Açıklama

Published on Mayıs 16th, 2025

0

Bolşevik Partizan: Katledilişinin 52. Yıldönümünde İbrahim Yoldaş mücadelemizde yaşıyor, yaşayacak!


Ölenler dövüşerek öldüler…
Bilincimizde, mücadelemizde yaşıyorlar…

18 Mayıs 1973, 1960’lı yılların ikinci yarısının devrimci gençlik hareketinden çıkıp gelen ve döneminin devrimci önderlerinden değişik olarak Marksizm-Leninizm’in devrimci özüne sahip çıkan ve marksist-leninist temelde komünist parti inşasını Kuzey Kürdistan-Türkiye devriminin en önemli sorunu olarak kavrayıp bu yönde adımlar atan komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın tutsak bulunduğu Amed zindanında hunharca katledildiği gündür. 1973’ün Ocak ayı sonunda faşist Türk devlet güçlerince Vartinik, Mirik mezrasında bir çatışma ertesi yaralı olarak tutsak edilen İbrahim Kaypakkaya 4 aya yakın süren tutsaklık döneminde ser verip, sır vermeyen komünist devrimci tavrıyla zindanı faşistlere karşı mücadelenin bir arenası hâline getirmiş, onun karşısında yenilen faşistler çareyi onu katletmekte bulmuştur. Faşistler henüz 24 yaşında olan İbrahim yoldaşı öldürmekle kuşkusuz İbrahim’in uğrunda mücadele ettiği davaya, emekçi halkların kurtuluşu, devrim, demokrasi, sosyalizm, komünizm davasına ağır bir darbe vurdular. Sonraki gelişmeler, onun kurucusu olduğu Türkiye Komünist Partisi-Marksist-Leninist (TKP/ML) içinde İbrahim yoldaşın belirleyici bir konuma ve role sahip olduğunu, teoride de, pratikte de önderlik konusunda İbrahim yoldaş sonrasında önemli bir boşluk doğduğunu gösterdi. Fakat faşistler İbrahim’i katletmekle komünizm davasına ağır darbe vurmalarına rağmen, gerçek amaçlarına, komünizm davasını durdurma amacına ulaşamadılar, hiçbir zaman da ulaşamayacaklar. Nasıl ki, Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katli onların kurucusu oldukları TKP’ye ağır bir darbe vurmasına rağmen, komünizm için mücadelenin sonunu getirmedi ise, İbrahim Kaypakkaya yoldaşın katlinden sonra da, onun uğrunda öldüğü dava durmadı.

TKP-ML’in kurulduğu 1972 şartlarında uluslararası planda revizyonizm/oportünizm ile Marksizm-Leninizm arasındaki güncel mücadelede, Marksizm-Leninizm’in devrimci özüne sahip çıkan çizgi, tüm hata ve sapmalarına rağmen başını ÇKP ve AEP’nin çektiği çizgi idi. Yer yer “Mao Zedung Düşüncesi” adı altında da anılan bu çizgi, Sovyetler Birliği’nde iktidarı ele geçiren modern revizyonistlerin 20. Parti Kongresi’nde hâkim kıldıkları çizgiye karşı mücadele içinde ortaya çıkmıştı. Kendisi çok ağır revizyonist hata ve sapmalar taşımasına rağmen, bu çizgi, Marksizm-Leninizm’in devrimci özüne sahip çıkıyor, emperyalizmle uzlaşmayı değil, onu yıkmayı bayrağına yazıyor; proletarya diktatörlüğünün “burjuvazi üzerinde topyekûn diktatörlük” demek olduğunu, proletarya diktatörlüğü şartlarında da devrimin sürdürülmesi gerektiğini savunuyor, proletarya ve halkları proleter dünya devrimine çağırıyordu. Bu çizgi 1972’de Marksizm-Leninizm’in devrimci özünü temsil eden çizgi idi. İbrahim KAYPAKKAYA 1972’de Dünya Komünist Hareketi içinde süren iki çizgi mücadelesinde marksist-leninist safta yer tutup, Kuzey Kürdistan-Türkiye’de modern revizyonizme karşı mücadeleye önderlik eden, bu noktada hiçbir ikircime düşmeyen tek komünist önderdir.

İbrahim KAYPAKKAYA, proletarya diktatörlüğünün sınıfsal niteliği; sosyalizm için mutlak gerekliliği; görevleri konusunda esas olarak marksist-leninist görüşleri savunmuştur. Marksizm-Leninizm’i revizyonizmden ve her türden oportünizmden ayıran bu belirleyici konuda O, Kuzey Kürdistan-Türkiye’de sosyalizm adına hareket edenler içinde yine tek önderdir. THKO ve THKP-C, revizyonistler ve Şafak revizyonistleri Kemalizm’in etkisinden kurtulamadıkları için, proletarya diktatörlüğünü teorik düzeyde bile savunacak durumda değillerdir.

O, proletarya önderliğindeki devrimin ancak işçi-köylü temel ittifakı üzerinde yükselen bir örgütlenme ile söz konusu olabileceği şeklindeki marksist-leninist ilkeyi kendine rehber edinip, her türden burjuva kuyrukçusu revizyonist görüşü mahkûm eden tek komünist önderdir. İbrahim KAYPAKKAYA, demokratik devrimde milli burjuvazinin ikili niteliğini de çok net olarak görmüş ve burjuvaziye –onunla ittifak kurulduğu şartlarda da– güvenilmemesi gerektiğini vurgulamıştır.
O, ulusal sorunda marksist-leninist teoriyi özümsemiş ve bu teoriyi Kuzey Kürdistan-Türkiye’nin somutuyla ustaca birleştirmeyi başarmıştır. O büyük Türk şovenisti düşüncelerin, devrimcilik ve evet komünistlik adına pervasızca savunulduğu ve hemen hemen hiçbir ezilen ulus hareketinin olmadığı bir dönemde, Kuzey Kürdistan-Türkiye’de ulusal sorunu marksist-leninist tarzda ele alıp, Kürt ulusunun varlığını ve ayrılma hakkını açık seçik savunan, çözüm yollarını, uygulanacak temel politikaları ortaya koyan komünist önderdir. 1972’de İbrahim KAYPAKKAYA, TKP/ML adına ulusal sorunda Şafak revizyonizminin şoven milliyetçi yüzünü teşhir ederken PKK henüz ortada yoktu! İbrahim KAYPAKKAYA “Kürt ulusunun ayrılma hakkı”nı kayıtsız koşulsuz savunurken, Kuzey Kürdistan-Türkiye solu henüz “Doğu Anadolu, Güney Doğu Anadolu sorunu”nu tartışma aşamasında idi! İbrahim bölünme hakkını savunurken, Şafak revizyonistleri “bölücü”lerin hâkim sınıflar olduğunu ispat çabası içinde idi, vs. O bu noktada Türkiye Sol’unda hâkim olan şovenizm aysbergine ilk darbeyi vuran komünisttir.

O, mevcut T.C. devletinin faşist niteliğini kemalist diktatörlük şahsında dosta düşmana gösteren tek komünist önderdir. “Kemalizm küçük-burjuvazinin en sol, en radikal kesiminin milliyetçilik tabanında anti-emperyalist bir tavır alışıdır” (Mahir Çayan), “Kemalizm ile sosyalizm arasında Çin Seddi yoktur” (Mihri Belli) gibi görüşlerin hâkim olduğu, Kemalizm’in ilericilik, anti-emperyalistlik ve evet devrimcilik görüldüğü bir ortamda, İbrahim KAYPAKKAYA, Kemalizm’in faşizm demek olduğunu cesaretle savunan, bu alanda da buzu kıran komünist önderdir.

O, faşizme karşı mücadelenin devrim mücadelesi olarak yürütülmesi gerektiği doğru marksist-leninist düşüncesini, anti-faşist mücadeleyi düzen çerçevesi içinde hâkim sınıfların bir kesiminin peşine takılmak olarak kavrayan reformist, kuyrukçu görüşlere karşı tutarlı bir biçimde savunan tek komünist önderdir.

O, her renkten revizyonizmin Marksizm-Leninizm adına kitlelerin bilincini reformizmle kararttığı bir dönemde, özellikle PDA/Şafak revizyonistleri ile polemik içinde, devrimci düşünce ve tavrın ne olması gerektiğini, reformlar için mücadelenin nasıl devrime tabi olarak ele alınması gerektiğini ortaya koyan komünist önderdir.

İbrahim KAYPAKKAYA, devrimde proletaryanın önderliği ve devrimin durmaksızın sürdürülmesi için proletaryanın öncü müfrezesi komünist partisinin mutlak gerekliliğini, söz konusu partinin işçi sınıfının partisi olması gerektiğini 1972’de en açık şekilde anlayan ve bu yönde de adım atan örnek önderdir.

O, burjuvazinin faşist devletini devrimci şiddetle yıkıp, yerine demokratik halk diktatörlüğünü kurmak ve devrimi durmaksızın sürdürmek, proletarya diktatörlüğünü kurmak, proletarya diktatörlüğü şartlarında sosyalizmin inşasına atılmak ve komünizm hedefiyle hareket edebilmek için öncelikle illegal bir komünist partisi çekirdeğinin yaratılması zorunluluğu ve gerekliliğini kavrayıp, buna göre hareket eden komünist önderdir.

O, Şafak revizyonizminin legalist, laçka örgütlenme plânı ve uygulaması karşısına, merkezinde meslekten devrimcilerin bulunduğu sağlam illegal örgüt Leninist plânı ile çıkan komünist önderdir.
O, örgüt içi ideolojik mücadelenin leninist ifadesi olan, ilkeli açık ideolojik mücadeleyi kavrayıp buna uygun davranan ve PDA/Şafak revizyonistlerinin kapalı kapılar ardında tezgâhladıkları komplolara rağmen ilkeli mücadeleden şaşmayan, bu alanda da örnek olan bir komünist önderdir.

Burada yalnızca temel noktalarda özetlediğimiz marksist-leninist görüş ve davranışları şahsında toparlamış olan İbrahim KAYPAKKAYA, bu görüşleri ve ideolojik kararlılığının bir ifadesi olarak, düşman eline tutsak düştüğünde de görüşlerini tavizsiz savunup, düşmanla savaşı işkence altında da sürdürmeyi bilmiştir. O siyasi görüşlerini hiç tavizsiz savunurken, örgütsel konuda tek bir bilgi vermemiş, daha önce başkalarınca verilmiş tek bir bilgiyi onaylamamış, komünist tavrın nasıl olması gerektiğini kendi tavrı ile örneklemiştir. O, “ser verip, sır vermeyen” önder olma tavrıyla tüm devrimci saflarda bayraklaşmıştır.

İbrahim KAYPAKKAYA hunharca katledildiğinde, henüz 24 yaşında olan genç bir komünist önderdi. Kuzey Kürdistan-Türkiye açısından ele alındığında, ona geçmiş deneyimlerinden yola çıkarak doğru marksist-leninist çizgiyi devreden bir yaşlı kuşak komünist yoktu.

T”K”P uzun on yıllardır sınıf uzlaşmacısı, revizyonist bir yörüngeye oturmuş; yozlaşmış SB”K”P’nin “hık deyicinin tokmakçısı” hâline gelmiş, Rus sosyal-emperyalizminin savunuculuğunu yapan işbirlikçi bir mülteci örgütü durumunda idi. Kuzey Kürdistan-Türkiye’deki eski T”K”P kadroları ya mücadeleyi bırakmış, ya karşı devrimci mülteci kulübünün Türkiye şubesi olmaya soyunmuş, ya da Mihri Belli veya Hikmet Kıvılcımlı gibi kemalist askeri darbeciliği savunma konumuna girmişti.

Kuzey Kürdistan-Türkiye’de devrimci kadrolar “sol”, “sosyalist” literatürle daha yeni yeni tanışıyordu. Dünya Marksist-Leninist Hareketi’nin temel eserlerinin birçoğu henüz tanınmıyordu. Dünya Marksist-Leninist Hareketi’nin geçmiş deneyimleri hakkında bilgi olağanüstü eksik ve sığ idi. Revizyonizmin kullandığı bir dizi eğitim malzemesi, “sosyalist” eser olarak tanınıyor; orta yolcu akımın görüşleri, Troçkist görüşler ve modern revizyonistlerin görüşleri, Marks-Engels-Lenin-Stalin’inkiler gibi “sosyalist” literatür olarak kabul görüyordu.

İşte İbrahim KAYPAKKAYA yukarıda çok temel konularda özetlediğimiz marksist-leninist görüşleri bu ortamda savundu; bu ortamda doğrunun ne olduğunu bulup çıkardı. İbrahim’in hataları değerlendirilirken bu gerçek bir an bile unutulmamalıdır.

İbrahim KAYPAKKAYA kuşkusuz genç bir komünist önder olarak hatasız değildi. Bütünlük içinde değerlendirildiğinde esası doğru, devrimci, marksist, komünist olan düşüncelerinin yanında, kimi önemli yanlış düşünceleri de vardı. Onun yanlışları siyasi tespitlerinden örgütsel çalışmaya kadar çeşitli alanlarda ifadesini buldu ve TKP/ML’nin aldığı ilk yenilginin ağırlığında rol oynadı.

İbrahim KAYPAKKAYA yoldaş, doğrudan Leninizm’i, Lenin ve Stalin’in eserlerini temel aldığı her konuda (örneğin ulusal sorun; örneğin reform-devrim ilişkisi sorunu; örneğin partinin sınıfsal niteliği sorunu vb.) marksist-leninist bir çizginin temel taşlarını döşerken, Kültür Devrimi sırasında savunulduğu biçimi ile “Mao Zedung Düşüncesi”nin sapma teşkil eden görüşlerinden etkilendiği, bunları savunup uygulamaya çalıştığı yerlerde de yanlış içine girmiştir.

Yanlışları ne kadar ciddi olursa olsun, İbrahim KAYPAKKAYA bir bütün olarak değerlendirildiğinde marksist-leninist bir önderdir. Onun çizgisi üzerinde, onun çizgisindeki yanlışları özeleştiri ile aşarak ilerleyenler Bolşevizm’e varmıştır. Bu nedenlerledir ki, Kuzey Kürdistan-Türkiyeli Bolşevikler İbrahim KAYPAKKAYA’yı bir bağıntıda Lenin yoldaşın Rosa Luxemburg’u değerlendirdiği gibi değerlendirmekte, onu Dünya Komünist Hareketinin ölümsüz kartallarından biri; Kuzey Kürdistan-Türkiye’de komünist partisinin yeniden kurulması ve inşasının gerçek önderi olarak nitelendirmektedir.

İbrahim KAYPAKKAYA’nın tabuları yıkan, buzları kıran komünist atılımının gerçek sürdürücüsü olan, onun gerçek halefleri olan Kuzey Kürdistan-Türkiyeli Bolşevikler, İbrahim KAYPAKKAYA’nın hatalarını aşarak, onun marksist-leninist görüşlerini rehber alıp geliştirerek Bolşevik mücadelede yaşatıyorlar. Bolşevikler onu bu temelde anıyor.

İbrahim KAYPAKKAYA’nın temel özelliği, onu dönemin bütün devrimcilerinden ayıran özelliği, onun komünist niteliğidir. İbrahim KAYPAKKAYA, yalnızca “ser verip, sır vermeme” tavrı öne çıkarılarak da ve bu onun en belirleyici özelliği imiş gibi gösterilerek de savunulamaz. Benzer tavırları takınan bir dizi başka devrimci de vardır. Fakat bu onların komünist olmasına yetmiyor.

İbrahim KAYPAKKAYA yalnızca Marks-Engels-Lenin-Stalin’in değil, aynı zamanda Mao Zedung’un da bir öğrencisidir. Onun kuruculuğunu yaptığı parti, aynı zamanda Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin de bir ürünüdür.

Kuzey Kürdistan-Türkiye’de komünist partisinin yeniden inşasında ilk adımı atan, yolu açan komünist önder İbrahim KAYPAKKAYA’nın eseri ve mücadelesi, bugün Bolşevik mücadele ve örgütlenmede sürüyor. İbrahim’i savunmak Bolşevizm’i, Bolşevik örgütlenmeyi savunmak demektir!

Komünist önder İbrahim Kaypakkaya, kazanımları ve hatalarıyla bizimdir!

O, Bolşevik mücadelede yaşıyor!

16 Mayıs 2025


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑