..." /> Hoşgörü ve Toleranz: İnsan, eşit haklarıyla insandır ve değerlidir | Gül Güzel

Makaleler

Published on Mayıs 13th, 2021

0

Hoşgörü ve Toleranz: İnsan, eşit haklarıyla insandır ve değerlidir | Gül Güzel


Kelime olarak insanda ilk etapta huzur çağrıştıran bir kelimedir Hoşgörü. Çoğumuz tam neyi ifade ettiğini bilmeden de çocuk yaşlarımızda ebeveynlerimizden duyardık,’72 millete aynı gözle/nazarda bak, Hoş görülü ol’ cümlelerini. Alevi felsefesinde ve yaşamında ki anlamı ve etkisi büyüktür bu cümlelerin. Daha sonra geldiğimiz Avrupa ülkelerinde de önce mültecilere dair, şimdi de Corona salgınındaki mağduriyetten dolayı çokça, ‘Toleranz’ yani hoşgörü sözünü duyar olduk…

Avrupalı halkların Toleranz/hoşgörü ifadesindeki anlamı pek de aynı şeyi ima etmiyor. Çünkü buradaki ifadesi, kendisi gibi olmayana karşı ‘Sabretmek’ niteliğindedir. Yani ‘benim gibi olmasan da, hadi neyse…’ gibi bir sabır göstergesidir. Diğer şekliyle, kişi veya beyaz ırkın kendine verdiği üstünlüğün mütevaziliği de denilebilir bu hoşgörü/Toleranz ifadesine. En çok da ‘Beyaz Irkın’ kendi üstünlüğünü, kendisi gibi Beyaz olmayanı, kendisiyle eşit düzeyde görmediğindedir bu tutum. Karşısındakine kendi göz hizasında bakmak değil de, bir nevi tahammül etmektir bu Toleranz/Hoşgörüsü… Halbuki Hoşgörü yani Toleranz Saygı-Empati duyma, Kabul etme, Mantıklı–İnançlı davranma, Sempatiden oluşması gereken bir anlayış, duruş ve tavır olmalı aslında. Bütün bunları içselleştirmek için, kişinin cesaretli olması da önemli bir gereksimedir.

İnsan cinsinin, bütün farklılıkları Toleranz(hoşgörü) yerine, kabul etmeyi ve saygı duyma gereğini benimsediği zaman, hoşgörüye gerek kalmayacaktır. Kimsenin kimseye karşı tahammül değil, kendisiyle eşit görmesi insani bir tavırdır. Eşit değer, her insanın doğuştan doğal hakkıdır. Hiç kimsenin kendi ırk, dil, din, cins tercihini yapma imkanı olmadığına göre, herkes birbirinin aynısı, aynasıdır.  O yüzden hoşgörü yerine empati – sempatiyi geliştirebildiğimizde, birbirimize karşı saygınlıktan tahammül olan hoşgörüye gerek kalmayacaktır. Bununla hem kendimize, hem de bizden ırk, cins, renk, inanç olarak farklı olanlara iyilik etmiş oluruz. Tahammülün yerine empatiyi geliştiren kişi ve halklar sevgiyi keşfetmiş, mutlu halklar ve kişilerdir…

Çeşitli ırk, inanç, cins farklılıklarımızı, insan cinsinin doğal zenginliği olarak görmedikçe, hoşgörü bir nevi yaklaşım ölçüsü olarak kullanılmaya devam edilecektir. Hatta bu konuda şimdiye kadar yürütülen silahlı savaşlar da zamana hep eşlik edecektir. Bazı insanlar, kendini farklı ve üstün görerek, kendi kendini kodlayıp, hayatta teklik üstünlüğüne dayalı yaşamanın hatasını öder. Halbuki etrafımızdaki farklılıklara en azından hoşgörü ile bakıp, kendimizle eşit konum ve değerde görürsek, en çok kendi kendimizi yanlış düşünmekten korumuş oluruz. Yani beyaz ırk veya üstün saydığımız bir inançtan dolayı kendimizde gördüğümüz özel haklar bizi yüceltmez, tersine tehlikelere sürükler.

Bir toplum ne zaman hoşgörülüdür diye kendimize sorarsak, ne zaman ki, çoğunluk azınlıklara eşit davranırsa cevabını alırız. Peki ama neden biz insanlar aramızda azınlık ve çoğunluklu toplumlar oluştururuz ki? bu da yetmezmiş gibi farklı dini inançlarla aramızda bölünmeler yaratırız?. Cins farkının yanına bir de ten/cilt rengimizi de ekleriz…halbuki hepimiz insan cinsiyiz! Öyle bölünmeler geliştiririz ki, uğruna ölmeleri bile göze alırız. Silahlı savaşlarla yüzyıllardır birbirimizi öldürürüz…sınıflara bölünmekten ve sınıf kavgasıyla birbirimizi hor görmekten zevk alırız!…

Gerçek hoşgörü/Empati kavramı felsefenin temel tartışma konularından biridir. Felsefe, bilim, sanat ve din “gerçek” kavramını, anlamları değişse de ortak olarak kullanmaktadır. Gerçek, hakikat ve doğru sözcükleri benzer anlama sahiptir; aralarında tam bir ayırım yapmak güçtür.  Felsefede genel anlamda “gerçek” kavramı, bilinçten ya da zihinden bağımsız olarak, nesnel ya da somut olan her şeydir.   Nesnel açıdan, elimizde tuttuğumuz kalem, saksıdaki bitki, daldaki çiçek, çiçekten bal yapan arı bir gerçektir. Ancak bunlar zihnimizden bağımsız olarak varsa gerçektir. Çünkü,  Hakikat, nesnel gerçekliğin bilinçteki yansımasıdır. Doğru kavramı ise hem düşünceye hem de gerçeğe uygun olanıdır.

‘’Gel gel, ne olursan ol gel’’ diyen Mevlana ve Hoşgörü

Hoşgörü deyince akıllara Hz. Mevlana gelir. Mevlana her zaman insanları değerli görmüş, yaşamında sevgiyi, hoşgörüyü ön planda tutmuş. Mevlana’ya göre hoşgörü, var olan tüm canlılara, farklılıklarına rağmen yaratandan ötürü saygı duymaktır. Farklılık elbette olacaktır ve kişileri özgün yapan da budur. Olaylara hoşgörüyle yaklaşanlar tahammül seviyeleri yüksek olanlardır. Mevlana’ya göre yaratılanların en üstünü olarak kabul edilen insan incitilmemeli, kalbi kırılmamalıdır. Ancak bu, fikri olarak bir başıboşluk, kişilikten fedakârlık anlamına gelmemektedir. Bilerek, isteyerek hadsizlik yapmak, sınırları zorlayarak hoşgörü kalkanının ardına sığınmaya çalışmak rezilliktir.  Herhangi bir söz, bir davranış ya da durum ya hoştur ya da nahoş. İnsanların karşılaştıkları nahoş durumları hoş görmeme hakkı da vardır. Hoşgörülü olmak bir olgunluk belirtisi olarak kabul edilse de her olgun aynı kalıpları kabul etmek, beğenmediği bir durumu hoş görmek zorunda değildir.


Kadının Kaleminden: Gül Güzel – 13.05.2021

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑