Bazı şeyler ölmeye değer – İsmail Göçüm
Çıktıkları her maçı kazandıkları için kurşuna dizilen bir takımın oyuncularının hikayesidir.
Tarihe “ölüm maçı” olarak geçecek olan bu maç, aynı zamanda Alman SS faşizm tarihini yargılar.
Futbol bir savaş oyunu değil, fizik kültürüdür.
İnsanlar hayatta ne amaçla yaşarlar? Buna verilecek en güzel ortak yanıt; gelecekleri, onurları, şerefleri ve inançları içindir.
Futbol, gezegenimiz genelinde en yaygın, en popüler ve en zevkli takım spor dalı. Tabi, her şeyin olduğu gibi futbolunda kendine has kuralları ve ahlak ilkeleri vardır. Futbol oynayan insanlar robot değildir. Futbol her ne kadar ahlaki ortak kuralları olan bir takım oyunu olsa da, toplumdaki kötülerin saldırılarına maruz kalır.
Futbol denilince akla, bir takım oyununun yanında akla gelen tek şey takım ruhudur.
Takım; oyuncuları, antrenörü, teknik insanları ve taraftarları ile hem o kentin, hem ülkenin, hem de uluslararası arenada, o takımın ruhunun toplumsal gücünü gösterir. Bunun yanında Futbol, kapitalist sistemin kendi çelişkilerini, çelişkilerin kitleler üzerindeki etkisini gözardı etmek için; kitlelerin uyuşturulmasında da bir enstrüman olarak kullanıldığıdır.
Kapitalist sistemde, üretim yegane ticari bir araçtır. Ticaret ise tüketim toplumu yaratmaya odaklı bir düzendir. Dolayısı ile kapitalizm, futbolu da bir ticari araç olarak görür ve bundan rant sağlanan geniş bir futbol borsası taratır. Bu borsada yüz milyarlarca dolar döner. Futbolu ticari kazanç olarak gören asalak burjuvazi; öne çıkan yıldız futbolcuları cazip tekliflerle para içinde yüzdürürken, adeta; onurlarını, şeriflerini’de satın alabileceklerine odaklanırlar.
Ama futbolun bir başka felsefesi vardır ki; “Eğer mesele sadece futbol değilse, bazı şeyler için ölmeye değer.” diyebilenlerdir.
Bu sözlerin üzerine şimdi sizleri zaman makinesi içinde 78 yıl öncesine, futbolu kültür, sporu bir yaşam olarak seçen ve bu uğurda ölüme giden bir takım ruhunun hikayesini anlatacağım. Hikaye;
Hitler’in ordusu SS’lerin Ukrayna’yı işgal etmesiyle başlar. Nazi orduları, 1941’yılında, bazı Ukrayna’lıların Nazilerle işbirliğine gitmesiyle Kiew kentini hiçbir direnişle karşılaşmadan çok kolay bir şekilde işgal eder.
İşgale direnen 180 bin Kiew’li ölüm kamplarına gönderilir. Hattı müdafadan sattı müdafaya geçen Sovyet orduları ağır kayıplar vererek100 Km geriye çekilirler. Alman Nazileri her alanda Alman “Arı ırk”ın üstünlüğünü ispat etme girişimlerine bir yenisini eklemek için, işgal altında bulundukları Sovyetler birliğı topraklarında, Ukrayna/Kiew’de futbol sahalarında boy göstermeye başlarlar.
1942’nin Haziran ve Temmuz’unda, Nazi Ordusu’ndaki futbolculardan takımlar kurup Ukraynalılarla maçlar yapılır. Bu maçların hemen hepsinde Kiew’li futbolcular büyük bir başarı sağlar.
1927 yılında kurulan Dinamo Kiew takımı işgal öncesi 1939’da Avrupa’nın en iyi takımıdır. Zira takım, Avrupa’da çıktığı bütün maçlarda açık farkla rakiplerini yenmişlerdir.
Savaşla birlikte, kulübün faaliyetleri tamamen durdurulur ve takım dağılır. Açıkta kalan futbolcuların bir kısmı vatan savunmasına katılırken, geride kalanlar karın tokluğuna başka işlerde çalışmaya başlarlar. İşte bu takım oyuncularının bir kaçı Kiew’de bir ekmek fırınlarında çalışmaktadır.
İşgal altındaki Kiew’de fırının sahibi Alman kökenli Losif Kordik adında biridir. Fırınında çalışan üç futbolcu ile temasa geçerek takımın ortada kalan diğer Dinamo Kievli futbolcularına ulaşır. SS Alman komutanların da yardımıyla devreye Dinamo Kiew’in eski kaptanı kaleci Nikolai Trusevich ve takımının diğer yedi eski oyuncusuna ulaşılır. Bunkar; Mikhail Svyridovskiy, Nikolai Korotkykh, Aleksey Klimenko, Fedir Tyutchev, Mikhail Putistin, Ivan Kuzmenko, Makar Goncharenko’dur. Şimdi, 7 futbolcu fırında çalışmak için tekrar biraradadır. Yalnız bu sayı bir takım oluşturmak için yeterli değildir.
Fırıncı, takımı tamamlamak için Dinamo Lokomotiv’den; Vladimir Balakin, Vasil Sukharev ve Mikhail Melnyk adındaki oyuncuları da yanına alarak yeni bir takım oluşturur. Fırıncı Losif yeni takımın adını FC Start koyar. Antreman çalışmaları derken, takım yedeksiz turnuvaya hazırdır. İlk maç için FC Start sahaya iner.
Karşısındaki takım; Alman Nazi Hava Kuvvetleri (Luftwaffe) ağırlıklı bir takımdır. Bu takımın adı’da ‘Uçaksavar topu’ 11’i dir. kelimenin Almanca karşılığı, (Fliegerabwehrkanone+elf) nin kısaltılmışı olarak takıma, ‘Flakelf’ derler.
İki takım, 6 Ağustos 1942’de ilk kez Kiew’ de karşılaşır ve ilk maçı, Kiew’li fırın çalışanlarından kurulu takım; FC Start 5-1 kazanır. Bu sonuç, futbol düşkünü işgal valisi General Eberhardt’ı adeta çıldırtır. Eberhardt, hemen bir rövanş maçı düzenlemelerini emreder. Maçı, çevredeki bütün üst düzey Nazi komutanları ve Alman askerleri izleyecektir.
9 Ağustos 1942’de, Kiew’in merkezindeki Zenit Stadı’nda, güneşli, güzel bir havada, saat 17.00’de maç başlar. İşe bakın ki; maçı, SS subayı bir hakem yönetir. Tribünlerin büyük çoğunluğu, moral bulmak için gelen Nazi Alman askeri ile doludur. Kiew’liler maçı seyretmek için stad’a akın ederler ama; çok az sayıdaki Kiew’li maçı izlemek için stada alınır.
Flakelf ile FC Start arasında oynanacak maçta tribündekilerde oturanlar bu maçın bir futboldan öte, savaş maçı, yani; Alman faşizmi ile Sovyet Sosyalizm’in karşılaşması olduğunu çok iyi bilmektedirler…
Sahanın ortasında o seramoni başladığı anda, Alman futbolcular, Alman askerlerinin olduğu yöne doğru, sol ellerini kaldırarak “Heil Hitler!” selamı verirler. Kalabalık seyirci, FC Start oyuncularının bu durum karşısında nasıl bir tepki vereceklerini merakla beklemektedir. Maçtan önce, General Eberhadrt, Kiew’li oyuncuların odasına giderek; “türübünleri aynen bizim gibi selamlayacaksınız.” diye tehdit bile etmişti.
SS General İşgal altındaki kentte Kiew’li futbolculardan Nazi selamı beklenirken zira onlar; hepsi bir ağızdan, Statlarda Sovyetlere bağlılığın simgesi olan “Fizculthura!” (fizik, kültür!) diye selam verirler. Nazi subayının yönettiği maçta en ufak bir itirazda bile sahadan atılacaklarını bilen Kiew’li futbolcular, her koşulda kazanmaya odaklı bir anlayış içinde sahadadırlar.
Almanların yedek kulübesinde neredeyse ikinci bir takım varken; FC Start’ın kulübesinde, teknik direktör Grigory Osinyuk’ten başkası bulunmamaktadır; zira FS Start’ın bir tane bile yedek futbolcusu bulunmamaktadır.
FC Start, ağır Nazi sloganlı ve psikolojik baskılı tezerruat altında oyuna kötü başlar. Alman forvetlerinin her atağı takım kaptanı kaleci Nikolai Trusevich’e takılınca, Alman futbolcuların kötü tekme darbeleri ile karşı karşıya gelmesine yokaçar. FC Start kalesi önündeki her atakta, kaleci Trusevich adeta tekmelenerek dayak yer. 10. dakika kafasına öyle bir darbe yer ki; kafasından darbe alan Trusevich kanlar içinde, baygın bir halde yerde yatarken SS subayı olan hakem maçı devam ettirir. İşte bu fırsattan yararlanan Almanlar ilk golü atar.
Bir süre kendinden geçmiş bir halde yatan Trusevich, sonrasında yerden kalkar ama; yedeği olmadığı için sersemlemiş vaziyette ayakta zor durmaktadır. Buna rağmen maç devam eder. Kalecileri ve aynı zamanda kaptanları bu halde iken FC Start oyuncuları adeta isyan eder ama; SS subayı hakem duruma aldırış bile etmez. Almanlar bu durumu yine fırsata çevirerek daha da kırıcı ve faullü oynamaya başlarlar. FC Start oyuncuları her fırsatta top oynamak yerine sahada, Alman Nazi Flagelf takımı oyuncularının tekmelerine maruz kalmaktadır. FC Start takımı oyuncuları yazlık formaları bile olmadığı halde, Ağustos sıcağında kışlık yün fanola formalarla kan ter içinde ama; hırsla oynamaktadırlar.
Dinamo Kiew takımı dağıtılmaya önce, Sovyetler Birliğinin en iyi forvetlerinden biri olan Kusmenko, ilk yarının ortalarına doğru atağa kalkar. Kiew’li futbolcular, Alman nazi defansı tarafından; tekme, çelme, çekme ve adeta, her türlü dayağa maruz kalmaktadırlar. Her antrenmanda normalin üç katı ağırlığında toplarla çalışan Kusmenko, nazi savaş alanına dönüşen sahada, ceza alanına yaklaşamadığı için 30-40 Metre uzaktan şutlar atmaya başlar. Yine böyle bir pozisyonda 30 metreden öyle bir şut çeker ki; Kusmenko’nun topu sol üst köşeden fileleri dalgalandırır. Bu takımının beraberlik golüdür.
Almanlar bu durumun şaşkınlığını henüz üzerlerinden atamamışken, FS Start’ın kanat oyuncusu olan Goncharenko, topu orta yuvarlaktan çıkarıp, Nazili futbol manyaklarını teker teker ipe dizer gibi çalımlayarak, galeciyi de geçerek ikinci golü atar.
Bu 2. gol, FC Start futbolcularına adeta hayat öpücüğü verir. 2. golden sonra, FC Start oyuncuları insanüstü bir fulbol mücadelesi sergilemeye başlarlar. İlk yarının sonlarına doğru Kuzmenko, ceza sahası içindeki Goncharenko’yu görür ve uzun bir orta yapar. Alman hakem faul verebilir diyerek hava topuna çıkmayan Goncharenko, kendini rakibinin bir metre kadar gerisine atarak topun yerde sekmesini bekler. Kuzmenko’nun ortası, adeta adrese teslim gibi, Goncharenko’nun ayağına gelir ve böylece FC Start, başarılı kanat oyuncusunun ayağından 3. golü de atar. Bu gol sonrasında SS subayı hakem ilk yarı düdüğünü çalar.
İlk yarı skoru tribündeki az sayıdaki sessiz Ukraynalıların yüzünü güldürür. Kiewlilerin yüzlerinin gülmesine bile tahammül edemeyen taraftar Nazi Alman askeri Kiew’li taraftarlara saldırır. FC Start oyuncularının soyunma odası ise karışmıştır. Kiew’li futbolcular galibiyetin sevincini yaşarken ve ikinci yarıyı konuşurken, soyunma odasının kapısından içeri iyi Rusça bilen, kaba ama; kibar gibi gözükmeye çalışan bir SS subayı girer. Önce, FC Start takımının güçlü Alman takımına karşı çok iyi oynadığını bile söyler. Hatta oynadıkları futbolla Alman askerleri bile etkilediklerini ifade ederek, Kiew’li futbolculara iltifat bile eder. Ancak; odadan, savaşın ne demek olduğunu gösteren şu cümleyi söyleyerek ayrılır:
“Çok iyi oynadınız. Ancak kazanmayı aklınıza bile getirmeyin!” der.
Bu söz üzerine, FC Start soyunma odasını soğuk bir sessizlik kaplar. Teknik direktör Grigory Osinyuk dahil hiçbir futbolcu konuşmaz. Sadece gözleriyle, futbolcular kararlı ifadelerle birbirlerinin yüzlerine bakarlar. Birinci yarıda, tekme tokat, her türlü baskıya rağmen, soyunma odasından sahaya çıkarken, sahada direnişe karar verilmiştir!
Kaptan Trusevich, maçı kazanmanın ölüme yolculuk anlamına geldiğini bilerek duygusal bir şekilde arkadaşlarına sadece “Bazı şeyler ölmeye değer.” diye cümle kurmaya çalışırken yutkunur. Yutkunurken sözler adeta boğazına dizilmiştir. Verdikleri kararın etkisiyle Kiew’li futbolcular, maçın ikinci yarısına daha rahat çıkar ama; maç çok gergin başlar. Çünkü Alman askerleri, sahaya inerek kaleci Trusevich’i taciz ederler. Hatta, ara sıra ona yaklaşarak tekme atacak kadar zıvanadan çıkarlar. Adeta, savaş alanına dönen futbol sahası karşılıklı atılan ikişer golle, maç 5-3 FC Start’ın üstünlüğüyle sonuçlanır.
…
Gelecekte Dinamo Kiew’in futbolcusu olacak olan Vladimir Mayevski, 10 yaşında bir çocukken babasıyla beraber izlediği bu “ölüm” maçını şu cümlelerle anlatır:
“Alman futbolcuları, hem Alman ordusu hem de Macar askerler koruyordu. Alman taraftarlar, tribünlerin orta kısmını tamamen işgal etmişti. Sahaya çok yakın oturdukları için devamlı Kievli futbolcuları taciz ediyorlardı. Tacizlerden en çok nasibini alan ise Dinamo Kiev’in en genci olan ‘Altın Çocuk’ lakaplı defans oyuncusu Klimenko’ydu. Çünkü Klimenko, ikinci yarıdaki bir pozisyonda defanstan topu kaptığı gibi neredeyse Almanların tamamına çalım attı ve en sonunda kaleciyi de geçti ve topla kale çizgisinin önünde durdu. Yüzündeki alaycı bir ifadeyle gol atmak yerine topu sahanın içine doğru vurarak Almanlarla adeta alay etti. Takımın hem en genci hem de bir defans oyuncusu olan Klimenko tarafından bu şekilde aşağılanan Almanlar, sinirden iyice köpürmüştü.”
…
Maçtan sonraki coşku çok kısa sürer. O anda genel bir ayaklanmadan korkan Nazi ordusu, maçtan hemen sonra, FC Start oyuncularının stattan ayrılmalarına izin verir. Bu maçtan iki hafta sonra futbolcular çalıştıkları Fırın müdürünün odasına çağırılırlar. Odadan içeri giren futbolcular, odada müdürleri yerine bir Gestapo subayıyla karşılaşır.
Gesrapo şefi futbolcuları burada üç hafta boyunca; aç, uykusuz bırakma, toplu dayakla ve işkence yapılarak eziyet edilir. Sonra kurşuna dililmek için, sabotaj, hırsızlık suçları kabul ettirilmeye çalışılır. Futbolcular sahada olduğu kadar işkencede de inatçı çıkar. Üzerlerine yıkılmaya çalışılan suçları kabul etmezler. Fırının bürosu adeta işkence merkezi gibi çalışmaktadır. Burada yapılan ağır işkenceler sonucu futbolculardan Nikolai Korotkykh hayatını kaybeder.
20 gün kadar burada aç susuz bırakılan futbolcular, bu çevredeki toplama kampları arasında en korkuncu kabul edilen ve ölüm kampı olarak adlandırılan Siretz ölüm kampına gönderilir. Siretz Ölüm Kampı’nın komutanı Paul Radomsky, çevrede en sadist Nazi faşisti olarak tanınmaktadır. Yine burada da, açlık, susuzluk, işkence ve ağır çalışma koşulları futbolcuların kaderi olur. Altı ay boyunca bu kamta ayakta kalma mücadelesi veren futbolculardan Alexey Tkachenko, kamptan kaçmaya çalışırken sırtından vurularak katledilir.
Günler 24 Şubat 1943 sabahını gösterdiğinde kamp komutanı Paul Radomsky, kalan oyuncuları tek sıraya dizilmeleri için emir verir. Kampın ortasında sıraya dizilen futbolculara dönen kamp komutanı, çevrede devriye gezen bir Alman askeri aracının bombalandığını söyleyerek, futbolculardan bunun öçünü alacağını söyler.
Sıraya dizilen futbolculara sırıtarak seslenen Radomsky; sıradaki her üçüncü kişinin kurşuna dizikerek idam edilme emrini verir. Önce büyük golcü Ivan Kuzmenko’nun kafasına tek kurşun sıkılır. Sonra Almanları yüzündeki alaycı ifadeyle aşağılayan, o sırada bir deri bir kemiği dönmüş ‘Altın Çocuk’ Aleksey Klimenko öldürülür. Sıranın kendisine geldiğini gören takımın kalecisi kaptan Nikolai Trusevich;
“Krasny sport ne umriot (Kızıl sporu asla öldüremeyeceksiniz!)!” diye Paul Radomsky’ye bağırır.
Bu sözlerinin hemen ardından arkadaşlarıyla aynı akıbeti paylaşan Trusevich’in cansız bedeni yere düşer. Yerde cansız yatan Trusevich in üzerinde Ağustos 1942’deki ölüm maçı sırasında sahaya çıktığı eşofmanın üstü vardır.
Sovyet Kızıl ordusunun Ukraynayı yeniden özgürleştirmesi ile ölüm kampındaki esirler kurtarılırken FS Start takımının 11 futbolcusundan geriye, bir deri bir kemik ölmek üzere olan sadece 5 futbolcu kalmıştır.
Kapitalizm namlusunun en sivri ucu olan Faşizmde spor, spor olmaktan öte, ulus milliyetçiliğinin başka uluslar üzerinde ırk ve güç üstünlüğüne dönüşür. Özü itibarı ile faşizm, kapitalizmden kaynaklı egoları şişirilmiş ve paranın gücünün herşeyi satınalabileceği düşüncesinin yanı sıra, para ile başaramadığını; ya korku, ya baskı, ya da şiddet yolu ile elde etme düşüncesi hakimdir. İşte yukarıda okuduğunuz hikayede; faşizmin, centilmenlik dalı olan spordaki pratik yaşam stilinin ne olduğunu gördünüz.
Sosyalist Sistemlerde ise futbol ve benzeri bütün spor dalları; kültür fizik, centilmenlik sporu olarak görülür. Sporcu kültürü; fiziği toplumsal ahlak kuralları içinde, sosyal paylaşım ve centilmenlikle besleyerek insan aklını geliştirmesi için meta üstü düşünce felsefesi olarak görülür. Bütün spor dallarında olduğu gibi futbol da; ulusal ve uluslararası spor dayanışmasının örneğini temsil eder. Bu ölçüde Sosyalist düzende insan, sporu kültür fizik olarak yaparken; kendi onuru, şerefi, inancı ve namusunun dışavurumu olarak görür.
…
Kaynak: Esquire Dergisi, Wikipedia
Not: Youtube den, 1940′ the death match yazarak bu maçtan 2 dakikalık kesit özet izleyebilirsiniz.
İsmail Göçüm – 09.08.2020

























































