut durumda Birleşmiş Milletler Örgütü’nün alacağı kararların uygulanmasına gönüllü katılacak devletlerin sayısı, bileşimi değişir, değişmek zorundadır.

Bugün Birleşmiş Milletlerin her biri kendi “ulusal” çıkarlarına sahip 193 üyesi vardır. Bu 193 üyenin hepsinin çıkarlarının bir olmadığı noktada, “Birleşmiş Milletler” adı, boş bir iddiadır. Birleşmiş Milletler Örgütü her somut durumda, bir bölümü, diğer bir bölümüne karşı geçici birlik oluşturan devletlerin andaki uluslararası örgütü durumundadır. Aslında “Birleşmemiş Milletler” örgütüdür. Ve en başından itibaren de öyle olagelmiştir. Birleşmiş Milletler Örgütü içinde her devlet, kendi çıkarlarına, dünya çıkarları, insanlığın çıkarları, genel çıkarlar görüntüsü vermek için mücadele yürütmüştür. (Sovyetler Birliği’nin sosyalist olduğu dönemde, gerçekten de Sovyetler Birliği’nin çıkarları genel çıkarlarla uyum içinde idi. Ve onun genel çıkarlar adına konuşması sahtekârlık değildi.) Fakat emperyalist ve gerici devletlerin “genel” çıkarlar adına konuşması, yalnızca bir kandırmaca, bir sahtekârlıktır. Birleşmiş Milletler Örgütü bugünkü konumu ile işte bu sahtekârlığın genel forumu durumundadır.

İkinci Dünya Savaşı’nın ertesinde, ilk defa Birleşmiş Milletler Örgütü Kore savaşında kullanıldı. 25 Haziran 1950’de, Kore savaşı başladı. O dönemde Sovyetler Birliği, Birleşmiş Milletler’i protesto ediyor veto hakkına sahip olduğu BM Güvenlik Konseyi toplantılarına katılmıyordu. Çünkü Birleşmiş Milletler de Çin’i, Tayvan temsil ediyordu. Kahire Konferansı’na da Çan Kay-şek katılmıştı. Savaşın başlamasının ardından ABD emperyalistleri, Sovyetlerin protestosunu fırsat bilen Birleşmiş Milletler’i harekete geçirdi. Güvenlik Konseyi, Kore’deki savaşa müdahale etme kararı aldı ve üye ülkeleri, oluşturulacak uluslararası kuvvete destek vermeye çağırdı.  Birleşmiş Milletler Kuvvetler Komutanlığı bünyesinde, ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Türkiye, Belçika, Kolombiya, Danimarka, Etiyopya, Fransa, Yunanistan, Hindistan, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, Filipinler, Güney Afrika, İsveç ve Tayland savaşa katıldı. Amerikalı General Douglas MacArthur, Birleşmiş Milletler Kuvvetleri Komutanlığı’na atandı.  Birleşmiş Milletler güçleri 24 Kasım 1950 sabahı büyük bir askerî harekât başlattı.

Pratikte emperyalist büyük güçlerin anlaşma sağlayabildiği noktalarda, (örneğin Irak’a karşı saldırıda olduğu gibi) emperyalist büyük devletlerin geçici ortak çıkarları, Birleşmiş Milletler kararı hâline getirilip, insanlığın çıkarları olarak gösterilmektedir. Ve bu kararlar, emperyalist büyük güçlerin çeşitli koalisyonlarının askeri güçlerinin zoruyla uygulanmaktadır da. Herhangi bir emperyalist büyük gücün çıkarları ile uyum içinde olmayan bir kararın ise alınma şansı yok denecek kadar azdır; alınsa bile uygulanma şansı sıfıra yakındır.  

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde savaş kararı alınmadığı zamanlarda ise Batılı emperyalistler, NATO savaş aygını devreye sokmakta ve “terörizme” karşı mücadele adına savaş yürütmektedirler. 11 Eylül 2001’de ikiz kulelere karşı terörist bir saldırı eylemi gerçekleştirildi. NATO Konseyi, NATO kurulduktan bu yana ilk kez NATO anlaşmasının 5. maddesinde öngörülen “Savunma Hâli”nin ortaya çıktığı kararını aldı. Alınan bu karar sonucu Afganistan’a saldırıldı.

Libya iç savaşının başlaması ile birlikte, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Batılı emperyalist güçlerin —en başta da Fransa’nın— çabalarıyla toplanarak, çoğunlukla 1973 sayılı Güvenlik Konseyi kararını aldı. Bu kararla isteyen BM üyesi devletler, Libya üzerinde “uçuşa yasak bölge” kurmaya ve “sivil halkı korumak için bütün gerekli tedbirleri alma” ya yetkilendirildi. Veto hakkı olan Çin ve Rusya yanında, Hindistan, Brezilya ve Almanya da bu kararda çekimser oy kullandılar.  ABD-Fransa-İngiltere’den oluşan “gönüllüler koalisyonu”nun korkunç askeri güçleri tarafından havadan ve denizden yoğun bombardıman altında tutulmaya başlandı. Batılı emperyalistler,  “Sivil halkı koruma” adına Libya halkına karşı, Gaddafi ve taraftarlarına karşı emperyalist bir savaş yürüttüler.

Birleşmiş Milletler, IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü,  NATO, Avrupa Birliği, BRICS ve diğer örgütlenme biçimleri, önde gelen emperyalist ülkelerin kitleleri ve yeni-sömürgesel bağımlı ve ezilen ülkeleri birlikte ezme ve sömürmeleri için siyasi platformlardır. Ulusal devletlere bölünmüş, emperyalist çıkar ve güce dayalı bir dünyada milletler birleşemez. Emperyalist büyük güçlerin hegemonya araçlarından biri olan Birleşmiş Milletler dünya haklarına “barış” koruyucusu, sağlayıcısı vb. olarak gösterilmesi sahtekârlıktır.

Birleşmiş Milletler Örgütü’nün kurulmasının 80. yıldönümünde de örgütün reforme edilmesini savunanlar var. BM’nin reforma tabi tutulmasını savunanlardan biri de Recep Tayyip Erdoğan’dır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan güçler dengesi, çok önemli değişikliklere uğramış durumda. Yeni güçler dengesi, dünyanın bu yeni dengeye göre yeniden yapılanmasını, yeni bir paylaşımı gündeme getiriyor. Bu paylaşım sancıları, şimdilik dünyanın her yanında ortaya çıkan gerici savaşlarda kendini gösteriyor. Birleşmiş Milletler Örgütü, İkinci Dünya Savaşı içinde ve sonrasında ortaya çıkan fiili güç dengesini yansıtan bir yapıya sahiptir. Değişen fiili güç dengesi, Birleşmiş Milletler Örgütü’nün de bu gelişmelere uygun hâle getirilmesini zorlamaktadır. İşte Birleşmiş Milletler Örgütü’nün kuruluşunun sekseninci yıldönümünde bu örgütün reforme edilmesi tartışmalarının maddi temeli budur. Ancak talep edilen reformlar gerçekleştirilse bile BM’nin yapısında özde bir değişiklik olmayacaktır.

Emperyalizmin hüküm sürdüğü bir dünyada, bir devletin kendi egemenlik haklarını uluslararası bir örgüte –o uluslararası örgüt, doğrudan kendi kontrolünde olmadığı sürece ve ölçüde– devretmesi olmaz bir iştir. Güvenlik Konseyi, Birleşmiş Milletler Orgütü’nün emperyalist büyük güçlerin örgütü olduğunu en açık gösteren kurumdur. Birleşmiş Milletler Örgütü, öncelikle bu kurum aracılığıyla kontrol edilmektedir. Gerçek bir “Birleşmiş Milletler” ancak sömürünün ortadan kaldırıldığı, proleter enternasyonalizminin hüküm sürdüğü bir dünyada mümkündür.


Cihan Yıldız – 8 Temmuz 2025

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑