Şark meselesi yeniden gündemde
Mustafa Yavuz’un Belge Yayınları’ndan çıkan yeni kitabı, solun tarihsel suskunluklarını, İttihatçı diktatörlüğün mirasını ve eşit yurttaşlık tahayyülünün trajik sonunu tartışmaya açıyor.
Hüseyin ŞENOL
Mustafa Yavuz, Türkiye sosyalist hareketinin önemli isimlerinden biri. Aynı zamanda THKP-C sonrası dönemde ortaya çıkan, o hareket içinden doğan en köklü ve teorik derinliği güçlü geleneklerden biri olan Kurtuluş Hareketi’nin kurucu kadrolarından. Yıllardır İsviçre’nin Zürih kentinde sürgünde yaşayan Yavuz, Marksist teorinin Osmanlı ve Türkiye tarihine dair ele alınmamış ya da görmezden gelinmiş meselelerini tartışmaya açtığı yeni kitabıyla bir kez daha tarihsel bir boşluğa müdahale ediyor.

Belge Yayınları tarafından yayımlanan “Şark Meselesi [Türkiye] ve Marksizm / İttihat-Terakki Diktatörlüğü ve Hristiyan Milletlerin Eşit Vatandaşlık Tahayyülünün Trajik Sonu” başlıklı bu kapsamlı araştırma, Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne uzanan süreçte solun görmezden geldiği tarihsel çatlaklara odaklanıyor. Yavuz’un 2017 yılında yayımlanan “Demokratik İhtilaller Çağında Girit” adlı kitabının ardından gelen bu yeni çalışma, hem düşünsel olarak bir devam metni hem de tematik olarak daha derin bir sorgulama içeriyor.
Osmanlı modernleşmesine karşı ezilenlerin cephesi
Kitap, klasik Osmanlı modernleşme anlatılarının aksine, bu modernleşmenin esas olarak merkezileştirme, militarizm ve asimilasyon politikaları üzerine kurulduğunu gösteriyor. Yavuz, tarihsel olarak ezilen Hristiyan halkların –Ermeniler, Rumlar, Slavlar– demokratik ve eşitlikçi mücadelelerinin, Osmanlı’nın Müslüman-Türk merkezli egemen yapısı içinde nasıl dışlandığını ve bastırıldığını ayrıntılarıyla sergiliyor.
Özellikle Tanzimat reformlarıyla başlayan eşit yurttaşlık tahayyülünün, Müslüman halklar tarafından tehdit olarak algılandığı ve bu algının nasıl sistematik bir direnişe dönüştüğü metnin merkezinde yer alıyor. Reformlara karşı geliştirilen “millet-i hâkime” tepkisi, ilerleyen süreçte İttihatçılar eliyle resmi bir devlet siyasetine dönüşüyor.
Marx ve Engels’in karanlıkta kalan yönleri
Mustafa Yavuz, kitabında Osmanlı İmparatorluğu’nun modernleşme-merkezileşme girişimlerini ve bu süreç boyunca Osmanlı Hristiyan milletlerin eşit vatandaşlık mücadelelerini, Osmanlı merkezli tarih okumalarını aşan radikal bir perspektifle dünya tarihsel gelişmeler ve olaylar bağlamda inceliyor. Modern sosyalizmin kurucuları olan Marx ve Engels’in de Osmanlı coğrafyasına dair görüşlerini masaya yatırıyor. Özellikle Güney Slav halkları, Hellenler ve Ermeniler konusunda sergiledikleri olumsuz, hatta “tarihsiz halklar” olarak niteledikleri yaklaşımların, sonraki dönem sosyalist hareketleri nasıl etkilediğini gösteriyor.

Marx ve Engels’in, Şark Meselesi’ni esasen kapitalist Avrupa ile Çarlık Rusyası arasındaki bir çelişki olarak ele alması ve Osmanlı içindeki halk hareketlerini birincil özne olarak görmemesi, Yavuz’a göre sosyalist literatürde ciddi bir boşluk oluşturmuştur. Bu boşluk ise Komintern döneminde daha da belirginleşmiş, hatta Bolşeviklerin İttihatçılara verdiği destekle tarihi bir kırılmaya dönüşmüştür.
Bolşevikler ve Komintern’in İttihatçılarla ittifakı
Kitabın güçlü bölümlerinden biri, Bolşeviklerin sabık İttihatçı paşalarla ve Ankara hükümetiyle kurduğu ilişkiyi çözümlediği bölümler. Yavuz, bu ilişkilerin “emperyalizme karşı anti-emperyalist ittifak” söylemi üzerinden kurulduğunu vurguluyor. Ancak gerçekte bu ittifakın, İttihatçı Kemalistlerin Ermeniler, Pontos Rumları, Süryani ve Keldanilerin imhasının ikinci aşamasını gerçekleştirilmesinde belirleyici rol oynadığını, otoriter ve homojen Türk devletinin inşasını mümkün kıldığını öne sürüyor.
Enver Paşa’nın Alman militarizmi ile geliştirdiği yakın ilişkiler, Bolşeviklerle kurduğu temaslar ve Komintern’in bu sürece verdiği politik destek, yazarın ifadesiyle sosyalist enternasyonalizmin büyük bir iflasına işaret ediyor.
Ermeni, Rum ve Slav halkların özgürlük mücadelesi
Kitap boyunca, Osmanlı despotizmine karşı mücadele eden Hristiyan halkların özgürlük hareketleri, modern sosyalist gelenekle ilişkilendirilmeden ayrı bir yerde tutulmuş olmasının sonuçları tartışılıyor. Yavuz’a göre, bu hareketler modern Türkiye solunun da demokratik geleneğini oluşturabilecek birikimlerdi, ancak yok sayıldılar.
Kitapta özellikle 1894-1896 Ermeni katliamları ve 1909 Adana olayları, 1915 soykırımına karşı Avrupa sosyal demokrasisinin sert eleştirilerinin Alman İmparatorluğu parlamentosunda yankılandığı ve bu eleştirilerin katı bir sansürle kamuoyundan gizlendiği sergilenir. Avrupa Sosyaldemokrasisinin Türkiye sol literatüründe yer verilmeyen bu saygın tutumunu okurlara aktarır. Kitap, Ermeni ihtilalci hareketlerinin çeşitli evrelerde aldığı siyasi tutumları değerlendirdiği bölümlerde, yine sol literatürde yer almayan bilgiler aktararak, bu alandaki tartışmaları bir başka düzeye taşır.
Osmanlıcılığın iki yüzü: asimilasyon ve eşitlik
Yavuz’un dikkat çektiği önemli konulardan biri, “Osmanlıcılık” ideolojisinin asimilasyonist doğası. Tanzimatçılar, Yeni Osmanlılar ve İttihatçıların Osmanlıcılığının, hiçbir zaman Hristiyan Osmanlı vatandaşlarıyla eşit vatandaşlık temelinde birlikte bir gelecek inşa etme perspektifine sahip olmadığını; Müslüman-Türk üstünlüğünü pekiştirmek işlevi gördüğünün altını çiziyor. Kitapta bu Osmanlıcılık anlayışının soykırımlara giden süreci nasıl etkilediği detaylı biçimde analiz ediliyor.
Yavuz, bu sürecin sonunda ortaya çıkan Cumhuriyet rejiminin, bir “yeni başlangıç” değil, İttihatçı diktatörlüğün devamı olduğunu ifade ediyor.
Kitap yalnızca tarih değil, bir çağrı
“Şark Meselesi [Türkiye] ve Marksizm” yalnızca tarihsel bir çalışma değil; aynı zamanda sol içi yüzleşme çağrısı. Sosyalist hareketin devletin resmi tarih yazımıyla kurduğu dolaylı ve doğrudan ilişkileri sorgulayan kitap, aynı zamanda eşit yurttaşlık, çoğulculuk ve ademi merkeziyetçilik temelinde yeni bir demokratik tahayyül için tarihsel zemini yeniden kurmayı öneriyor.
Kitabın arka kapağında yer alan tanıtım yazısının son cümlesinde bu nokta açıkça vurgulanıyor:
“Bu öyle bir envanterdir ki, sosyalist camiada gecikmiş derin bir muhasebeyi zorunlu kılar.”

Avrupa Demokrat etkinlikleri duyuracak
Mustafa Yavuz’un kitabı önümüzdeki dönemde çeşitli Avrupa şehirlerinde düzenlenecek söyleşi ve imza etkinlikleriyle okuyucularla buluşacak. Avrupa Demokrat gazetesi olarak bu etkinlikleri düzenli olarak duyuracağız. Kitabın daha geniş kitlelere ulaşması için çalışacağız.
Bu çalışma, yalnızca bir tarih kitabı değil; aynı zamanda yeni bir kuşağın ezberlerini bozacak, sorular sorduracak, tartıştıracak bir metin. Solun suskunluk alanlarını hedef alması ve hiçbir ezilenin tarihsel mücadelesini dışlamadan yeni bir tarih yazımı önerisi sunması, onu politik olarak da özgün kılıyor.
Türkiye’de raflarda ve internette yerini alan 400 sayfanın üzerindeki kitaba, Avrupa’da da okuma etkinliklerinden ve internet üzerinden ulaşmak mümkün.























































