Küresel savaş eşiğinde barış hareketlerinin önemi | Erkan Karakaplan
Berlin’de barış için on binler: Küresel savaş eşiğinde barış hareketlerinin önemi…
13 Eylül’de Berlin’de, Brandenburg Kapısı önünde 20 bin kişi, savaş politikalarına ve militarizasyona karşı güçlü bir duruş sergiledi. Dieter Hallervorden, Massiv, Bausa, Daniel Aminati, Gabriele Krone-Schmalz, Moshe Zuckermann, Jeffrey Sachs, Roger Waters ve Sahra Wagenknecht gibi sanat ve siyaset dünyasından önemli isimlerin katıldığı bu miting, Almanya’da yeniden yükselen bir barış hareketinin habercisi oldu.
”Şimdi daha yüksek sesle ve daha büyük sesle haykırmalıyız. Almanya’nın yeniden güçlü bir barış hareketine ihtiyacı var” sloganıyla düzenlenen etkinlikte, katılımcılar Alman hükümetinin savaş politikalarını, Gazze’deki soykırımı, militarizmi ve zorunlu askerliği reddettiklerini haykırdı. Bu eylem, sadece yerel bir tepki olmanın ötesinde, küresel çaptaki savaş dinamiklerine karşı yükselen bir itirazın yansıması olarak görülmelidir.
Savaş politikalarına karşı emekçilerin sınıf tavrı: “Yalanlarınıza inanmıyoruz”
Mitingin en dikkat çeken konuşmalarından birini yapan Sahra Wagenknecht, egemen sınıfın savaş kışkırtıcılığına karşı net bir tavır sergiledi. Siyasetteki ve medyadaki silah lobisinin hem Rusya’nın uluslararası hukuku ihlal etmesi durumunda Ukrayna’ya daha fazla silah gönderilmesini hem de İsrail’in aynı ihlalleri yapması durumunda silah sevkiyatının devamını savunmasını sert bir dille eleştirdi.
Wagenknecht, “Ateşle oynamanız bizi korkutuyor!” diyerek hükümetin nükleer silaha sahip bir süper güce karşı savaşın kazanılabileceği yönündeki propagandalarına karşı çıktı. Bu söylem, egemenlerin savaş söylemine karşı, emekçi halkın bilincine dayalı bir isyanı temsil ediyordu. Savaşların diplomasiyle biteceğini vurgulayarak, barışın ancak emekçilerin ve ezilen halkların ortak mücadelesiyle sağlanabileceğini hatırlattı.
III. Dünya savaşı’nın eşiğinde barış hareketlerinin önemi
Ukrayna-Rusya ve İsrail-Hamas çatışmaları, Suriye’deki iç savaş ve paylaşım mücadelesi, Afrika ve Latin Amerika’daki iç savaşlar, Tayvan üzerindeki ABD-Çin gerilimi ve yarı sömürge ülkelerdeki siyasi çalkantılar dünyayı çok kutuplu bir emperyalist savaşın eşiğine sürüklüyor. Bu küresel gerilim ortamında, Berlin’deki gibi barış mitingleri, sadece yerel bir protesto olmanın ötesinde bir anlam taşıyor.
Bu barış eylemleri, egemen sınıfların savaş çığırtkanlığına karşı halkların uluslararası dayanışmasını ve direncini simgeliyor. Kapitalist sistemin yarattığı krizler militarizmi ve savaşları bir çözüm aracı olarak sunarken, barış hareketleri bu tehlikeli gidişata karşı insani bir alternatif sunuyor. Bu hareketler, savaşların sadece diplomatik müzakerelerle değil, aynı zamanda emperyalist politikaların kökten reddedilmesi ve mücadelesiyle sona erebileceğini gösteriyor.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nın dehşetinden sonra, barışın ancak emperyalizmin ve onun yarattığı sömürgeci düzenin yıkılmasıyla mümkün olabileceği gerçeği bir kez daha gün yüzüne çıkıyor. Bu nedenle, Berlin’deki barış mitingi gibi eylemler, işçi sınıfının ve tüm ezilen halkların, savaş politikalarına karşı örgütlenmesi ve mücadele etmesi için bir çağrı niteliği taşıyor. Savaş bir sınıf meselesidir ve barış da, ancak uluslararası işçi sınıfı dayanışmasıyla kazanılacak bir zaferdir.
Emperyalist kapitalist ülkelerin işçi ve emekçilerinin barış miting ve protestoları, uluslararası bir bilinç sıçramasına vesile oluyor. Tüm dünyanın işçi ve emekçi halklarının meydanlarda gür ve kalabalık bir şekilde seslerini duyurması, gelişmekte olan Üçüncü Dünya Savaşı’na karşı umut verici ve acil bir tepki niteliği taşımaktadır.
Erkan Karakaplan – 19.09.2025