İnsan Hakları

Published on Eylül 26th, 2025

0

AYM Gezi Direnişi’nde Hatay’da polisin ölümüne yol açtığı Ahmet Atakan’ın ailesine tazminata hükmetti

10 Eylül 2013Te Hatay’ın Armutlu mahllesinde bulunduğu terası hedef alan polisin gaz fişeğiyle başından vurulduktan sonra aşağı düşerek ölen Ahmet Atakan’ın ailesi 12 yıldır sürdürdüğü hak mücadelesini kazandı. AYM Atakan’ın yaşam hakkının ihlal edildiğine hükmetti.

Anayasa Mahkemesi (AYM), Gezi direnişinde polisin ateşlediği gaz fişeğinin başına isabet etmesi nedeniyle yüksekten düşerek ölen Ahmet Atakan’ın “yaşam hakkının ihlal edildiği” gerekçesiyle Atakan’ın ailesine 225 bin lira tazminat ödenmesine hükmetti.

Ahmet Atakan Gezi Parkı protestolarının bütün ülkeye yayıldığı dönemde 10 Eylül 2013’te  Hatay’ın Armutlu Mahallesi’ne polis operasyonunda hayatını kaybetmişti. 12 yıldır süre giden hukuk mücadelesini AYM kararıyla sonunda Atakan ailesi kazandı.

Atakan’ın ölümünün ardından ailesinin ısrarlı başvurularına karşın operasyonu düzenleyen polis memurları hakkında Hatay Valiliğince soruşturma izni verilmemesi üzerine Atakan ailesi ve avukatları karara itiraz etti. 2017’de Hatay Cumhuriyet Başsavcılığının yeniden soruşturma izni verilmesi kararına karşın karar mercii olan valilikten bir kez daha izin çıkmamış, Atakan ailesi 2021’de AYM’ye başvurmuştu.

AYM yaşam hakkı ihlalindeki usul hatasını belirledi
AYM kararında, bu süreci değerlendirerek idarenin kusurunu şöyle saptadı:

  1. Yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülükleri kapsamında devlet, yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili bir yargısal sistem kurmakla da yükümlüdür. Bu usul yükümlülüğü şüpheli her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir (Cemil Danışman [1. B.], B. No: 2013/6319, 16/7/2014, §§43, 95; Fatma Akın ve Mehmet Eren [GK], B. No: 2017/26636, 10/11/2021, § 97).
  2. Kolluk görevlilerinin güç kullanması sonucu meydana gelen ölüm olayları hakkında yürütülmesi gereken soruşturma, şüphesiz ceza soruşturmasıdır (Okan Göçer [2. B.], B. No: 2017/29596, 13/1/2021, § 58). Bu tür soruşturmanın Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği şekilde etkili olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmesi, soruşturma makamlarının olaya karışan kişilerden bağımsız olması, soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi, soruşturmanın veya sonuçlarının gerektiği ölçüde kamu denetimine açık olması ve meşru menfaatlerini korumak için ölen kişinin yakınlarının soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabilmesi gerekir. Ayrıca soruşturma sonucunda alınan karar; soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayanmalı ve kullanılan gücün gerekliliği ve orantılılığı hususunda değerlendirme içermelidir (Cemil Danışman, §§ 98-100; Fatma Akın ve Mehmet Eren, § 99). Sözü edilen soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve vuku bulan ölüm olayında sorumlular ile sorumlulukları tespit etmektir (Cemil Danışman, § 97; Narin Kurt [GK], B. No: 2018/2540, 1/12/2022, § 91).
  3. Kamu görevlilerinin görevlerini devlet adına ifa etmeleri ve görevlerinin ifası ile ortaya çıkan birtakım durumlarla bağlantılı olarak sık sık şikâyet edilme ve soruşturma tehdidi altında olma riski ile karşı karşıya olmaları nedeniyle haklarında adli soruşturma yürütülmesinin belirli bir makamın iznine bağlanması hukuk devletinde makul görülebilir bir durumdur (Hidayet Enmek ve Eyüpsabri Tinaş [2. B.], B. No: 2013/7907, 21/4/2016, § 106). Nitekim Anayasa’nın 129. maddesinin altıncı fıkrasında, memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılmasının -kanunla belirlenen istisnalar dışında- kanunun gösterdiği idari mercinin iznine bağlı olduğu hüküm altına alınmıştır (Hidayet Enmek ve Eyüpsabri Tinaş, § 107).
  4. Soruşturma izni prosedürü, görevleri sebebiyle suç işledikleri iddia edilen kamu görevlilerinin gereksiz ithamlarla karşılaşmamaları ve kamu görevlerinin aksamaması amacıyla ihdas edilmiş olup bu amaç uyarınca ceza soruşturmasına geçilmeden önce yapılması gereken ön inceleme, ceza soruşturması yürütülmesini gerekli kılacak bir durumun bulunup bulunmadığının tespitine yöneliktir. Bu nedenle soruşturma izni prosedürünün anılan amacın ötesinde ceza yargılamasının işleyişini geciktirecek ve soruşturmanın etkin olarak yürütülmesine engel olacak şekilde ya da kamu görevlilerinin ceza soruşturmasından muaf tutulduğu izlenimini oluşturacak şekilde uygulanmaması gerekir (Naziker Onbaşı ve diğerleri [2. B.], B. No: 2014/18224, 9/5/2018, § 70).
  5. Somut olayda Başsavcılıkça, ön inceleme yapılması ve soruşturma izni verilmesine ilişkin yazısında başvurucuların yakınının olaya müdahale eden iki zırhlı aracın cadde üzerinden birbirini müteakip geçişi sırasında düştüğüne ilişkin kamera kayıtları ile olay yerinde bulunan gaz bombası dış kaplarından temin edilen kan izlerinin ölenin anne ve babasından alınan kan örnekleri ile %99,99 oranında örtüştüğüne ilişkin 29/11/2018 tarihli uzmanlık raporlarına istinaden talepte bulunulduğu belirtilmiştir. Talep üzerine düzenlenen ön inceleme raporunda anılan uzmanlık raporlarının kapsüllerdeki kan izlerinin kesinlikle A.A.ya ait olduğu hususunun sübuta ermediği belirtilmiştir. Ön inceleme raporunda ayrıca yapılan araştırma neticesinde kan izlerinin kapsüllere ne şekilde sirayet ettiği hususunun aydınlatılamadığı belirtilerek delil yetersizliği nedeniyle ilgili polis memurları hakkında soruşturma izni verilmemesi yönünde görüş bildirilmiştir. Hatay Valiliği de ön inceleme raporunda belirtilen gerekçelere dayanarak soruşturma izni verilmemesine dair karar vermiştir.
  6. Başvurucuların soruşturma izni verilmemesi kararına yaptıkları itiraz, İdari Dava Dairesi tarafından isnat edilen eylemlerin soruşturma yapılmasını gerekli kılacak nitelik ve yeterlilikte olmadığı gerekçesiyle reddedilmiş; böylece haklarında soruşturma izni istenen kamu görevlileri yönünden adli süreç sona ermiştir. Bu aşamada Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacak inceleme olaya ilişkin olarak ceza soruşturması yürütülmesini gerekli kılacak bir durumun bulunup bulunmadığının tespitine yönelik olacaktır. İdari Dava Dairesi kararının gaz kapsülleri üzerindeki kan izlerinin A.A.ya ait olup olmadığı, kan izlerinin kapsüllere ne şekilde sirayet ettiği, A.A.nın yüksekten düşmesi ile kamu görevlilerinin müdahalesi arasında bir illiyet bağı olup olmadığına ilişkin değerlendirme içermediği görülmektedir. Soruşturma dosyası kapsamındaki deliller ve özellikle İstanbul Adli Tıp Kurumu 1. Adli Tıp İhtisas Kurulunca hazırlanan 30/4/2014 tarihli rapor içeriği anılan kamu görevlileri hakkında ceza soruşturması yürütülmesine ilişkin gerekliliği ortaya koymaktadır. Somut olayda müdahalenin varlığını ve ölümle olan bağlantısını ceza soruşturması yoluyla tespit edecek makam Başsavcılıktır.
  7. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

AYM’nin hükmü
Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvuruların BİRLEŞTİRİLMESİNE,

B. 1. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

  1. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için gerekli işlemler yapılmak üzere Adana Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesine (E.2021/56, K.2021/169) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvuruculara net 225.000 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. 1.151,70 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 31.151,70 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/7/2025tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

“Somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucuların uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hale getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için yaşam hakkının usul boyutunun ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara müştereken net 225.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir”

AYM, yukarıdaki kararının B.2. Maddesinde ikinci başvuru gerekçesi olan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verdi.

Karar oybirliğiyle
Davayı karara bağlayan Başkan Basri Bağcı ve üyeler Yıldız Seferinoğlu, Kenan Yaşar, Ömer Çınar ve Metin Kıratlı’dan oluşan AYM heyeti, Raportör Yüksel Günarslan’ın sunduğu raporu oybirliğiyle sonuçlandırdı.

Başvurucular Ahmet Atakan’ın babası Ali Atakan, annesi Emsal Atakan ve kardeşi Zafer Atakan’ı avukatlar Hatice Can ve Şerafettin Can Atalay temsil etti.

(bianet – AEK)


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑