Makaleler

Published on Mayıs 27th, 2024

0

Devrimci mücadelenin en önemli alanlarından biri: Çevrenin korunması! | Cihan Yıldız


Çevrenin korunması uğruna mücadele, lüks değil, devrimci mücadelenin günümüzdeki en önemli alanlarından biridir…

Doğal kaynakları, kendinden önce hiçbir üretim biçiminde olmayan bir vahşilikte tüketen kapitalist sömürünün doğada yol açtığı tahribat ve bu tahribatın gelecek açısından oluşturduğu tehdit, gözle görülür problem hâline geldi. Kapitalizm öncesi hiçbir üretim biçiminde, doğa, kapitalizmde olduğu kadar vahşice sömürülmemiştir! Kapitalizm öncesi üretim biçimlerinde, doğaya insanlar tarafından sonuçların kestiremeden bilinçsizce verilen zarar, esasta doğanın kendi doğal döngüsü içinde aşabileceği, doğaya kalıcı zararlar vermeyen, felaketlere yol açmayan zararlardı…

Fakat kapitalist üretim biçimin doğaya verdiği zarar, kendinden önceki üretim biçimlerinden farklı olarak barbar bir şekilde açığa çıktı. Sanayi devrimi ile birlikte, kapitalist üretimin teknik olanakları muazzam ölçüde arttı, bu sayede kendinden önceki üretim aşamalarında mümkün olmayan bir boyutta doğanın talanı başladı.

Yerin yüzlerce metre altından maden cevherleri ve fosil enerjiler yeryüzüne çıkarılıp işlendi; madde en küçük elementlerine kadar ayrıştırılıp yeni ürünler elde etmek için tekrar birleştirildi. Değişik üretim merkezleri arasında ulaşımın sağlanabilmesi için, “yurtlar” önce “çelik ağlar” ile sonra asfalt yollar ile en sonunda hava köprüleri ile baştan sona örüldü; ulaşım yapabilmek için, toprak kazanmak için nehirlerin doğal akışı altüst edilerek, yatakları değiştirildi. İnsanlar üretimin yoğun olduğu yerlerde toplandı, herkesin bir arabaya sahip olması amaç hâline geldi ve bisküvitler, çikolatalar beş-altı kat ambalajlara sarıldı!

Bu üretim sürecinde oluşan çöpler, artıklar, gazlar, pislikler vb. hiçbir sınırlama olmadan tekrar doğaya salındı. İnsanların, teknik gelişme sayesinde, fiziğin, kimyanın, biyolojinin vb. bilimlerin kanunlarına hükmederek yol açtıkları bu kirlenmeyi, doğa kendi dönüşümü içerisinde temizleyemez hâle geldi. Katlanarak günümüze ulaşan bu çevre kirliliği sonucunda, dünya; nehirlerin her yıl taştığı ve içinde balıkların yaşayamadığı, insanların yazın güneşte dışarı çıkamadığı, baca ve egzoz borularından çıkan zehirli gazlar neticesinde şehirlerin havasının solunamadığı, kışları karın yağmadığı, yazları güneşin kavurduğu bir hâle gelmiştir…

Kapitalist sömürünün doğayı yağmalamasının boyutunun, daha insanlığın geleceğini tehdit eder boyutlara ulaşmadığı geçen yüzyılın ortalarında, Marx ve Engels’in, kapitalizmin doğayı sömürmesi bağıntısında söyledikleri, bu konuda iyi bir eğitim malzemesi olduğu kadar, aynı zamanda Marksizm’in bu değerli iki ustasının ne kadar uzak görüşlü olduklarını da göstermektedir:

“Kapitalist tarımcılıktaki her gelişme, yalnızca işçiyi değil, aynı zamanda toprağı da soyma sanatında bir gelişmedir. Toprağın verili belirlenmiş zaman birimi içinde doğurganlığının arttırılmasındaki her gelişme, bu doğurganlığın sürekli kaynaklarının kurutulmasında bir gelişmedir aynı zamanda. Bir ülke gelişmesinin arka cephesi olarak ne ölçüde büyük endüstriden yola çıkarsa (Kuzey Amerika Birleşik Devletleri’nde olduğu gibi) bu yok etme süreci o kadar hızlı olur. Kapitalist üretim bu yüzden tekniği ve toplumsal üretim sürecinin kombinasyonunu yalnızca bütün zenginliğin fışkırdığı kaynakları kurutarak geliştirir.” (Karl Marx, Kapital Cilt 1, s. 529-530, Almanca)

Doğa ile insan arasındaki ilişki ve insanın doğaya hükmetme sürecinin sonuçları bağıntısında Engels şunları demektedir:

“Kısacası, hayvan dış doğayı yalnızca kullanır ve onda yalnızca varlığı ile değişikliklere yol açar; insan onda yaptığı değişiklikler ile doğayı kendi amaçlarına hizmet ettirir, ona hâkim olur. Ve bu insanları hayvanlardan ayıran son, özsel ayrılıktır ve buna da yol açan yine emektir. Fakat biz doğa üzerinde insanın zaferleri konusunda fazla övünmemeliyiz. O böyle zaferlerin her biri için bizden öç almaktadır. Böyle zaferlerin her biri birinci sırada bizim hesapladığımıza uygun sonuçlar vermektedir; ve fakat ikinci ve üçüncü sırada daha önce hesaplanmayan sonuçlar ortaya çıkmakta ve bunlar birçok halde ilk sonucu ortadan kaldırmaktadır.” (Engels, “Maymunun İnsanlaşmasında Emeğin Payı”, Marx-Engels Werke Cilt 20, s. 452)

Kapitalistler, yeraltından madenleri, fosil enerjileri çıkarıp işlerken, maddeyi kendi içinde parçalayıp yeni ürün elde etmek için birleştirirken veya yeni yollar yapıp nehirlerin akışını değiştirirken, belki de o zamanlar, bu sürecin sonuçta çevreye vereceği zararı göremiyorlardı. Fakat günümüzdeki kapitalist üretim açısından bu durum çoktan ortadan kalkmış bulunmaktadır. Artık günümüzde tek tek üretim dallarında kapitalistlerin üretim sonucunda çevreyi ne kadar kirlettikleri ayrıntısına kadar hesaplanabilmektedir. Yine kapitalist devletin, yeni otoyollar yaparak, nehirlerin yatağını betonlayarak, tropik ormanların yok olmasını bizzat teşvik ederek iklim dengesinin bozulmasına, ozon tabakasının büyümesine ne kadar katkı yaptığı da ayrıntısına kadar hesaplanabilmektedir.

Bu durumda kapitalistler, çevreye verdikleri zararın bilincindedirler! Fakat “benden sonra tufan” anlayışı ile hareket eden kapitalistler sınıfını ilgilendiren, doğanın korunması, doğa ile uyum içinde yaşam vs. değil, her zaman azami kârdır!

Kapitalistler, ancak gelişen mücadele sonucunda belli taleplerin gerçekleştirilmesi kaçınılmaz olduğunda ve bu taleplerin gerçekleştirilmesi onların hayati çıkarları ile çelişmediğinde bu talepleri kabul ederler. Kapitalistler, doğal kaynakları, azami kârlarını arttırmak için ellerinden geldiği oranda sömürürler, onların doğaya karşı yaklaşımı tam kötü bir mirasyedi gibidir. Oysa doğal kaynaklar, sadece bu zaman diliminde yaşayan faizlerin kullanıp tüketme hakkına sahip olduğu bir değer olmamalıdır!  

Günün gerçek alternatifleri; ya sosyalizm, ya emperyalist barbarlık içinde çöküştür.

Bu artık uzun erimli bir propaganda sloganı vb. değil, günün gerçek durumunu ve gerçek alternatifleri adlandıran bir ajitasyon sloganıdır. Bu slogan milyonlarca emekçinin eylem sloganı hâline getirilemezse, gerçekten de bugün egemen olan emperyalist barbarlık kendisi ile birlikte bütün insanlığı yok etmeye; insanlığın yaşama temellerini yok etmeye doğru hızla yürümektedir.

Emperyalistler, aşırı kâr dürtüsü ile dünyayı kana boyadı, boyuyor. Ellerindeki yalnızca atom silahları dünyayı birkaç kez yok edecek yıkıcı, yakıcı güce sahip. Onların radyasyon etkisi, dünya üzerinde on binlerce yıl bugün bildiğimiz canlı türlerinin yaşama imkânlarını ortadan kaldıracak potansiyele sahip.

Bu barbarlığa dur demenin bir tek yolu, emperyalizmi ortadan kaldırmak; sömürünün olmadığı, işçi ve emekçilerin egemen olduğu yeni bir dünya kurmaktır. Emperyalizmin biricik alternatifi sosyalizmdir. Bu bugün sosyalizmin gerçek özneleri olan işçiler, köylüler, emekçi sınıflar sosyalizmi bir çıkış yolu, umut vb. olarak görmeseler bile böyledir. Emperyalizm bu gerçekleri herkesin kendi deneyimleri ile görmesi için yeterli malzeme sunmaktadır. Beyinlerin medya tarafından yoğun işgali de uzun süreçte bu gerçeklerin emekçi yığınlarca görülmesini engelleyemeyecektir.

Çevrenin korunması uğruna mücadele, lüks değil, devrimci mücadelenin günümüzdeki en önemli alanlarından biridir. Komünistler, çevrenin korunması mücadelesinin en ön saflarında yer alıp, bu mücadeleyi, burjuvazinin etkisinden kurtararak devrimci kanallara aktarmak görevine sahiptirler. Çünkü doğal çevrenin insan nesli için yaşanmaz duruma geldiği bir ortamda proletarya diktatörlüğü de mümkün değildir! Gelecek kuşaklara, onların layık olduğu biçimde yaşanabilir bir doğa bırakmak için de, kapitalist sömürü düzeninin kökünü kazıma mücadelesine dört elle sarılalım!


Cihan Yıldız – 26.05.2024

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑