Makaleler

Published on Ekim 12th, 2025

0

Alkışlama yoldaş alkışlama… | Hüseyin Şenol


Meclis’in açılışında Erdoğan’ı ayakta alkışlayan ve resepsiyonda onunla yılışık pozlar veren DEM’li vekillerin sergilediği tutum, sadece bir anlık siyasi refleks değil; halkın umudu olma iddiasındaki bir çizginin meşruiyet krizini derinleştiren tarihsel bir hatadır.

Meclis’in açılışında yaşanan o birkaç saniyelik an, politik tarihe bir fotoğraf karesi olarak değil, bir siyasal tercih olarak kazındı. DEM Partili vekillerin Erdoğan karşısında ayağa kalkışı, ardından resepsiyonda verilen samimi pozlar… Bu görüntü, sadece bir protokol nezaketiyle açıklanamayacak kadar ağır bir sembol taşıyor. Çünkü o alkış, bir rejimin meşruiyetine, bir suç düzenine verilmiş sessiz bir onaydı.

Meşruiyet alkışlanmaz

Söz konusu olan bir cumhurbaşkanı değil sadece. Söz konusu olan, halka karşı işlenmiş suçların faili, milyonlarca insanın geleceğini çalan, halklara düşmanlıkta sınır tanımayan bir rejimin sembolü: Erdoğan. Bu ülkenin ezilenleri, Kürtleri, işçileri, kadınları, gençleri için Erdoğan bir hükümet lideri değil, bir suç düzeninin temsilcisidir.

Halil Gündoğan’ın vurguladığı gibi Erdoğan’ın meşruiyeti, başkanlık koltuğuna oturduğu ilk günden beri tartışmalıdır. Üniversite diploması tartışmasından, adaylık hakkı olmayan seçimlerde yeniden aday gösterilmesine kadar birçok açıdan meşruiyetsizdir. Bu nedenledir ki, Erdoğan’a verilen her alkış, her tebessüm, her poz, sadece bir kişiye değil, onunla birlikte işlenen suçların da meşrulaştırılmasına hizmet eder. Bu alkış, bir gün yargı önüne çıkarılması gereken birine, bir suç düzenine verilen sessiz onaydır.

Alkışın yarattığı kırgınlık

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) milletvekillerinin Erdoğan’ı alkışlaması, açılış resepsiyonunda onunla samimi pozlar vermesi sadece bir “görüntü” değil. Bu görüntü, yüzbinlerce yoksul, sürgünde yaşayan, cezaevinde olan DEM partili için bir kırılma anıdır. Bizi kıran, tek bir kareye yüklenen anlam değil; yıllardır biriken umutların, beklentilerin, inançların o an ile çatışmasıdır.

O gün orada, Erdoğan’ın karşısında ayağa kalkanlar, aslında Kürt halkının taleplerine değil, Saray’ın ışıklarına selam durmuştur. O gün orada, barışı değil, koltukları seçmiş bir siyaset tarzının fotoğrafı çekilmiştir. Kırgınlık bundandır. Bu görüntüyü savunmaya çalışanlar da bilmeli: halkın gözünde bu pozlar, DEM’in değil, halkın temsilcisi olduğunu iddia edenlerin samimiyet testinden sınıfta kaldığı andır.

Eleştirilenleri eleştirmek çelişkisidir

DEM Partisi Eş Genel Başkanı Bakırhan’ın “bir kareye bu kadar anlam yüklenmemeli” sözleri, siyasi sorumluluktan kaçışın ifadesidir. O poz, bir çerçeveye sığan sadece bir an değil, halkın vicdanında yankı bulan bir kırılmadır. Üstelik bu kırılmanın yarattığı toplumsal tepkiye karşı “ağır eleştirilerle” cevap vermek, o fotoğraf kadar etiktir. Milyonların eleştirisini görmezden gelen bir siyasetin, gelecekte daha büyük hataları meşrulaştırması işten bile değildir.

Birlikte aynı fotoğrafta görünmenin “müzakere” olduğunu sanmak ise daha büyük bir yanılgıdır. Halk, yıllardır müzakereyi arıyor; eşitlik içinde, özgürlük içinde, onurluca. Erdoğan’la verilen yılışık pozlar, bu müzakerenin değil, boyun eğmenin görüntüsüdür. Ve bu görüntüyü eleştirenlere, “neden eleştiriyorsun” diye çıkışmak, hem akla hem halka hakarettir.

Sosyalistler ve Hatimoğulları’nın temsili tavrı ve olması gereken çizgi

Bakırhan’ın “hem müzakere ederiz hem mücadele” söylemi, ne yazık ki gerçeklikle bağdaşmıyor. Mücadele, Erdoğan’ın karşısında ayağa kalkarak değil, onun karşısında dimdik durarak yapılır. Meclis’te “Bijî Serok Apo” sloganına gösterilen tepkiyle Erdoğan’a verilen destek alkışının yan yana oluşu, siyasal tutarlılık açısından ciddi bir çelişki yaratmaktadır.

Barışı gerçekten isteyen bir siyaset, halkına yasaklanan dil için mücadele eder. Taziyelerde engellenen halkına sahip çıkar. Açılış günü Meclis’e gelmeyen ve verilen resepsiyona DEM’in sosyalist bileşen vekillerinin katılmaması, yalnızca sembolik bir protesto değil; halk nezdindeki itibarın korunmasına yönelik bilinçli bir tercihti.

Ayrıca DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları’nın tavrı da dikkat çekiciydi. Hatimoğulları, açılış resepsiyonunda temsili bir duruş sergiledi, Erdoğan’a yakın pozlar vermekten kaçındı. Bu mesafeli tutum, halkın vicdanını yaralamayan bir siyaset tarzının mümkün olduğunun göstergesiydi. Bu tutum, sadece kişisel değil, aslında DEM’in kolektif refleksi olmalıydı.

Hatimoğulları’nın gösterdiği bu çizgi esas alınsaydı, bugün DEM’in tartışıldığı yer, halkın kalbindeki yer olurdu. Ama maalesef yılgınlık, alışkanlık ve bir tür Saray çevresine ‘meşru görünme’ kaygısı, bu çizgiyi boşa düşürdü.

Barışa değil, baskıya alkış

Amedspor’a verilen Kürtçe reklam cezası, “süreç” komisyonunda barış annelerine uygulanan dil yasağı, devletin mezarlıklara ve taziyelere saldırısı; bunların tümü barışın değil, baskının sürdüğünün kanıtıdır. MGK bildirileri hâlâ “terör” diyor. Erdoğan hâlâ Suriye’ye tehditler savuruyor. Bahçeli hâlâ “umut hakkı” söylemiyle kurnazlık yapıyor. Tüm bunlar olurken Erdoğan’ı alkışlamak neyin parçasıdır? Barışın mı, yoksa baskının mı?

Üstelik Erdoğan, ABD’den meşruiyet ararken, içeride DEM’lilerden bu görüntüyü alması, onun dış politikada yeni hamleler için iç cepheyi tahkim etmesinin bir parçasıdır. Bu tabloyu göremeyenler, sadece Erdoğan’ı değil, onun temsil ettiği rejimi de normalleştiriyorlar.

DEM yalnız değil

Elbette alkışlama ve poz verme utancı yalnızca DEM’e ait değil. CHP de benzer reflekslerle Erdoğan rejimine defalarca destek verdi. Geçmişte İYİP, hatta zaman zaman sosyalist söylemlerle sahneye çıkan bazı çevreler de benzer tutumlar sergiledi. Ancak bu gerçek, DEM’in sorumluluğunu hafifletmez. Tam tersine, ezilenlerin ve özgürlük arayan halkların temsilcisi olduğunu söyleyen bir parti, daha yüksek bir siyasi etikle davranmak zorundadır.

Özellikle Almanya’da, kimi Türkiyeli ulusalcı sol çevrelerde DEM’e yönelik neredeyse her gün tekrarlanan saldırılar da dikkat çekici. Bu eleştirilerin çoğu, geçmişte Kürt halkının mücadelesine karşı mesafeli durmuş geleneklerden geliyor. Fotoğrafı ben de eleştiriyorum, ama aynı anda DEM’i hedef tahtasına koyarken CHP’yi aklayan bir tutum açıkça samimiyetsizdir. El insaf!

CHP güzellemesi yaparak, DEM’e saldıran arakadaşlara brr kez daha hatırlatmak gerekiyor: On binden fazla DEM Partili cezaevinde, on binlercesi sürgünde yaşıyor. Meclis kürsüsünden açık dayanışma ifade eden Özgür Özel bile, bu partinin kararlılığı ve direnci karşısında memnuniyetini arada dile getiriyor.

Ancak bu gerçekler, DEM içindeki çelişkilerin üzerini örtemez. Gerçek bir özeleştiri, dış saldırılar karşısında susmayı değil, içerideki hatalarla yüzleşmeyi ve yenilenmeyi gerektirir. Bugün DEM’in kendi içinde bile bu görüntüye karşı bir suskunluk hâkim. Parti yöneticileri o anı kendi sosyal medya hesaplarında paylaşmaya çekiniyor, çünkü görüntü halk nezdinde değilse de, yönetim düzeyinde bir meşruiyet arayışının göstergesi olarak okunuyor.

Halk nezdinde meşruiyet sınavı

DEM Parti’nin Meclis Komisyonu’nda zaman zaman takındığı tutumlar, kimi çıkışlar, kimi konuşmalar; toplumda belli bir karşılık bulmuştu. Ancak bu görüntüler, o güvenin altını oydu. Çünkü barış, sadece silahların susması değil; halkın onurunun, kimliğinin, dilinin tanınmasıdır. Şeffaf olmayan, hesaplaşma taşımayan, teslimiyet kokan her süreç; halkın değil devletin barışı olur.

Evrensel yazarı Yusuf Karadaş’ın da belirttiği gibi, çözüm süreci adı altında yürütülen her girişim, Kürt sorununu çözmekten çok devletin yeni taktikler geliştirmesine hizmet etti. Bu görüntü de o taktiklerin güncellenmiş hâlidir.

Hesaplaşma olmadan ilerleyemeyiz

Meclis’te Erdoğan’la verilen samimi pozlar etik değildir. Bu ölçüsüz yakınlık ve yılışık tavırları eleştirmeyen, hatta normalleştiren hiç kimse; bundan sonra herhangi bir gazeteciyi, sanatçıyı, futbolcuyu, siyasetçiyi ya da başka birini “Neden Erdoğan’ın uçağına bindi?”, “Neden diktatörün yanına gitti?”, “Neden ayağına kadar gidip elini sıktı?”, “Neden onun elinden o ödülü aldı?” diye eleştirme hakkına sahip değildir.

O fotoğrafı etik bulmayanlar, bundan sonra “neden Erdoğan’ın uçağına bindin”, “neden ödülünü aldın”, “neden onun elini sıktın” diye kimseyi eleştirme hakkına sahip olmayacaktır. Ya şimdi susarız, ya da bu yılışık siyasetin karşısında halkçı, onurlu, direngen bir çizgiyi yeniden örmeye başlarız.

Sözümüz Bakırhan’a da, partinin yönetici kadrolarına da: Halk bu görüntüyü unutmaz. Halk, barış adına verilen her ödünü, yıllardır çektiği acılarla terazisinde tartar. Ve o terazinin ibresi, bugün DEM’in aleyhine dönmektedir.

Yoldaş, alkışlama!

Şimdi yeniden sormalı: Erdoğan’ı alkışlamak mı, barışı savunmak mı? Erdoğan’la poz vermek mi, halkın yanında olmak mı? Demokrasi adına verilen mücadele, Saray’ın salonlarında değil, sokaklarda, cezaevlerinde, sürgünlerde, taziyelerde, yası yasaklanan halkla birlikte verilir.

Yoldaş, alkışlama…


Hüseyin Şenol – 12.10.2025

Tags: , , , , , , , , , , , , , , , , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑