“1 Eylül “Dünya Barış Günü”nde mücadeleyi yükseltelim!”
Hitler Almanyası Nazi ordularının 1 Eylül 1939’da Polonya’ya saldırması ile başlayan II. Dünya Savaşı 60 milyon insanın ölümüne yol açtı. Savaş bittiğinde, emperyalist saldırganlığın yol açtığı bu felaket unutulmasın diye, Sosyalist Kamp tarafından 1 Eylül, savaşa karşı Dünya Barış Günü olarak ilan edildi.
Emperyalist devletlerin hegemonyasındaki Birleşmiş Milletler (BM) 1981’den bu yana bu geleneği değiştirmek için çaba harcıyor. 1 Eylül’ün savaşa karşı barış için mücadele günü olması geleneğini ve II. Dünya Savaşı’nda faşizme karşı sosyalizmin zafer kazanmasını hatırlatma ve çağrışım yapmasına engel olmak için 1 Eylül’ün yerine, sahte “barış” şovlarının yapıldığı 21 Eylül tarihini Barış Günü olarak kutlamaktadırlar.
1 Eylül Dünya Barış Günü’ne yaklaştığımız bu günlerde, Filistin, Ukrayna, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve dünyanın birçok bölgesinde, emperyalist-kapitalist sistemin çıkarları ve hegemonyaları uğruna yürütülen savaşların, saldırıların ve katliamların artarak devam ettiği bir süreç yaşamaktayız.
Emperyalistler arası rekabet de askeri yöntemlerle sürdürülen savaş Ukrayna ve Ortadoğu’da daha belirgin. Ekonomik savaş ise tüm emperyalistler arasında sürekli var olan bir gerçeklik. Günümüzde ABD ile Çin emperyalistleri arasında tırmanan ekonomi savaşında gelecekte askeri yöntemlerin de devreye girmesi kaçınılmaz olacaktır. Emperyalist güçler arası çelişkiler ve ilişkiler gerginleşerek sürmektedir. ABD emperyalizminin iş başına getirdiği Trump döneminde de söylenenin aksine gerilim tırmanmakta ve savaş iklimi sertleşmektedir.
Emperyalist devletler ve uşakları gerici-faşist iktidarlar ile maşaları olan gerici çetelerin işbirliğiyle dünya işçi ve emekçilerine, halklarına ve ezilen uluslara tam bir vahşet yaşatılmaktadır. Hindistan’da faşist Modi rejimi, emperyalistlerin de desteğiyle, Hindistan Komünist Partisi (Maoist) önderliğinde sürdürülen Halk Savaşının kitlelerde yarattığı etkiyi kırmak için, “Kağar” operasyonları adı altında halka ve komünistlere karşı vahşi katliamlarını sürdürmektedir.
Ortadoğu’da başta Filistin olmak üzere İsrail siyonizminin vahşeti ve bu vahşete açık ya da zımnen destek sunan Batılı emperyalist devletlerin, dünyanın dört bir yanını kan gölüne çevirdiği günümüzde, yapılanlar insanlığa “terörizme karşı mücadele” adı altında yaşatılmakta ve sunulmaktadır.
Emperyalist güçlerin beslemesi ve semirtmesi, emperyalist hegemonya planlarının uygulanmasında maşa görevi gören, insanlık düşmanı şeriatçı-gerici çeteler ve gerici faşist diktatörlüklerce, başta Filistin, Suriye, Kürdistan, Libya, Irak, Afganistan olmak üzere Ortadoğu, Kuzey Afrika ve dünyanın birçok bölgesinde sürmekte olan savaşlarda tam bir vahşet ve barbarlık uygulanmaktadır.
Silahlanma yarışı ve artan savaş bütçeleri!
Emperyalistler arası silahlanma yarışı dörtnala giderken devletlerin savaş bütçeleri de artıyor.
24-25 Haziran’da Hollanda’nın Lahey kentinde yapılan NATO Zirvesi’nde üye ülkeler için askeri harcamaları 2035 yılına kadar gayri safi milli hasılanın yüzde 5’ine çıkarma yönünde alınan karar, emperyalist paylaşım, savaş ve militarizm konusunda yeni ve önemli bir eşiği ifade ediyor.
NATO verilerine göre 2024’te NATO üyelerinin toplam savunma harcamaları 1,4 trilyon dolar seviyesinde. Bu tutarın yüzde 66,6’sını ABD karşılıyor. 2035 yılında tüm üyeler hedefi tutturabilirse toplam savunma harcamaları bugünkü milli gelir üzerinden 2,6 trilyon dolara çıkacak. 1,4 trilyon dolar ile aslan payı ABD’nin olmaya devam edecek.
Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI)’ye göre, savaş nedeniyle askeri harcamalarını büyük ölçüde artıran Rusya (%7,1) ve Ukrayna (%34) dışında, sadece İsrail (%8,8), Cezayir (%8), Suudi Arabistan (%7,3) ve Kuveyt (%4,8), NATO’nun belirlediği yüzde 5’in üzerinde ya da sınırında askeri harcamalara sahip. SIPRI tarafından analiz edilen diğer tüm NATO üyesi olmayan ülkeler çoğunlukla silahlı kuvvetlerine GSYH’lerinin %3,5’inden önemli ölçüde daha az harcama yapmış. Küresel ortalama ise %2,5. Batı’da sık sık aşırı askeri harcamaları nedeniyle eleştirilen Çin, 2024’te GSYH’sının %1,7’sini askeri harcamalara ayırdı. NATO ülkeleri geçen yıl yaklaşık 1,5 trilyon dolar ile tüm küresel askeri harcamaların %55’ini gerçekleştirdi. Yeni karar ile birlikte bunun aşamalı olarak artacağı görülüyor.
Dünya genelinde silah ithalatının büyük kısmı, şaşırtıcı olmayan biçimde, savaşın yoğunlaştığı Ukrayna, Asya ve Ortadoğu ülkelerine yapılmaktadır.
Bugün dünyada kullanıma hazır 9 ülkede yaklaşık 20 bin nükleer başlık bulunmakta, nükleer silahlanma yarışına yüz milyarlarca dolar harcanmaktadır. Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI)’nin saptamalarına göre sadece ABD 7 bin, Rusya 7 bin 290 nükleer başlığa sahip. İngiltere, Fransa, Çin, Hindistan, Pakistan, İsrail ve Kuzey Kore’nin elinde ise toplamda 4 bin 120 nükleer başlık bulunuyor. NATO üyesi Belçika, Almanya, İtalya, Hollanda ve Türkiye’deki üslerde ABD’ye ait olarak bulunan yaklaşık 200 nükleer silahı da göz önüne aldığımızda, dünyanın nükleer cephaneliğe döndüğünü söyleyebiliriz.
“Emperyalizm var oldukça, savaşlar kaçınılmazdır” gerçeğine; bugün dünyada yaşananlara bakıldığında, emperyalistler arası rekabetin kaçınılmaz sonucu olarak pazar kavgası, iktidar kavgasına yönelik bölgesel savaşlar çıkarttıklarına; mezhepsel, dinsel, etnik ayrıştırıcı politikalarla kışkırtarak halkları ve ulusları birbirlerine düşman ettiklerine bir kez daha tanık olmaktayız.
Emperyalist politikaların sonucu çıkartılan savaşlardan ve güvensiz ortamlardan kaçan, ülkelerini terk etmek zorunda kalan milyonlarca göçmenin ve mültecinin kötü ve zor yaşam koşullarına mahkûm edildikleri, göç yollarında denizlerde binlercesinin yaşamlarını yitirdikleri yetmezmiş gibi, Avrupa’da ırkçı saldırıların arttığını ve dışlayıcı politikalar ile zorla geri yollamaların gerici hükümetler eliyle uygulamaya koyulduğunu görmekteyiz.
Emperyalist-kapitalist sömürü sisteminin olduğu ve sömürüden pay alma dalaşında barbarca savaşların çıkarıldığı dünyamızda “barış” mümkün mü? Kalıcı ve nihai barış ancak proletarya diktatörlüğünün olduğu sosyalist bir dünyanın yaratılması ile sömürünün, sınıfların ve toplumsal eşitsizliklerin ortadan kaldırıldığı, yeni bir dünya kurulmasıyla mümkün olabilir!
V. İ. Lenin 1915 yılında Proletarskaya Revolutsiya’da yayınlanan “Barış Sorunu” başlıklı makalesinde şöyle der:
“Biz barış arzusunu, halkın barıştan beklediği yararın bir dizi devrime başvurmaksızın elde edilemeyeceğini yığınlara anlatmak için kullanmalıyız.”
“Birbirine karşıt olan iki sınıfı, iki siyasal çizgiyi, en farklı şeyleri ‘birleştirici’ bir formül yardımıyla uzlaştırma amacını güden değil, ama yığınların, propaganda ve uyarma yoluyla, sosyalizmle kapitalizm (emperyalizm) arasındaki kapatılamaz farklılığı görebilmelerini sağlayacak sloganlar ortaya atılmalıdır.”
Günümüzde reformist, liberal, uzlaşmacı sol çevrelerin “barış”, “demokrasi”, “özgürlük” söylemlerinin içi boş ve yığınların bilincini körelten niteliktedir. “Barış”, “kardeşlik”, “barış içinde bir arada yaşama” gibi söylemler ve politik önermeler sınıf uzlaşmacılığıdır.
Bu politik önermeler, egemen sınıfların kurulu düzenlerini ve sömürü çarkını devam ettirmelerine karşı çıkmayan, işçi ve emekçilerin azap çektiği, açlık, yokluk ve yoksulluk girdabında bu dünyada cehennemi yaşayan milyonlarca insana “barış” ve “kardeşlik” önermek, burjuva-gerici egemenler düzenine hizmet etmektir.
“Biz savaşların ülke içindeki sınıf mücadelesiyle kaçınılmaz bağa sahip olduğunu görüyoruz; sınıflar kaldırılıp sosyalizm kurulmadığı müddetçe savaşın yok edilemeyeceğini biliyoruz. Keza biz iç savaşları, yani ezilen sınıfın ezen sınıfa karşı, kölelerin köle sahiplerine, serflerin toprak beylerine ve ücretli işçilerin burjuvaziye karşı yürüttükleri savaşları meşru, ilerici ve zorunlu görmemiz bakımından da onlardan ayrılıyoruz. Biz Marksistler her savaşı tarihsel olarak ayrı ayrı değerlendirmek gerektiğini düşünmemiz bakımındansa hem pasifistlerden hem de anarşistlerden ayrılıyoruz.” (Lenin)
Sömürücü kapitalist burjuva, emperyalist ve gerici sistemler yıkılarak tarihin çöplüğüne atılmadan kalıcı ve nihai barış, özgürlükler ve adil paylaşım mümkün değildir!
Kapitalist-emperyalist sistemin yarattığı çelişkiler, çatışkılar ve savaşlar yumağı, enternasyonal proletaryaya ve ezilen halklara; emperyalistlerin elinde harabeye dönen dünyanın kurtarılması için, sınıfsız, sömürüsüz, özgür bir dünya için devrim ve sosyalizm kavgasının kızıl sancağını dünya üzerinde daha güçlü dalgalandırma görevi koyuyor.
Mao Zedung’un şu saptamalarının altını çizerek:
“Biz savaşın yok edilmesi taraflısıyız. Ama savaş ancak savaşla yok edilebilir. Ortada tüfek kalmaması için tüfeğe sarılmak gerekir.”
“Bizim savaşımız, kutsal ve haklı, ilerici ve amacı barış olan bir savaştır. Amaç yalnız bir ülkede değil, bütün dünyada barış, geçici değil, sürekli barıştır.”
Bu bilinçle; silahlanma yarışına, emperyalist, gerici, haksız savaşlara karşı çıkalım! Dünyada nihai barış için, devrim, sosyalizm ve sınıfsız toplum yolunda devrimci mücadelelere omuz verelim!
KAHROLSUN EMPERYALİST SAVAŞLAR!
YAŞASIN DEVRİMCİ VE HAKLI SAVAŞLAR!
DÜNYADA BARIŞ, EMPERYALİST KAPİTALİZMİN YOK EDİLMESİYLE MÜMKÜN OLACAKTIR!
AHM

























































