Edebiyatın kalbinde yüzleşme ve direniş: Ortadoğu’nun yankısı Mannheim’da buluştu
Ermeni gazeteci-yazar Alin Ozinian ile Kürt yazar Selim Temo, Mannheim’da bir araya geldi. Söyleşide edebiyatın yüzleşme, direnme ve halkların belleğiyle kurduğu bağ tartışıldı.
Enver ENLİ (Mannheim)
Kentin göğünü saran puslu hava eşliğinde, Ren kıyısında ağır ağır esen rüzgârın ortasında, NÇM Kültür Komisyonu’nun salonunda unutulmaz bir akşam yaşandı. Ortadoğu’nun çok sesli hafızası, Mannheim’da bir araya geldi. Bir Ermeni yazar, bir Kürt yazar ve bir moderatör; yüzyılları, sınırları ve dilleri aşan ortak bir köprüde buluştu: acının, direnişin ve umudun edebiyatında.

Edebiyat ve siyaset arasında: kaçış mı, yüzleşme mi?
Söyleşinin moderatörlüğünü eski HDP Milletvekili Hişyar Özsoy üstlendi. Konuklar ise Ermeni gazeteci-yazar Alin Ozinian ve Kürt şair-yazar Selim Temo’ydu. Sohbetin merkezindeki soru kısa ama yankısı büyüktü: “Edebiyatçı siyasetten uzak durabilir mi?”
Alin Ozinian, 1915 Ermeni Soykırımı’nın bıraktığı büyük sessizlikten seslendi. “Edebiyat politik bir alandır, duruşu olmalıdır. Çünkü yüzleşme olmadan hiçbir kök yeşermez,” dedi.
Konuşmasında Ararat Dağı’nın adı yankılandı; diasporanın hafızasında hâlâ açık bir yara gibi duran, dağ gibi bir simge… Ozinian net konuştu: “Ararat bizimdir; pazarlığı yapılmaz, rica edilmez. Yüzleşme Ermenilerin değil, faillerin sorunu olmalı.”
Kürt edebiyatı: sınırları yıkan bir dil
Selim Temo ise konuşmasında sömürgecilikten günümüz siyasetine, edebiyatın tarihsel ve kültürel rolüne dikkat çekti. Kobani’den Arin Mirkan’a, Rojava’dan Leyla Zana’ya uzanan bir direniş çizgisi kurdu.
“Gılgamış Destanı, aruz vezniyle yazılmıştır; edebiyat hem sınır yaratır hem sınır yıkar. Kürt edebiyatı sınırları yıkan bir edebiyattır ama anlaşılmadı,” dedi.
Sözleri, acı ile umudun birbirine değdiği noktaya geldiğinde ise şunu vurguladı:
“Kendi toprağında gömülen bir edebiyatçı yok, Arjen Ari’ye kadar… Edebiyat görevini yapmıyor demek haksızlık olur ama kendini sorgulamalı.”
Yazmak: Bir direnme biçimi
Söyleşi ilerledikçe salondaki hava sessiz ama yoğundu. Umut nedir? Yazmak bir ihtiyaç mı? Edebiyat siyasetin önünü açabilir mi? Bu sorular cevaplardan çok, kalpler arasında kurulan bir bağa dönüştü.
Alin Ozinian, sade ama etkileyici bir cümleyle geceyi özetledi:
“Benim için yazmak bir mücadele aracıdır.”
Bu cümle salonda asılı kaldı. Belki de o akşamın özüydü: yazmak, suskunluğun üstüne bir kelime koyabilmekti.
Ararat’tan Dicle’ye Mannheim’da yankılanan ses
Etkinlik soru-cevap bölümü ve şiir okumalarıyla sona erdi. Ancak bu sadece bir söyleşi değildi. Ararat’tan Dicle’ye, Van’dan Halep’e kadar uzanan coğrafyanın yaralı belleği yeniden dile geldi.
Çünkü bazen bir kelime, bir yüzyılın sessizliğini deler.
Ve bazen bir şiir, iki halkın ortak kalp atışına dönüşür.


			
        
            
            
            
            





















































